şimdi düşünüyorum da aynı suçtan bugün yargılansaydı haber bültenlerinde bile "e.e. (17)" şeklinde geçecekti. çünkü artık çok demokratik olduk biz. ne diyor medya kanunumuz bizim;
"on sekiz yaşından küçük olan suç faili veya mağdurlarının, kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapanlar bir milyar liradan yirmi milyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. bu ceza bölgesel süreli yayınlarda iki milyar liradan, yaygın süreli yayınlarda on milyar liradan az olamaz" diyor. öyle "demoktarik"iz yani hesap et. peki kim yararlanıyor bu yasadan?
bakalım hemen...
ülke aynı ülke;
27 yıl önce cinayet suçuyla yargılanan 17 yaşındaki bir genç 45 günde 4 celsede, cinayeti işlemediği balistik raporları, görgü tanıkları, otopsi vs gibi bir çok şekilde ispatlanmış olmasına rağmen, o.ç. "zorti"nin açıklamalarına göre sırf "bir sağdan adam astık bir de soldan, eşitlememiz gerekiyordu" !!!adaletine!!! binaen asılıyor.
ülke aynı ülke;
şimdilerde, sokak ortasında gazeteci öldüren, kendini bir bok sanan, fakat sıçtığım bok bile olamayacak, 17 yaşındaki delikanlı (!) vatanperverler ise cinayetle yargılanırken adları tv'lerde o.s.(17) olarak geçiyor. yakalandığında askerler kendisiyle hatıra fotoğrafları çektiriyor. posterleştiriliyor. "beyaz bere"li götverenler sarıyor ortalığı. bu o.ç. pardon o.s. için methiyeler dizen i.t.*ler türüyor. olayın üzerinden aylar geçiyor. olay medya gündeminden uzaklaştırılıyor. ve bu o.ç pardon o.s hapishanede abileri tarafından özel ilgi ile "asılmayıp, besleniyor".
suçsuzluğu birden fazla bilirkişi raporuyla sabit olan insan. bırakın örgüt kurup adam vurmayı, tek bir mermi ateşlemişliği bile yoktur, en azından kriminal incelemeler bunu söylemektedir. yani "adam vurmuş lan o zaman haketmiş" diye idamını savunmak geçersiz ve gereksiz bir eylemdir.
idami ile bize fasizmin ne kadar futursuzlasabilecegini gosterek, fasizme karsi omuza omuza vererek ona gecit vermemizi bize her an hatirlatan insan,cocuk,devrimci...
(bkz: no pasaran)
idamından sonra yıllarca üzerinden ucuz propagandalar yapılmış, olayın cereyan bulduğu yerde protesto için değil, rica için gittiği söylenen, devrimde uzaktan yakından alakası olmadığı halde yıllarca devrimci geçinenler tarafından söylemek istemesem de kullanılan, temiz yüzlü, güzel huylu bir anadolu çoçuğudur kendisi. çocukluğunun geçtiği ortamda herkes tarafından sevilen biriymiş rahmetli. hakkında çok şey duydum ama hiç birisi de kötü değildi, zira eniştemin kuzeniydi kendisi. Allah rahmet eylesin...
ömrü boyunca insanların okumasını, eğitim almasını ve bunlar karşılığında para ödememesini istemiş, bu uğurda savaşmış, savaşın sonunda idam edileceğini öğrendikten sonra bile yılmamış, düşüncelerinden taviz vermemiş, çocuk bedeninde dev bir "yürek" taşımış, yaşı küçük; "büyük insan".*
ölümsüzlüğe uğurlanışının 27. yılında birileri; "latin amerikali zibidi che gavara'yi taklide yeltenerek turk devleti'ni yikmaya kalkan, sonra da turkiye'de bir sovyet cumhuriyeti kurarak rusya'ya eklemeye calisan guruhtan bir kisidir." demiş... ömrü boyunca savunduğu, haykırdığı "tam bağımsız türkiye" ilkesinin ne olduğunu bilmeden, anlamadan. üstelik kendisini gerilla mücadelesi vermiş che gavara'yla*** kıyaslayarak. bilmeyenlere ek notlar; che guevara, mcadelesini bütün siyasi rejime karşı, gerilla taktiğiyle uygulamıştır. erdal eren ise yalnızca ama yalnızca anayasa'nın kendisine verdiği hakları kullanarak protesto eylemlerinde bulunmuştur. bu açıdan kıyaslanmaları son derece yanlış, ve en hafif tabirle "cahilliktir". bunun yanı sıra, hiçbir devrimci, türk devrim süreci boyunca türkiye'de bir sovyet devleti kurma amacı gütmemiş, yalnızca ama yalnızca ülkenin "kayıtsız şartsız" tam bağımsız olmasını, ülke genelindeki tüm "vatandaşların" eşit haklardan yararlanıp, sınıf, dil, din, ırk farkı gözetilmemesini istemiştir. bunlar da tüm t.c. anayasalarının başlangıç ilkelerinde olani fakat "iktidar sahiplerinin" tam anlamıyla uygulamadığı maddelerdir.
ölümsüzlüğe uğurlanışının 27. yılında birileri; "yasi kucuk falan da degildir. resmi kayitlarda 18 ise 18'dir. 18 yas da yasalarimiza gore resit sayilmak icin yeterlidir." demiş... erdal eren'in, işlediği "iddia edilen" cinayet suçu vuku bulduğunda 17 yaşında olduğu, ispatlanmış bir gerçek; yaşının mahkeme kararıyla 2 gün içerisinde büyütüldüğü de aşikârken. yani birilerinin bahsettiği "resmi kayıtlar", "memleket dahilinde iktidara sahip olanlar" tarafından değiştirilmiştir. bu birileri 18 yaşın, reşit sayılmak için yeterli olduğu bilgisine de vermiş bize. sağolsun var olsun. duacıyız...
ölümsüzlüğe uğurlanışının 27. yılında birileri; "idam edilmesi hic bir seyi halletmemismis" demiş... erdal eren'in adı geçen cinayeti işlemediği, otopsi, balistik raporları ve görgü tanıkları tarafından "açıkça" ispat edilmiş olduğu halde. merak ediyorum, bunu iddia eden bu arkadaşlar, sokak ortasında bir gazeteciyi, "abilerinden ve reislerinden" duyduğu saçma iddialar yüzünden sırtından vurarark öldüren o.s.'nin cinayet sonrası haber bültenlerinde "o.s.(17)" şeklinde geçtiğini görünce ne hissetmişlerdir. gerçi bu kadar vicdan yoksunu iddialarda bulunan insanlar bu iki "zanlı" arasındaki farkın nedenini göremeyecek kadar da kördürler. neyse...
ölümsüzlüğe uğurlanışının 27. yılında birileri; "bunun gibi canileri bagislamak neyi hallediyo peki ? bu tip suclarda idam adaleti yerine getirir ve devleti ortadan kaldirip, ulke topragini baska bir ulkenin topragina katmaya meyillenenlerin yildirir." demiş... hakikaten düşünüyorum yaa, eğer erdal eren idam edilmeseydi, şu an ne bu rehaf(!) seviyesinde olurduk, ne bugün sahip olduğumuz eğitim ve sağlık hizmetlerinin kalitesine yükselirdik(!), ne borsamız bu kadar yükselirdi(!), hatta ve hatta futbolda bile bu kadar başarılı olamazdık. iyi ki idam edilmiş bu erdal yahu.. yine merakımdan soruyorum; acaba bu iddia sahipleri, 30000'den fazla kişinin ölümünden sorumlu olan "abdullah öcalan"ın hala "asılmayıp beslendiği" ülkelerinde neden protestoeylemlerinde bulunmuyor. acaba erdal eren bu o.ç.* dan daha mı çok suç işlemiş bu iddia sahiplerine göre. neyse...
ölümsüzlüğe uğurlanışının 27. yılında birileri; "daha ne olsun." demiş... hakikaten daha ne olsun. erdal gitti, ortaklık bitti. ne güzel hepimiz satılmış bir medyanın kuklası olarak bize ne veriliyorsa onu alıyoruz. evlerimizde konuşulan tek şey dizilerdeki olaylar, maçlar. gençlerin ülke siyaseti hakkında hiçbir fikri yok, ya da varsa bile "abilerinden, reislerinden" duydukları ile sınırlı. medya gaz verince sokaklara dökülüp "her türk asker doğar" diye bağırıyoruz. birkaç gün sonra bir maç ortaya çıkınca tüm o kızdığımız şeyleri unutup "ulan norveçe ne koyduk beee" diyoruz. hakikaten ya, daha ne olsun...
entrymi sonuna ulu önder atatürk'ün "bursa nutku"nu da ekleyeyim ki, "abilerinden, reislerinden" başka bilgi kaynağı olmayanlar, belki merak eedip bir şeyler öğrenir.
"türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük kıpırtı ve davranış duydumu, 'bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır' demeyecektir. hemen araya girecektir. elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. polis gelecek, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. genç, 'polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir' diye düşünecek, ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. mahkeme onu yargılayacaktır. yine düşünecek, 'demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek!' onu hapse atacaklar. yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, ismet paşa'ya ve meclis'e telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. diyecek ki, 'ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. araya girişimde ve eylemimde haklıyım. eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek benim görevimdir!' işte benim anladığım türk genci ve türk gençliği!"
ilahi erdal. bak gördün mü en azından senin hakkında atıp tutan biri, senin sayende "che gavara" yazmıyor artık. gerçi o da bir garip. bu kadar yazıyı okuyup, tek yaptığı şey entrysini silip, gitmek olan bir yazarın, olay başlığına aksedilince entryi geri yazması, ama bu kadar yazıdan sonra değişen tek şeyin "che gavara" olması... yazık, çok yazık...
(bkz: cevab veremedi)
edit: o diil de a.q, ayar yiyen entrysini siliyo be birader. madem yazdığın yazının arkasında duramayacaksın, yazma ulan. hayret bi şey.
bizim oralarda bir laf vardır; "yiyemeyeceğin orağın altına yatmayacaksın" diye. ya da bunun gibi bir şeydi; tam emin değilim...
keşke erdal'ın, deniz'in, yusuf'un, hüseyin'in ve daha birçoklarının idamları satın alınan bir mal olsaydı. bunu bize satan mallara aynen iade ederdik...türkiye daha güzel bir ülke olurdu...
inanmis bir solcu, davasi icin olume giden devrimci. erdal eren, yukarida gene bir takim kemalistlerin kendisini, kendini idam eden asagilik, eli kanli kemalist ideolojiye yamamaya calismasini hakedecek hicbir sey yapmadi. kemalizm denilen diktatorlugu yikarak insanca bir duzen kurma hayali pesinde olen erdal'a yapilabilecek en buyuk hakaret herhalde onu kemalist nutuklarla, soylemlerle mesrulastirmaya calismak olurdu. sozluk kemalist taifesi bunu da denedi en sonunda.
çocuktur. 17 yaşında bir çocuktur, neye inanırsa inansın bu çocuğun düşünceleri değişebilir. bu çocuk inandığı şeyler değil cinayet zanlısı olarak görüldüğü için bir cinayete kurban gitmiştir. yoksa yemişim solculuğunu sağcılığını.. 17 diyorum olm 17..
bu akşam yine aklıma düşen, yürek burkan bir hayat hikayesinin baş kahramanı.
yapmak istedikleri, düşündükleri, inandıkları ve o yüreğinde taşıdığı koskoca bir dava aşkı vardı erdal'ın..
bir şeyler yapmak istedi ama izin vermediler..
çocuktu daha..
kimbilir ne hayalleri vardı, hiç bir zaman gerçek olamadı..
işlemediği bir suç yüzünden gitti darağacına, en çok da bu koyuyor ya adama..
o idam hükmünün altına imza atanlar, şimdi rahat uyuyorlar mı acaba be erdal merak ediyor insan..
hep 17 yaşında kalan o koca yürekli çocuğa saygıyla..
Duymadı o kara ses
duymadı Eren'lerin sesini
Yok edilmeliydi Erdal,
Vatan hainiydi çünkü
Tan yeri ağarmadan
uyandırıldı Erdal,
pişmanlık yoktu gözlerde
suçlu değildi çünkü
Küçücük bir boyun
geçirilirken yağlı urgana
sallandı darağaçları,
titredi toprak,
ağladı gökyüzü,
dövündü Deniz,
titremedi, duymadı
kara beyinler
verilmiş ölüm emri,
yoktu çaresi ölümden gayrı,
Eren değildi darağacında sallanan
Bir ülkenin geleceği,
O günden sonra,
Üç maymunu oynadı,
Koskoca Türk Gençliği..
rüzgarlara adını yazdım
yapraklar uğuldar şimdi
geceye yıldız çaldım
gözlerin parlar şimdi
acını yüreğime kazdım
ağıtlar susar şimdi Erdal Eren, yiğit kardeşim
susuşuna yağmur
düşlerine güller yağsın
dağlar son sözlerinle
uçurumlar gülüşünle yankılansın
güneşli bakışların
ülkemin şafaklarına kalsın Erdal Eren, güzel kardeşim
bir halkı astılar bir sabah
ölümü geçirirken senin boynuna
generaller küçüldü sen büyüdün
yarınların özgürlüğü adına
küçük yaşta büyük ölümle öldün
yaşasaydın ağabey diyecektim sana Erdal Eren, ölümsüz kardeşim...
17 yaşında kocaman bir çocuktu. büyümüşlüğüne inat bakan gözleri ile cesaret ve onurun timsali idi. hala yaşıyor demek abartı sayılmaz zira sadece yaşamıyor savaşıyor da.
ne zaman erdal ve eren isimlerinin bir arada kullanıldığını görsem ya da duysam, içim ürperir, tüylerim diken diken olur, tarifsiz bir hüzne kapılırım.işte bunların sebebidir erdal eren. Aklıma manisadaki liseli gençlerin, işkence görmek için zırhlı polis aracına bindirilirken duyulan feryat gelir, annenin feryadı : " yapmayın, o daha çocuk!!!" .
17 yaşında gencecik bir insandı o...
yaşamına son verilme kararı alındı ve uygulandı.
korkudur, bunun nedeni...
en kötü şeydir korku...
yok ettiğinizi düşündüğünüz anda; sarıp-sarmalayıverir sizi yeniden...
kurtulamazsınız...
bir günde verdiğiniz kararın ve eylemin karşılığını bir ömür boyu beklersiniz...
sokak kapısından her çıkışınızda...
arabanıza her binişinizde...
boğazınızdan geçen her lokmada ve aldığınız her nefeste,
izlerken,
okurken,
yatarken ve uyumaya çalıştığınız her an, başınızda bekleyen ecelinizdir o korku...
ölen bir günde ölmüş ama kalplerde yaşamaktadır oysa siz, her gün ölür ve yeniden dirilirsiniz, bir hortlak gibi ve yakanıza karasakız misali yapışmış kokunuzla...
erdal eren başlığını açarsınız; 100 entry...
deniz gezmiş; 72 başlıkta 1000'lerce entry...
yusuf aslan, hüseyin inan, mahir çayan ve diğerleri...
onlar, günceldirler...
onlar, konudurlar...
onlar, başlıktırlar...
onlar, yaşamaktadır...
siz ise her gün yüzlerce kez ölmekte ve bir hortlak gibi yeniden dirilmektesinizdir.
ecelinize yalvarırsınız, canınızı bir an önce alması için...
öldüren için yaşam zordur...
bildiğiniz gibi değil...