bugün

bakanlar kurulu toplantısında fizik problemi çözen yüce insan.
(bkz: beni turk hekimlerine emanet ediniz)
vakit denen gazetemsinin ölüsüne bile saygı duymayıp arkasından iğrenç bir yazı yazdığı pek muhterem siyasetçimizdi.
ilgili haber; http://www.nethaber.com/NewsDetails.aspx?id=43332
Yaş 80'i geçtiğinde, aynı kuşaktan kimlerin peş peşe hızla eksilmekte olduğunun vitesi, daha da mızraklaşarak takılıyor gözlere.
10 gün önce Fuat Köprülü'nün kızı Beyhan, onun ölüm ilanlarından 1 hafta sonra da ismet Paşa'nın oğlu Erdal...
* * *
Tüm dünyada 80'ini aşmışlardan her gün kaç kişinin eksildiğinin bir listesi yapılsa...
infazının eli kulağında, gizli bir idam mahkûmu olmanın, -sadece o yaştakilere malum- acımasız jileti, bir çizik daha atar yüreğe.
Ve insanın gözlerinde, bir yığın abuk sabuklukla saçma sapanlık mikroskopikleşirken; çizikleri artmış bir yürekle, yine de yürekli durmak gerekir.
* * *
Erdal inönü ile Paris'te; Fransız vatandaşlığına geçmiş, hanımı piyanist üst düzey bir ailenin evinde karşılaşmıştık.
Erdal inönü'nün de, gülücüklü, gözlüklü, yaşlıca yüzü; "hık demiş burnundan düşmüşçesine" babasına benziyordu.
Erdal inönü'de en hoşuma giden taraf; Türkiye'nin tabu ve dogmalardan oluşmuş akvaryumu içine tutsak düşmemiş olmasıydı.
Ayrıca ibrişimli bir "humor ve ironi" sahibiydi de...
* * *
Hem ismet Paşa'nın oğlu olmak, hem de fizik bilimiyle, özellikle de teorik fizikle bütünleşmiş olmak...
Kim bilir çocukluğunda ve gençliğinde; yerli politikanın sinsi bataklıklarında açılmış nilüfer görünümlü çeşit çeşit devedikenlerinin, ne fırdöndülerine tanık olmuştu usulca...
* * *
Fizik bilimi ise, yeryüzündeki atıp tutmalı politikaların çok dışında bir kozmos sözlüğüydü.
ismet Paşa'nın oğlu, o sözlüğün içine dalmayı yeğlemişti.
Bin bir koşullanmanın zırhları içinde bağırıp çağıran insancıklara, o sözlüğün içinden bakıyor gibiydi.
* * *
Belki de o nedenle ne gülücüğü eksiliyor, ne tabularla dogmalara sığınma tutsaklığına düşüyordu.
Çok zarif bir üslupla da, sanki azıcık alay ediyor gibiydi.
* * *
Besbelli Erdal inönü de, iç politikalardaki fokurtulu kazanlar ötesinde Türkiye'nin de; evrensel bilim alanında, varlığının ağırlaşıp belirginleşmesi özlemindeydi.
"Fizik Dalındaki Araştırmalara Türkiye'nin Katkısını Gösteren" kitaplar yayımlamıştı.
Hem de kendisini, salt ismet Paşa'nın oğlu olduğu için bir "joker" olarak kullanma derdindeki politikacı dostlarının; yaptığı çalışmalarla hiç ilgilenmediklerini bile bile...
* * *
Politika... Üretilen silahlar... Nutuklar, polemikler, ölenler, öldürenler... Milyonların bir yerlerden bir yerlere göçleri, çaresizlikleri...
Kanlı bir derya içinde "baş" olmanın hırsıyla patlayan yanardağlar...
* * *
Bir de bataklıklar dışı ayrı bir bahçesi var iNSANLIĞIN. Bilimciler, müzisyenler, ressamlar, heykelciler, şairler, yazı adamları, sinema sanatçıları...
* * *
O bahçelere eklenen yeni çiçeklerle ağaçların yükselttiği bayraklar, resmi bayramlarda büyütülenlerden çok daha fazla görünüyor dünyadan.
* * *
Erdal inönü, böyle bir değerlendirmede Türkiye'nin de bayrağını yükseltmeye uğraşmışlardandı.
ismet Paşa'nın oğlu olmasaydı, ne siyasal liderlikler sunulurdu kendisine, ne de hayattan ayrılışı genel bir yasa dönüşürdü.
Ne de o, ille de siyasal bir lider olacağım diye bir tepinme yarışına girerdi.
* * *
Kayıp gitmiş bir bilimcinin ardından bendenizin, birtakım varsayımlar yapmaya kalkmamın bir nedeni, 1948'de yitirdiğimiz Dr. Hulusi Behçet...
O da göz, deri, eklem, nörolojik sıkıntılarla bozuklukları tek bir karede bütünleştirerek saptayan "Behçet Sendromu"nu armağan etmişti tıp dünyasına.
Ölümü, Erdal inönü'nkinin binde biri kadar bile yankılanmadıydı.
1997'de yitirdiğimiz evrensel matematikçi Cahit Arf'ınki de öyle.
* * *
iNSANLIĞIN ortak bahçelerine bir karanfil fırlatmış değerli yaratıcılar da yetişti buralardan...
Çoğu ya benimsenmedi, ya görmezlikten gelindi, ya çürütüldü, ya kıskanıldı.
* * *
Kaç yazarımızın dünyada kaç dile çevrilmiş olduğunu kaç kişimiz biliyor ki örneğin?
Yunancaya da çevrilmiş yazarlarımızın sayısı 30'a yakın. Ola ki Yunanistan'da daha da çok okunuyorlar.
* * *
Erdal inönü ile birbirinden çok ayrı ortamlarda kopardık ortak kuşağımızın takvim yapraklarını.
Ne yapalım "ölüm herkesin başında"...
* * *
Bir gün silinip gideceklerinin tümörüne bir teselli arayanlar, tatminsiz kaldıklarında; -özellikle de hamasi türde- övünüp durma sayıklamalarından medet umarlar.
* * *
Erdal Bey, böyle bir sayıklamaya muhtaç olmadan yaşamışlardandı.
Bir yerlerde, ola ki yine buluşuruz kendisiyle...

çetin altan
sırma saçlıydı.

kaynak: doğan medya gurubu
iyisiyle kötüsüyle başladığı hayatı tamamlayan, bu saatten sonra allah rahmet etsin denilmesi gereken kişi.*.
vefat ettiği gün ntv öğle haberlerini izliyordum. bir çok arkadaşı, yakını, bir çok sosyal demokrat programa telefonla bağlandı. eksiz hepsi onun mütevazı yaşamından, esprili yaklaşımlarından ve en önemlisi türk siyasi kültürüne kazandırdığı ilkelerden bahsetti. shp'yi "bıraktım" deyip bırakmasının ne kadar asil bir davranış olduğunu söylediler. bağlananlar. ama bir kesim bu yönünden hiç bahsetmedi. onlar kim mi? programa bağlanan chp'li milletvekilleri...
ölümü aklıma şu dizeleri getirdi.

"hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
hatırası bile yabancı gelir..
hayata beraber başladığımız
dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
gittikçe artıyor yalnızlığımız.."

cahit sıtkı tarancı

yitip giden değerli kayıp taş,
güle güle hocam...
insan ve fizikçi olarak iyi, siyasetçi olarak bu ülkenin asla benimsemeyeceği kişi.

Herşeyini affederimde sivas olayları sonrası istifa etmemesi ağrıma gitmiştir hep.

Türk Burjuvazinin sosyal demokratları tam ve uzun bir süre ayağa kalkamayacakları biçimde mağlup ettikleri zaman o zamandır.
an itibari ile cenaze namazı teşvikiye camii de kılınan önemli siyasetçi. karaoğlan ın, çoban süleyman ın kasıp kavurduğu dönemlerde bilim insanı, üniversite mezunu biri olarak siyaset arenasına girmiştir. bu nedenle hakkettiği saygınlığı görememesini şaşırtıcı bulmuyorum. aziz nesin haklı olsa gerek.
zekice yapılmış espirilerle bezenmiş konuşmalar yapan, bilim, siyaset, gönül adamı...

--spoiler--
Bir Anadolu turunda seçmenlerden biri seçim otobüsünün önüne atılır ve Erdal Bey'e hitaben "Ölürüm yoluna" diye haykırır.
Erdal Bey cevap verir:
"Dur, ölme. Bir oy bir oydur."
--spoiler--
insanlık olarak mükemmel, bilim adamı olarak mükemmel ama siyasetçi olarak başarısız insan..
bu ülkede koltuk sevmeyen nadir insanlardan biriydi..
Kavga etmeden nasıl sosyal demokrat olunacağının Türkiye'deki bir numaralı örnegidir.
Erdal inönü'nün bu dünyadaki tek hatası o zamanki hadep in yani simdiki dtp nin geçmişteki uzantısının meclise girmesine olanak tanımasıydı. Rahmetlinin en önemli siyasi hatası buydu. Kim bilir o dönemde kimler yanılttı ya da mecbur bıraktı. Mütevazi yaşantısıyla tanındı. Gerektiğinde de siyaseti bir çırpıda bıraktı. Adam gibi adamdı. Gerçek bir sosyal demokrattı . Gosterissiz hayati umarim hepimize ornek olur. Allah Rahmet Eylesin...
türkiye siyaset tarihinin en renkli ve güleryüzlü adamı; işte rahmetli erdal inönü'nün yüzümüzde tebessüm uyandıracak diyalogları.

Kendisini sinema çıkışında yakalayan bir gazeteci sorar:
- Sayın inönü, sizi bu sıralar sinema salonlarında göremiyoruz pek?
- Tabii göremezsiniz sinema salonları karanlık oluyor.

Evde "Erdal yetiş fare var!" diye çığlığı basan eşine gayet sakin biçimde şu cevabı vermiştir:
- Bana ne Sevinç, ben kedi miyim?

DEP'li Sırrı Sakık SHP'den milletvekili adaylığı için başvurur. Erdal inönü ile yan yana gelirler. Sırrı Sakık "Paşam, benim hakkımda bir sürü dedikodu çıkartırlar. Önceden bilesiniz. Ağabeyim (Şemsi Sakık) dağda devlete karşı savaşır. Kardeşlerimden biri hapiste..." diye devam ederken Erdal inönü söze girer:
- Be kardeşim sizde hiç devlete çalışan bir kişi yok muydu? Onu getirseydiniz bari.

Seçmenlerden biri seçim otobüsünün önüne atılır ve Erdal inönü'ye hitaben "Ölürüm yoluna" diye haykırır. Erdal inönü cevap verir:
- Dur, ölme. Bir oy bir oydur.

SHP Genel Başkanlığı döneminde diğer sol parti liderleri ve bürokratlarla bir restorana gider. Garsonun "Birşey almak ister misiniz, efendim" sorusu üzerine cevap verir:
- Teşekkürler biz birbirimizi yiyeceğiz.

SHP Genel Başkanlığı döneminde Sosyalist Enternasyonal toplantısı için SHP Genel Sekreter Yardımcısı istemihan Talay ile birlikte Paris'e gitmişti. Toplantıdan sonra Champs Elysees bulvarındaki bir sinemaya gittiler. Filmin öyküsü, iki mafya ailesi arasındaki çatışmaydı. iki saat boyunca beyaz perdede silahlar konuştu. inönü film bittikten sonra koltuğundan kalktı. istemihan Talay, "Filmi nasıl buldunuz?' diye sordu. inönü cevapladı:
- Çok beğendim ama iyi ki bitti. Yoksa çok daha fazla adam ölecekti…

Kars ve Van mitinglerinden Ankara'ya dönüyordu. Sivas üzerinde uçağın pilotu açıkladı:
- Efendim Ankara semaları kapalı. Kirli bulutlar var. inişimiz çok güç olabilir.
Ön koltukta gazete okuyan inönü'nün cevap verdi:
- Hiç bir şey olmaz merak etmeyin. Ankara Belediye Başkanı Karayalçın çok çalışkandır. O kirli bulutları hemen temizler!

SHP Genel Başkankığı döneminde, o dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz ile görüşecekti. O günlerde inönü, Yılmaz'ı sert biçimde eleştiriyordu. Yılmaz, Necatibey caddesinde bulunan SHP Genel Merkezine geldi. SHP ile ANAP Genel Başkanları baş başa uzun bir görüşme yaptılar. Herkes sert tartışmalar yaşanmasından endişeliydi. Görüşme sonrası dönemin SHP Genel Sekreteri Fikri Sağlar, inönü'ye biraz da endişeyle görüşmeyi sordu. inönü şöyle dedi:
- Çok iyi geçti, Mesut bey partimize aşık oldu. Ama platonik.

inönü izmir'e mitinge gidiyordu. Uçakta izmir milletvekili Neccar Türkcan, yanına gelerek şöyle dedi:
- Efendim izmir'de vurucu bir konuşma yapmalısınız. Yumruğunuzu da kürsüye vurun. Nasıl iktidara geleceğimizi sert bir üslupla anlatın lütfen.
inönü ise şu cevabı verdi:
- Peki ben anlatırım, sonra sözü size bırakırım. Vuruculuğu ve diğer işlemleri siz yaparsınız...
tarihimizdeki son sosyal demokrattı. başımız sağolsun.
gercek sosyal demokratti. politikada dönen pis dolaplara dayanamayip siyasete sirtini döndü. asla unutulmayacak büyük bir insandi. allah rahmet eylesin.
siyasetin pembe panteri, sol gorusun en sevdigim ismi idi rahmetli. demokrasi balonlari, supurgeler, espriler; turkiye hazir degildi ironiye o zamanlar.
bir bilim adamıydı hiç bir zaman siyaset adamı olmadı.

siyasi rol alırken bile bilimsel olmaya çalıştı.

hiç bir zaman omuzlarda olmayı kabul etmedi.

insandı iyi bir insandı.
türk siyasetinin gördüğü en temiz ve en iyi niyetli şahsiyeti. ayrıca büyük bir fizikçiydi.
öğrenciyken oturduğu sıralarda, ankara fen fakültesinde verdiği türkiye'de bilimin tarihi isimli konferansını dinlediğim bilim insanı, politikacı olamayacak kadar dürüst saf bir insanmış. kendi de öyle söylemişti.
d. 6 Haziran 1926, Ankara – ö. 31 Ekim 2007, Houston.Türk Bilimadamı ve siyasetçi.Erdal inönü, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu'nun (TÜBiTAK) kuruluşuna katkıda bulunmuş ve TÜBiTAK Temel Araştırmalar Enstitüsü'nde kurucu müdürlük görevini yürütmüştür.
adam gibi adam olduğunun bir örneği için:

http://www.internethaber....23h.htm?interstitial=true
arasıra aklıma geldiğinde şuanki siyasi aktörleri düşünüp, "neden erdal inönü gibi adamlar yok" dememe sebep olan, "keşke hala odtüde olsa da yürürken görsek, odasına gidip soru sorsak, kendisinden ders alsak" diyebileceğim mükemmel insan. siyaset hayatına keşke hiç girmeseydi. çünkü kendisi sosyal demokrat seçmeni kendine alıştırdı, şimdi ise oy verebileceğimiz bir baykal var, oldu mu böyle? tek başına çıkıp gezen bir siyasi lider, bir başbakana alışmış iken şimdilerde gördüğümüz gideceği şehirde daha önce olay çıkaranları tutuklattıran başbakanlardır. nerede inönü, nerede şimdikiler? hakkında daha çok şey yazılması gereken ama kendisinden bahsedilirken kelimelerin yetersiz kaldığı büyük fizik profesörü, özlenen insan.
türkiye'de daha sık olması gereken siyasetçi profiline en iyi örneklerden biri.