muhtemelen sadece oy ile iktidar olunamayacağını anlayan iktidarın, devletin diğer kuvvetlerine de hakim olma gerekliliği amacıyla, sulandırıldıkça cıvıyan dava.
Bu ülkede böyle şeyler olmaz. anlatacağım olayda birebir yaşanmış, cezayir'de cereyan etmiştir. cezayir'de bir dönem, cumhurbaşkanı seçimleriyle ilgili bir kriz yaşanmış, ordu, muhalefet, bazı güçlü sivil baskı grupları v. s. seçilmesi beklenen cumhurbaşkanı adayının özel durumu dolasıyla tek yürek olup, ortalığı ayağa kaldırmışlar... propagandalar, mitingler, tartışmalar derken ülke gerim gerim gerilmiş, halk bir anlamda ikiye ayrılmıştır. Bu yaşananlar herkesin bildiğin ve tanık olduğu olaylardı.
bu sürecin bilinmeyen kısımlarından biri ise o dönem mecliste küçük bir grubu olan bir partinin bu seçimde takınacağı tavrın doğrudan yönlendirilmesi faaliyetleridir. ilk başlarda o parti en güçlü adaya destek vereceğini kendi aralarında yaptıkları toplantılarda kararlaştırmış, daha sonra kendi içlerinde bir takım anlam verilemeyen garip tavırlar olmaya başlamasıyla işler karışır. bu parti vekilleri arasından çatlak sesler çıkmaya başlar. bir,iki,üç derken, grup kararını veto eden vekillerin sayısı her gün artmaya başlar. durumdan bihaber olan vekiller bu işe anlam veremez. ta ki sıra onlara gelene kadar... bu vekillerden birisinin bir gün odasının kapısı çalınır... içeri girenler vekilin şoförü ve korumasıdır. bu arkadaşlar, bugüne kadar kendisine hürmette kusur etmemiş, gel gel git git çalışan, sağladıkları bu güvenle emrinde olan vekilinin her türlü sırlarına ve özelliklerine vakıf olmuş kişilerdir... O gün bu şoför ve koruma odaya girdiklerinde vekilimizin ilk olarak dikkatini çeken şey, kıyafetleridir. ikisi de subay üniformaları ile vekilimizin karşısında durmaktadırlar. ilk başlarda vekil anlam veremez ama karşı taraftan gelen sert ve emreder tondaki sizi karargahtan bekliyorlar, gitmemiz gerek sözü karşısında ne oluyor yahu demeye kalmadan, kendisini bir karargahta geniş bir masanın etrafında bulur. az sonra içeri çok stratejik bir görevi olan general girer. bu cumhurbaşkanlığı seçiminde bizim istediğimiz şekilde hareket edeceksin der. çok kısa ve net bir şekilde. vekil itiraz edecek olur. önüne bir dosya fırlatır. o dosya, vekilin yaptığı işler, gizli konuşmalar v. s adamı ipe götürecek belge ve evrakla doludur. çoğu da yapmadığı ama hukuk karşısında asla ispatlayamayacağı şekilde belgelendirilmiş konulardır. kem küm bile edemeden karargahtan ayrılır... o da ve daha sonra diğer tüm arkadaşları gibi muhaliflerin safına geçer ve cezayir yeniden seçimlere gidecek kadar büyük bir kriz sürecine girer.
kıssadan hisse: beterin beteri var. çok şükür bizim ülkemizde böyle şeyler olmaz. herşeyi tertip ve desise dolu içi boş birkaç davayı saymazsak.
bu gün itibarıyla gizli tanık olan deniz kod adlı kişinin pkk yöneticisi şemdin sakık olduğu anlaşılan. bir pkklının suçlamalarıyla paşaların içeride olmasını sağlayan davadır.
düşünün şimdi bir gizli tanık var, bu gizli tanığın adını herkes biliyor artık, her programda konuşuluyor ama bu gizli tanık ifadesini hala mahkemeye gelmeden, görüntüsü olmadan, sesi değiştirilerek veriyor. bu ne oğlum? *
uğur dündar'ın demesine göre davada ek dosyalarla birlikte 120 milyon sayfa belge olduğu dava.
--spoiler--
ergenekon davasında ek dosyalarla birlikte 120 milyon safya belge var. "bu dosyalar ne kadar sürede okunabilir" diye gelin, bir hesap yapalım. bir sayfa 2 dakikada okunsa 120 milyon sayfa 240 milyon dakikada okunur.
savcı robot olsa!
bu rakamı saati, güne ve aya böldüğünüzde 456 yıl çıkıyor...savcı yemeden, içmeden, uyumadan bir robot gibi belgeleri okumaya kalksa 456 yılda bitirebilir. dava rekorlar kitabına girebilir.
--spoiler--
bugünkü duruşmadan yine bir sonuç çıkmamış ve dava ertelenmiştir. tabi polis şiddeti gören halk da cabası. yapılan tek şey halkı yıpratmaya çalışmaktır. ama her seferinde daha güçlü bir halk oluşmakta ve barikatlar yıkılmaktadır. artık en kısa sürede bu rezilliğe bir son verilmelidir.
asılacaksa asılsın bırakılacaksa bırakılsın dedirten davadır.
ek: halk malk duygu sömürüsüne gerek yok. orada halk dediğinin polise saldırdığını barikatları yıktığını ve aklınca kanun nizam tanımadığını iddia eden kaybedenler kulübü üyelerinin ne mal olduğunu biliyor halk.
daha önce pkk'nın iki numaralı adamı olarak anılan şemdin sakık'ın tanıklığını ve aynı davada hem sanık hem gizli tanıklık kabul eden mahkemenin emekli eski genel kurmay başkanı ışık koşaner'in tanıklığının reddettiği ve yine uzatılmış davadır.
şüphesiz mahkeme önünde bekleyen sanık yakınlarına biber gazlı müdahaleler ise kürtçü cemaatçi şakirtlerinin ağızlarının suyunu akıtmaktadır.
bir gün kurt ve çakal bir mahkeme önünde karşılaşmışlar. şaşkınlıkla bakıştıktan sonra...
K: burada bile karşıma çıkıyorsun ne işin var burada senin?
Ç: hiiç şimdiye kadar yediğim haltların yasal yollarla kılıfına uydurulması için geldim. peki sen nne arıyorsun burada?
K: valla ben de tam anlamadım bir destanda adım mı ne geçiyormuş!
An itibariyle mütalaası mahkemeye sunulmuş. muhalefet eden gazetecilerin, siyasi parti liderlerinin, aydınlarımızın ve askerlerimizin yargılandığı uyduruk davadır. http://www.odatv.com/n.ph...alaa-veriliyor-1803131200
Yazık oluyor, hem de çok yazık oluyor dediğim dava... Savunma hakkının defalarca ihlal edildiği bir davada, ordunun üst kademe komutanlarına, bilim adamlarına, gazetecilere teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet isteniyor. Hiç kimse kusura bakmasın ama abdullah öcalan'ın neredeyse kahraman ilan edildiği dönemde, ülkenin komutanlarına terör örgütü mensubu deyip ağırlaştırılmış müebbet istemek gerçekten ayıp oluyor.
sanıklarına dıştan bakıldığında bir şeye benzetebilirsiniz. belki üniformaları, belki meslekleri ve yıllardır saldıkları korkular ve kibirleri ve çok bilmişlikleri insanlarda yani tahakküme girmeye meilli insanlarda saygı uyandırıyor olabilir ama insanın içini dışına çevirsek acaba nasıl bir mahluk çıkacak. sonuna kadar inandığım ve suçluların en ağır şekilde cezalanmasını istediğim dava. umarım suçsuz olanları tez zamanda çıkar.
davada yaşanan hukuksuzlukları protesto etmek isteyen kalabalığa polisin biber gazlı ve tazyikli suyla müdahale etmesi sonucu 400 metre uzaklıktaki duruşma salonunun dahi bundan etkilenmişken zaman gazetesi gibi tuvalet kağıdı basınının eylemcilerin ortalığı savaş alanına çevirdiğini yazdığı davadır.
ülkeye zarar vermek için elinden geleni yapan adamların yargılandığı dava. birde o adamları savunan mahlukatlar var ki allah düşmanımın başına vermesin öyle salakları.