--- alıntı ----
ilker başbuğ:
Elimizde bir iddianame var. Bir de esas hakkında mütalaa. 5 Ağustos 2013'te verilen bir de karar. Suçlamaların nedenleri burada yok. Bu hukuka aykırı. Kararda bazı gerekçelerin olması lazım. 15 gün içinde CMK emrediyor gerekçeli karar çıkmalı diyor. 4 ay geçti. Gerekçeli karar ortada yok.
Demek ki karar verirken gerekçe yok. Önce karar verildi. Karara göre gerekçe yazmaya çalışıyorlar.
----
internet üzerinden dezenformasyon ve kara propaganda yapmakla suçlanıyoruz. ETÖ soruşturmasını etkilemeye çalışmışız. ETÖ soruşturmasını itibarsızlaştırmışız. Bunu yapabilmek için internet sitesine sahip olmak lazım. Nasıl yapmışız açıklayayım:
30.08.2008'de açık olan 42 site var. Ne zaman kadar açık. Şubat 2009: Bu sitelerle ilgili haber çıktığında inceleme başlattık bizim dönemimizde ve 2009da kapattırdım. Bu siteler sadece 4 ay çalışmış. Peki, bu dönemde güncelleme olmuş mu. Hayır. Yani Haziran 2008den bu yana sayfalarda hiç bir şey yok. Bunların dışında benim dönemde kullanılan bir site yok.
Hakim: Siteleri Mecburiyetten Kapattınız!
Hakim siteleri kapattınız çünkü mecbur kaldınız diyor. Kapatmasaydınız suç işleyebilecektiniz diyor. Aynı "Azınlık Raporu" filmindeki gibi. Suçu işlemeden önce, suçlu olma ihtimaline bakıp niyet okumaya çalışıyor bunlar. internet Andıcı davasında savcılar suç yok diyor ama bizim dava da amacınız başka olabilir diyor.
hurşit tolon:
içinde yüzlerce belge olan 2 adet düzmece Cdnin benim evimde değil oğlumun evinde bulunduğu iddia edildi. CD'lerde Ergenekon yapılanması ile ilgili evraklar var deniyor. 2001 tarihinde yazılmış bu belgeler. Ancak bu Cd'ler arama ve el koyma tutanağında yok. Fezlekede de yok.
CD'lerim imajını istiyoruz bize vermiyorlar, Malatya Mahkemesi talep ediyor ona da göndermiyorlar. Çünkü bu CD'ler düzmece. işte biz bu düzmecelerle müebbet hapis cezasına çarptırıldık.
-----
Denizciler: Hiçbir imzamız olmadan 5 bin küsur yıl ceza yedik
Çizelge de adın var dediler, hiçbir belgede hiçbirimizin imzası yok.
Başbakan Şiir okudum 4 ay yattım diyor. En azından eylemi var. Bizim oda yok !
Komutanlar ses çıkartmıyor. Korkuyorlar. Onlarda biliyor masum olduğumuzu. Üç kuvvet komutanlığı masumiyetimiz konusunda rapor yazdı. Ama mahkeme dikkate almadı.
bu memlekette bir tek mağdur edilenler o içerde yatan paşalar ve üç beş gazeteci mi?
bıktım amk her gün her gün 'onlar yıllardır içerde çürürken...' diye başlayan güzellemelerden. kimler o hapislerde çürümedi ki onlar çürüyemesin?
şimdi de yeniden yargılanma işi çıktı. ohhh ne güzel memleket yahu. yeniden yargılansınlar. geriye kalan yüzbinlerce hukuk skandalına imza atılan davalar ne olacak peki? onlarım yeniden yargılama hakları nereye uçtu?
ama ülke ülke değil ki amk. hak, hukuk, adalet bekleyelim.
sanırsam 1 ay içinde bu davadan içeride kimse kalmayacaktır. çok ilginç şeyler olacak gibi geliyor. hükumet cemaatle savaşmak için bu yapılanmayı mı kullanacak merak konusu.
Türk Subaylarını dış güçlerle elele verip yıpratmaya çalışanlar ahlaksız namussuz iftiralarla kodeslerde çürütmeyi düşünenler bugün insan halklarından özgürlükten dem vuruyor Hak batılı yendi efendiler yarın hak beraber yürüdüğünüz elle verip TÜrkiye Cumhuriyetinin üniter ulus kimlik yapısını yıkmak istediğiniz bunun için her türlü alçaklığı yapmaktan geri kalmadığınız Alçakları da Hak! bertaraf edecek.
Teğmen Mehmet Ali Çelebi ve arkadaşlarına yaptıklarınızın hesabını mahkemeyi kübra kurulmadan önce soracağız sizlerden
''ilk yıl birçok kötü muamele gördük. Subay koğuşu yerine terör hücrelerinde aylarca tecrit edildik. Daha dava devam ederken Rütbeleriniz artık yok diye baştan mahkûm edilmiştik. Deniz Yarbay Ali Tatar O deliğe dönmem diyerek intihar etti, koşulları düşünün. Bize bunları yaptılarsa, seslerini kimseye ulaştıramayanlara neler yaptılar diye düşündüm o zaman. Bir muhasebe oldu, her şeyi süzgeçten geçirdim. Mesela bir PKKlı vardı, Komutan sizinki siyasi dava diyordu. Anlamalarını istediklerimiz anlamamışken; o gün, o anlamıştı bak."
Teğmen Mehmet Ali Çelebi
"Kitapta Savcı Zekeriya Özün, gözaltına alınan Hizb-ut Tahrircilere Teğmenler aleyhine ifade vereceksin dediğini iddia ediyorsunuz.
- Evet, bunu bana Hizb-ut Tahrircilerle sorgulanan Hamza Demir anlattı. Onlar da Öze Biz senin kadar Allahsız değiliz diye yanıt vermiş."
Teğmen Mehmet Ali Çelebi ile yapılan röportajdan...
"Bizler her daim onurlu Türk subayları olarak vatanımızdan vazgeçmedik. Bizi sinsilik ve sahtekârlıklarla içeri attılar. Ancak bizim için aslolan vatan ve millettir. Kalbimizin ve zihnimizin duvarlarına yazılmış olan budur. Bu uğurda gözlerimizi kapatacaksak eğer bu mutlaka sizler için gurur verici şekilde olacaktır."
Teğmen Mehmet Ali Çelebi
kimin ne mal olduğunu unutmayalım.
--- alıntı ---
Ahmet Altan: Balyoz planını bin defa getirseler, bin defa basarım.
Cengiz Çandar: Nazilerin yargılandığı Nürnberg mahkemelerinden mülhem olarak… Balyoz davası Türkiye’nin Nürnberg’idir.
Hasan Cemal: Balyoz, Ak Parti’yi hedef alan, bal gibi darbe planıdır.
Fatih Altaylı: Darbe planladıklarından hiç kuşku duymuyorum.
Oral Çalışlar: Balyoz’un darbe planı olmadığını ileri sürmek, komiktir.
Amberin Zaman: Balyoz davası, sivilleşmenin en önemli sembolü.
Hikmet Genç: O kaldırdıkları Balyoz’un altında kendileri kaldı.
Hilal Kaplan: Darbeciler ilk defa hukuka tabi kılınıp, cezalandırıldı.
Ali Bayramoğlu: 28 Şubat’ın devamı olan bir kalkışma, kuyruğundan yakalandı, darbeci neslin tasfiyesi tamamlanmıştır.
Mümtazer Türköne: TSK lağvedilsin.
Mustafa Ünal: Balyoz millete değil, darbecilere indi.
Erhan Başyurt: Toprağın altı cephanelik, üstü darbe planı kaynıyor.
Ergun Babahan: Komuta kademesi baştan aşağı yenilenmeli, silahlı kuvvetler açılımı yapılmazsa, bu ülke yerinde saymaya devam eder.
ismet Berkan: Güneş balçıkla sıvanmaz, gerçekten darbe hazırlığı var.
Ekrem Dumanlı: Cuntacılar panik yaşıyor, suçüstü yakalananlar çareyi yargı ve medyadaki dostlarını yardıma çağırmakta buluyor, herkes cuntacıların uzantıları olan gazeteciler üzerine kafa yormalı.
Taha Akyol: 11 ve 17 nolu cd’ler sahte bile olsa, görmezden gelinebilir mi? Darbe çalışması yapıldığından şüphe yok.
Yıldıray Oğur: Balyoz cd’lerini dinledim, o ses kayıtlarında dinlediğimiz şeyin suç olduğunu anlamak için kriminal laboratuvara ihtiyaç yoktu, bir çift kulağa sahip olmak yeterliydi.
Rasim Ozan Kütahyalı: Aslında TSK içine sızmış bir cunta yok, cuntalaşmış bir TSK var, TSK’da her yer cunta.
Nagehan Alçı: Dijital veriler olmasa da, Balyoz darbe hazırlığıdır.
Engin Ardıç: Darbe falan yokmuş diyorlar, çünkü biz eşeğiz… Bunlar nelerine güveniyor da, göz göre göre postalcılığı sürdürüyor yahu?
Emre Aköz: Bazı arkadaşlar, planı hazırlayan askerleri kastederek ‘deli mi bunlar’ diye sormuştu, ben de ‘bunlar değil filan değil, vicdansız katiller’ demiştim, az bile söylemişim.
Mehmet Barlas: Balyoz mimarlarının, kendilerini Türkiye’de değil, Pakistan’da Afganistan’da zannettikleri ihtimali kuvvetlidir.
Ahmet Kekeç: Darbe, yer altına gizlenmiş silahlarla yapılacaktı.
Mustafa Karaalioğlu: 2003’te 2006’da 2007’de 2008’de yönetime el koymayı amaçladıklarını biliyoruz.
Abdülkadir Selvi: Engin Alan’ın bulaşmadığı darbe planı kalmamış, Başbakan geldiğinde ayağa kalkmamıştı, darbecilik gözünü bürümüş.
Elif Çakır: Asker tamam… Şimdi geç kalınmadan, darbelerin içinde yer alan istanbul sermayesi ve gazeteciler yargı önüne çıkarılmalı.
Şahin Alpay: Ortaya konan deliller yeterince güçlü, kuşkum yok.
Eser Karakaş: Darbe girişimi olmadığına kimse beni inandıramaz.
Alper Görmüş: Balyoz davasının en önemli delilleri olan 11 nolu cd, 5 nolu harddisk, darbecilerin özbeöz malıdır.
--- alıntı --- http://www.sozcu.com.tr/2...dil/seref-listesi-827108/
bugün geldiğimiz noktada haklı olduğum için mutlu
hükümetin ve dindar geçinen bir grubun milli orduya kumpas kurduğu için üzgünüm.
davanın son sözlerini ilker başbuğ'dan dinleyelim.
failleri açık açık ifade etmiş.
--- alıntı ----
Başbuğ, Türk ordusunun Ergenekon, Balyoz ve Casusluk davalarıyla hedef alan üç gücü şöyle açıkladı: ABD, cemaat ve AKP iktidarı!
ABD'nin Türkiye Büyükelçisinin 15 Kasım 2002'de ülkesine gönderdiği mesajda, "Türkiye'de ordu, bürokrasi ve yargıda bir derin devlet var. Derin devletin merkezinde de ordu bulunmakta. Derin devlet yani ordu, ABD'nin desteklediği reformun önündeki en büyük engeldir" denildiğini anlatan Başbuğ, "Buradan şu sonucu çıkarabiliriz, Bush yönetimi TSK'ya yapılanlara, yapılacaklara sıcak bakmıştır. Cemaatin ise işlenen hukuk cinayetlerinin faili olduğu anlaşılmaktadır. Bu cinayeti yargı ve emniyet içine yerleştirdikleri kadroları vasıtasıyla işlemiştir. Siyasi iktidar ise 'Ne istediler de vermedik' ve 'aldatıldık' ifadeleri ile bu süreçte Cemaate gerekli desteği verdiklerini, zaten kendi sözleriyle açıkça belirtmiştir" dedi.
Peki bu üç gücün, orduyu hedef almasının sebebi neydi? Başbuğ bu soruyu, "Ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet yapısından rahatsız olanlar, 1 Mart tezkeresinin bedelini TSK'ya ödetmek isteyenler, PKK sorununa siyasi çözüm arayanlar için engel TSK idi. O halde TSK, halkının gözünde itibarsızlaştırılmalı ve sesi kesilmeliydi, karşıt kadrolar tasfiye edilmeliydi" diye cevaplandırdı.
Kısacası, ABD, cemaat ve AKP, "siyasi çözüm" ararken Türkiye'nin rejimini değiştirmek istedi. Buna karşı direnen TSK'ya, bu üç gücün ortak marifetiyle operasyon üzerine operasyon düzenlendi. Başbuğ, PKK terör örgütünün karşı çıktığı ilk şeyin de ulus devlet yapısı olduğunu hatırlattı
--- alıntı ---- http://www.yenicaggazetes...turk-ayarlari-35918yy.htm
--- alıntı ----
Ya abd büyükelçisi Robert Pearson ve yine bir neo-con Paul Wolfowitz'in "Yeni Türkiye"deki yuvarlak masa arkadaşları?
Bülent Eczacıbaşı, Kemal Derviş, Can Paker, Mehmet Ali Bayar, Cem Duna, Cem Boyner, Şerif Egeli, Özdem Sanberk, Yılmaz Argüden, Kemal Köprülü, Cengiz Çandar...
TSK'yı tasfiye operasyonuna "Ergenekon" adının verilmesini -1997'de derin devletle özdeşleştirilen bir kitaba atıfla- manidar buluyor.
Kim o kitabın yazarı?
Can Dündar!
30 Nisan 2001'de, "bir kişinin yazdığı köşe yazısında "Ergenekon Örgütü"nden söz ettiğine" dikkat çekiyor.
Kim o kişi?
Dönemin Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru.
Başbuğ'un kronolojisinde "Ergenekon Örgütü"nün sonraki fısıldanma mekanı; 12 Mayıs 2001'de Aksiyon dergisi; cemaat destekli.
"Darbe planı revize edildi. 2008 yılının Şura'dan hemen sonraki ilk altı ayı hazırlık evresi, 2009 yılının ilk çeyreğinden sonraki en uygun takvimde eylem zamanı" yazan ve "Ergenekon Davası'nda tanık olarak dinlenilmesi kararı alınan, nedense sonradan vazgeçilen bir kişi" kim?
Şamil Tayyar; AKP Milletvekili!
Neden kimse "Nerede bu revize edilen darbe planı" diye merak etmedi!
15 Ekim 2007'de David L. Phillips'in Türkiye'ye PKK'yla müzakereyi önerdiği raporundan bir hafta sonra 21 Ekim'de Dağlıca Karakolu'na düzenlenen PKK saldırısı, "terörle mücadeleden sonuç alınmadığı, müzakere sürecinin başlatılması gerektiği" propagandasının "aracı"na dönüştürülüyor. Kimin üzerinden?
Taraf gazetesi!
Eş zamanlı olarak TSK'nın "oyun dışı" bırakılması için düğmeye basılıyor?
Kimin üzerinden?
Taraf gazetesi!
Başbuğ soruyor:
Bu gazete kimler tarafından görevlendirildi? Kimler destekledi?
Askerlerin sindirilmeye çalışıldıgı iftiradır. Bir çoğu şerefi lekelendigi icin dayanamadi intihar etti. Bir çoğu hapiste can verdi. Ahirette bunun hesabı elbet sorulur.
Baştakilerin, istediği gibi su altından saman yürütmek için, bütün paşaları, komutanları yok yere hapise attıkları davadır. Bir ülke düşünün ki; kendi genelkurmay başkanını, terör yandaşı diye hapise atıyor. Nerden baksan tutarsızlık.
düzmece olduğu ortaya çıkmış dava. adamlar sahte delillerle o kadar insanı yok yere içeri atıp hayatlarını kararttılar. eski bir komutan vardı. kendisinin bürosuna polisler baskın düzenlemiş ve belge ortaya çıkmış. o belgede ergenekoncu olduğunun kanıtıymış. ama ne hikmetse o belgede yapılan parmak izinde 4 bin kişinin parmak izine ulaşılmış ama hiç birisi o adama ait değilmiş. anlayın artık bu bir düzmece.
son derece tarafsız ve bağımsız(!) yargımızın, yaşanan son suriye saldırısı ve akpnin abd füzelerinin yanında konumlanmasıyla birlikte yargılama(ve dahi tutuklama) sürecini başlatacağını düşündüğüm kumpas davası.
sebebi aslında çok açık,siyasal islamcılar özünde abdnin çocuklarıdır.bekleyelim görelim,dava 26 Nisan'da.
az önce savcının mütalaasına göz gezdirirken dava sürecindeki gazete manşetleri aklıma geldi. her sabah lisenin pansiyonuna, o zamanın fem dersanesine giden fetoşun şimdiki azılı karşıtları için gelirdi zaman gazetesi. ben de alıp okurdum kahvaltı sonrası, öğle arası. şunlara benzer manşetler olurdu:
"erdoğan ile güleni bitirme planı"
"sağ ol zekeriya öz"
"darbe günlükleri"
"darbecileri milli irade engelledi"
"daha karpuz kesecektik"
"camileri bombalayacaklardı"
"hain, abdestsiz askerler"
"türkçe olimpiyatlarını yasaklayacaklardı"
"akp'yi hocaefendi kurtardı"
vb.
asılsız suçlamaları, yargılamayı sevgili hocanız, davanın savcısı olduğunu iddia eden tayyip erdoğan ve aşağılık halkınız müştereken yaptınız. eliniz kanlı. çok ah aldınız.
o zaman hocalarına fetoş dememize kızan ülkenin çoğunluğu başka dersaneye gidince bizi kınıyordu, solcu mu alevi mi diye şüpheye düşüyordu. aa evet, fetö-feto falan yoktu beş altı yıl önce, eleştiren küçük bir kesim vardı ve fetoş derdik hep. abilere-ablalara gitmeyeniniz yoktu. şimdi de hakikatı reddediyorsunuz. genç yaşlı fark etmeksizin herkes aslını inkar ediyor, ulan hepiniz tapıyordunuz be.
güzel olan şu ki inancınız gereği yediğiniz kul haklarının cezasını çekeceksiniz. harika değil mi şerefsiz hoca, adalet değil mi davanın şerefsiz savcısı, müstahak değil mi şerefsiz halkımız. inancınıza samimiyetiniz, muhakeme yapacak aklınız var mıydı, o da merak konusu. neyse.
yüzyılın yalanı.
iğrenç fetö kumpası.
türklerin onurlu destanının adını bir pisliğe karıştırmaları bile olayın özünün türk düşmanlığı olduğunun kanıtı.
ne acıdır ki ben ergenekon savcısıyım diyen baş fetöcü hala serbest.