hatırladıkça gözlerimin dolmasına sebep olan "çocuk". o'nun hikayesi askeri cuntanın ne kadar adam olduğunu gösteriyor aslında.
tek sucu iktidarla farklı görüşlere sahip olmakti. ne inzibat erini vurmustu ne de devlete ihanet suçu sayılabilecek bir protesto gösterisinde yer almisti. 7. cumhurbaşkanı-mız yaşını büyütmediğini iddia etse de onun zekeriya önge'yi vurduğu iddia edilse de bunlar da cunta ve destekçileridir işte. son bakışını görmek isteyenlere: http://www.sodev.org.tr/kisiler2/erdal_eren.jpg
26 yıl önce kendi devleti tarafından 17 yaşında öldürülmüş gencecik beyin...
şimdi bu devlet bana 18 yaşından küçükler reşit değildir, yaptıkları eylemden tam olarak sorumlu değildir mi diyor,
bu devlet sırf sesini yükseltti diye araştırmadan ölüme yollayıp adalaetten mi bahsediyor.
dönemin cumhurbaşkanı * eski başbakanımızın * cenazesinde o dönemdeki bazı cezalardan pişman olduğunu söylerken neden ölüm yıldönümünde çıkıp erdal eren konusunda yaptıklarını, belki de pişmanlıklarını açıklamıyor. *
hani sormadan edemiyor insan 17 yaşında bir gencini öldüren ülkenin hukuk sistemine
ne denir? ***
askolsun sana cocuk askolsun demek geçerken içimden birilerine yazıklar olsun denmesi gerektiğini görüyorum.
basınımız tarafından 17 yaşındaki gençlere sizin akranınızdı şu sebeplerle sizin yaşınızda öldürüldü denmiyor. ne adı ne ölüm nedenini biliyor akranları...
ve hala aklımızda son bakis
12 Eylül Darbesi öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü iddiasından tutuklanmış ve 13 Aralık 1980 tarihinde asılarak idam edilmiş olan, yasadışı TDKP üyesidir.
bu coğrafyanın orta yerinde bir fosebtik çukuru deşilmişcesine pis kokular yayılmakta etrafa.tarihimizin mesut ve bahtiyar hikayelerinin baş döndürücü huzemelerini anlatta gelen resmi tarih söylemcileri acaba halının altındaki pisliklerini daha ne kadar bizden kaçıracaklar.erdal eren de o mutlu hikayelerin altında debdebe içerisinde ezilen onlarca kimliklerinden biri.odtu lü sinan sumerin cenazesinde protesto eylemcileri içeresinde erdal da vardır.cenazenin sonuna doğru inzibat askerleriyle göstericilerle çıkan çatışma sonucu bir inzibat askeri sırtından vurularak öldürülür.yakalanan erdal erenin üzerinde silah bulunmasından dolayı erdal bu olayın faili olarak gözaltına alınır.yapılan otopsilerde askerin erdal la aynı yöne koşarken sırtından vurulduğu belirlenir.ortadaki iddialar çok zayıf,deliler ise yetersizdir.yapılan yargılamalara karşılık yargıtay 3. dairesi idam kararını 'yeterli delil olmadığı' gerekçesiyle iki kere üst üste bozar. sonunda 20 kasım günü toplanan askeri yargıtay genel kurulu, 3. daire'nin ısrar kararını kaldırarak sıkıyönetim mahkemesi'nin erdal'ın idamına ilişkin kararını onar.oysa erdal daha 17 yaşındadır bu olay olduğu vakit.ortada suç teşkil edilecek bir durum olsa bile yaş sınırından dolayı idam cezası uygulanamazdı.ışte bu vakit resmi tarihimizin künyesine işlenecek o vecizelerden birini patlatır dönemin astığı astık kestiği kestik zatı tarafından asmayalıp ta besleyelim mi?
nitekim beslenmez erdal 13 aralık 1980 gunu idam edilir.ondan geriye savaş ay ın karelediği son bakış fotografı kalır,ondan geriye resmi tarihimizin mutlu hikayelerinin karanlık yanı kalır,ondan geriye bu ulkenin yeri gelince genclerini bir cırpıda harcayabileceği kalır,ondan geriye ölümcül ve kirli bir gecmişimizin olduğunu hatırlatan satırlar kalır...
17 yaşındaydı henüz... evet yanlış duymadınız on yedi... o-n-y-e-d-i... on altı'dan sonra geliyor hani.. darağacının ucunda sallanan o cansız beden henüz o kadar toy, o kadar tazeydi ki.. nasıl akıllarına geldi acaba öldürülecek kadar kiri, lekeyi içinde barındırdığı.. hangi hastalıklı beyinler yakıştırdı ona bu sonu.. şu anda burda bulunanların bir çoğundan ufaktı o. kardeşimiz yaşındaydı belkide. sırf ilmeği boğazına geçirebilmek için bir sene büyütüldü yaşı... bu sorumuluğu, bu vicdani lekeyi nasıl taşıdılar yıllarca cuntanın neferleri..marmaris'de resim çizerek stresini atıyor herhalde paşamız.. nasıl uyuyor acaba geceleri.. on yedi yaşında bir çocuğa iftira atıp, soğuk bir ipin ucunda can çekişe çekişe öldürmek hangi vicdanın hazmedebileceği bir şey. rüyalarına girmiyor mu erdal? o saf, temiz suratı gözünün önüne gelmiyor mu hiç? aman bendeki de soru.. on yedi yaşında bir çocuğu öldürdükten sonra "asmasaydık da beslesemiydik" diyebilecek kadar geniş olduğuna göre... boşverin siz bunları, resim çizmeye devam paşam... içiniz rahat olsun...
sadece genç olduğu için normal üstü bir öfke ve üzüntü yaratmış olmasına anlam veremediğimdir. 17 ya da 27 ya da 37, o dönemde pek çok devrimci insanın bedeni yok edilmiştir. diğerlerinin de pek çoğu başına gelecekleri bilseler de yollarından dönmemişlerdir. ve onlar da insandırlar; onlar da ağlamışlardır en az bir kere, onlar da gülümsemişlerdir mutlaka. bir sembol olarak anılmasını anlayabilsem de diğerlerinden daha fazla üzülünmesini anlayamam bu gence.
devrimci bedenler bir bir öldürülürken devrimci ruhun hiç öldürülemeyeceği düşünülüyordu ama bugünkü aktivistlerin sayısı göz önünde bulundurulduğunda yanıldıklarını anlayabiliyoruz erdalların, denizlerin, hüseyinlerin...
boş gecelerini vermek değildir devrim;ona "ömrünü"vermektir. sözünü tüm türkiyeye yaşatarak öğretmistir. devrim içini ömrünü vermiştir. daha 17 yaşindayken inanmayanlarla yaşamaktan daha cazip gelmsitir indiklari için ölmek. eğer gerçekten bir askeri öldürdüyse ki bu kayitlarda pek net değildir, adil bir sekilde yargilanip cezalandirilmaliydi ama asla yangindan mal kacirir gibi degil hele önceden planlanmiş bir idama kilif uydurmak için hiç değil!!! yazik olmuştur erdal a yazik olmuştur düzene boyun eğmek zorunda kalan emir kulu zekeriya onge ye ve yazik olmustur böyle bir lekeyi tarihine geçiren TüRKIYE ye.
orta yaşın hafif üstünde düzgün bir kadın düzgün bir yolun ortasında düzgün bir binanın önünde bağırıyordu..
-ama yapmayın o daha bir çocuk! hala sırtına havlu koyasım var onun, vakitsiz terlemelerde üşütmesin diye. yapmayın o daha bir çocuk!
ama yapmayın diyordu kadın o daha bir çocuk. düzgün metallerle kaplanmış ve hiç penceresi olmayan bir cezaevi aracının içindeydi 16 yaşındaki çocuk. yüzü görünmüyordu çocukların, sadece bir tanesinin eli.
ama yapmayın diyordu kadın "o daha bir çocuk!" ama yapmayın diyordu tanrı o daha bir çocuk!!
Kenan Evren'i aradan geçen yıllara rağmen savunmaya geçiren, gencecik yaşta yaşama veda etmek zorunda bırakılan insandır. Netekim diye başlamıştır savunmasına.
sinan Suner'in ölümü üzerine düzenlene bir protesto gösterisinde göstericiler ile askerler arasında çatışma çıktı. Bu çatışmada er zekeriya önge ölürken içinde erdal eren'in de bulunduğu 24 kişi gözaltına alındı.
Erdal eren'in eri kasten öldürdüğüne dair bir delil yoktu ama çok kısa bir sürede davası görüldü ve 19 mart 1980'de idama mahkum edildi. idam kararı iki kez bozulmasına rağmen infaz 13 aralık 1980'de gerçekleşti. Erdal eren ifadesinde 'inzibat erleri üstüme geldiğinde panik halde saklandığım evin bahçesinden gelişigüzel ateş ettim yedek şarjörüm tabancamda 5 tane daha mermi vardı eğer öldürmek isteseydim hepsini kullanırdım' diyor. Burada en önemi nokta ise bence ben saklandığım bahçeden ateş ettim diyen bir çocuk. bu durumda ölen erin göğsünden vurulması gerekmiyor mu yani akıllı mantıklı bir şekilde düşününce ama bu er sırtından vurulmuş dahası erdal'ın tabancasından çıkan mermiyle eri öldüren merminin aynı olup olmadığı bile araştırılmamış. Bugün onu idama gönderen adamın yaptığı darbenin olduğu gün .ellerim titremeden imzaladım asmayalım da besleyeli mi yine olsa yine yaparım diyen adamın tarihimize çaldığı kara gün. O hala 18 yaşında benim için benim yaşıtım gencecik bir fidan.
sadece düsündügü icin idam edilmis kisi , benimle ayni sekilde düsünsün ya da farkli düsünsün önemlide degil hani.
bugun ,
adam öldüren,
alenen hirsizlik yapan ,
ona buna tecavüz eden ve bunlari videoya cekip yayinlayan ,
uyusturucu satip kazandigi paralarin 1 / 100 ü ile devlete okullar yaptiran ,
cennette devrime giden yolda bir basamak olarak öldüğü için kendisini takdir eden aydınlık gencimiz.o yüzlerce kişinin katili olan kenan evrenin bu kadar amerikan karşıtlığından korktuğunun, okuyan,araştıran gençlerimizi öldürecek kadar büyük bir şerefsiz olduğunun göstergesi gencimiz.
"darbe çığırtkanlığı" yapan, "şeriatı getürecez ulen" diye böğüren her kesimden her telden insana örnek olması gereken, baskı rejimlerinin ne denli yıkıcı olabileceğine dair bize en iyi ipucu olan, ne yazık ki yitip gitmiş bir değer; gerçek bir sosyalist.
* erdal eren'in ölüm yıldönümlerinden birinde çocuğun biri bir yurda gider va görevliye adı 'erdal eren ölmez' adlı arkadaşıyla görüşmek istediğini söyler. görevli anons yapmaya başlar ve sesi tüm yurtta yankılanır 'erdal eren ölmez' 'erdal eren ölmez' diye.
futbolculuğunuz kadar yazarlığınız da iyi olsaydı keşke.
tahsilat değil taksirattır o, bir. edilmeye bilirdi değil edilmeyebilirdi olmalıdır, iki. er özel isim değildir kendisine gelen çekim eki bitişik yazılır, yani er'in değil erin olacak, üç. "bu ve bunlar gibileri gibi" kelime öbeğinde bir adet gibi fazladır, dört. bu kadar kısacık bir paragrafta dahi bu kadar çok imla hatası yapılır mı diyeceğim ama daha mühimi 12 eylül'ün vicdanlarını söküp aldığı, dezenformasyon sularında yıkayıp apolitize ettiği insanların ahvalidir. erdal eren'e ucuz kahraman demek ucuzluktur, acıdır.
erdal eren 12 eylül denen insanlık suçunun en keskin tarafıdır. yaşının büyütülmesini geçtim, idam cezasının barbarlığını geçtim, hapishanedeki son günlerinde gördüğü işkenceleri de geçtim, her şeyi geçtim ama işlemediği suçtan dolayı idam edilmesini ve kenan evren isimli hala bir kısım aklıevvel tarafından ülkeyi kurtaran adam zannedilen şahsın "dedikodu olmasın diye bir onlardan astık bir öbürkülerden" mealli laflarını geçemedim. askeri cuntayla yönetimi ve iktidarı devralmış bir insan hukuk kurallarını hiçe sayıp, ileride kendisine adaletsizce davrandı denilmesi ihtimaline karşı insanları haksız yere asıyor. ve kimilerinin vicdanı rahatlıyor. allah kimseye böyle bir vicdan vermesin.
erdal eren'in er zekeriya önge'yi öldürdüğü sabitleşmemiştir. yargılama çok fazla aceleye getirilmiş ve belki de cumhuriyet tarihinin en hızlı infazlarından biri gerçekleştirilerek, erdal 10 gibi bir süre sonunda idam edilmiştir. suçun kanıtlanamaması kısmı çok önemlidir. zira masumiyet karinesi denen hukuk kuralı der ki kişi suçluluğu ispatlanana kadar masumdur. bu kadar basit, aması fakatı yok. yetki sahipleri bir kişiyi zanlı olarak görüyor ve mahkemeye çıkarıyorsa, ceza vermek için suçunu ispatlamak zorundadır. şüphe sanıktan yanadır. modern hukuk, budur. şimdi emekli hakim ahmet turhan'dan dinleyelim bakalım neler olmuş.
"Erdal Eren davası 12 Eylül'den önce başlamıştı ama sıkıyönetim ilan edildiği için sıkıyönetim mahkemeleri vardı. Erdal Eren, sıkıyönetim mahkemesinde yargılanıyordu. Mahkeme, Erdal Eren'in inzibat eri Zekeriya Önge'yi bilerek, kasten, taammüden öldürdü diye idama mahkum etti. Avukatlar kararı temyiz etti ve dosya bize geldi. Ben raportör olarak atandım. Dosyayı inceledim ve diğer üyelere anlattım.
Erdal Eren'in eri kasten, bilerek öldürdüğü noktasında bir delil yoktu ve 15 Temmuz 1980'de kararı 2 muhalif oya karşı 3 oyla bozduk. Bozma kararımız üzerine dosya tekrar sıkı yönetim mahkemesine gitti. Yeniden yargıladılar Erdal Eren'i... Tekrar idama mahkum edildi. Temyiz edildiği için tekrar bize geldi. Yaptığımız inceleme sonunda 28 Ekim 1980'de kararı tekrar bozduk. Askeri Yargıtay Başsavcılığı kararı "onayın" diye bize göndermişti ama biz kararı yine yetersiz bulduk.
Kararı 2'nci kez bozunca yasaya göre Başsavcılık kendi tebliğnağmesine aykırı karar çıkınca itiraz hakkı olduğu için itiraz etti ve dosya Daireler Kurulu'na gitti. 15 kişilik heyette 2 muhalif üyenin oyuna karşı 13 üyeyle kararı onadılar. Hakkı Erkan ve Erdoğan Başhekim adlı üyeler bu karara muhalifti. Çünkü Erdal Eren asılmasın, en azından Ceza Kanunu'ndaki 59'uncu takdiri tahrir sebebi yani kendi takdirini kullanarak idam cezasına müebbete çevrilmesini istediler. Ama olmadı.
Ben idam kararına karşı çıktım. Çünkü Erdal Eren ifadesinde diyor ki; "inzibat askerleri üzerime doğru gelirken panikledim ve ateş ettim. Askerlerin hepsi benim hedef menzilim içindeydi. Yedek şarjörüm, tabancamda daha 5 tane mermi vardı. Eğer öldürme kastıyla hareket etmiş olsaydım bunların hepsini kullanırdım. Askerler üzerime gelince ben gelişi güzel ateş ettim" diyor. Burada çok hassas bir nokta var; Vurulan erin cesedinden çıkarılan mermi çekirdeği ile sanığın tabancasından çıkan mermi çekirdeklerinin doğru dürüst mukayesesi yapılmadı. Olay yerinde iki tabancaya ait boş kovanlar bulunuyor ama onların Adli Tıp'a gönderilip mukayesesi yapılmadı. Eri vuran kurşun yüzde 100 Erdal'ın tabancasından çıktı diye bir şey yok dosyada. Çünkü incelenmemiş.
En önemlisi; Erdal Eren girdiği bir evin bahçesinde sinmiş bir yere. Askerler geliyor. Elinde de kendi tabancası var, gelişi güzel ateş etmiş. Diyelim ki gelen askerleri hedef gözeterek ateş etti. Üzerine gelen askerlerden biri öldüğüne göre göğsünden yara alması lazım. Halbuki vurulan asker sırtından vurulmuş. Bu durumu Avukat Niyazi Ağırnas duruşmada söyledi ve 'bir provokasyon olabilir' dedi. Benim vicdani kanaatim provokasyon vardır ya da yoktur diyemem ama yüzde 100 Erdal'ın tabancasıyla vurulduğuna dair kesin delil yoktu. O nedenle ben iki defa kanaatı bozdurdum. Benim görüşüm doğrultusunda Yargıtay 3. Dairesi ama Daireler Kurulu da 2 muhalif üyeye karşı onadı."
şimdi tabii yukarıdaki uzun yazıyı okumak işine gelmeyecek birilerinin ben kısa bir özet geçeyim. diyor ki, erdal karşıdan gelen askerlere ateş ettiğini söylemiş ama ölen asker sırtından vurulmuştu ve askerin bedeninden çıkan kurşunlarla erdal'ın tabancası karşılaştırılmadı. erdal'ın bu suçu işlediği hiçbir zaman kesinlik kazanmadı. yukarda yazmıştım hani, masumiyet karinesi ve şüphenin zanlıdan yana olacağı gibi lafları, hah işte onları da zaten sizi kandırmak için yazdım, aslında hukuk tarihinde böyle kavramlar yok. böylece kendi yazdıklarıma atıfta bulunarak şanlı 12 eylül dönemine ve o dönemin şanlı komutanlarına kara çalmaya çalıştım.
erdal eren ne yazık ki, türkiye'de ordu ve sağ'ın amerika'ya göbekten bağlı olduğu gerçeğini görmek istemeyen insanların dilinde meze ediliyor. our boys have done it'ler, her yediği boku amerika'ya rapor eden sağ siyasetçiler havada uçuşurken insanlar yalandan milliyetçilik yapıyor. tamam kardeşim, sen yap gene milliyetçiliğini. gene kendini dünya'nın lideri olarak kur kafanda, islamcısından milliyetçisine tüm partilerin amerika ilişkilerini görmezden gel, stratejik önem gibi balon bir kavramla mastürbasyonunu yap rahatla, ama gözünü seveyim erdal eren'in adını ağzına alma. kenan evren çıkıyor arada bir tv'ye, abbas güçlü'nün porgramına filan, git orda "paşam paşam" diyen abbas'ı dinle, kenan evren'e gülücüklerle-alkışlarla karşılık veren gençlerle hemavaz ol. ama içinde bulunduğun ikiyüzlülüğü öteye beriye sıçratma. başka ihsan istemez zaten.
apo ve benzerleri yaşarken yok yere asılan kişi.
90'lar sonrası hemen hemen tüm siyasi olayları çocuk gözüyle de olsa takip eden biri olarak; idamı neden bu kadar gerekli görüldü ki. ve neden ömür boyu hapis vs ile cezalandırılmadı büyük bir suçlu ya! bir afa denk gelirdi ve özgür biri olurdu bir gün.
bu ülke kaç tane af gördü. ve bu af ile tekrar tekrar suç işleyip hapse dönenleri. terörist başı ve onun gibiler bile yağlı ipten uzak. idam ab için a.y'dan kaldırıldı. ama ne oldu ab'ye girebildik mi?
erdal eren'in yaptıkları kötüdür, yanlıştır belki bugün bunu konuşmak için çok geç. ölüm müydü çözüm? başka cezalandırma yolu yok muydu?
zamanında henüz 20'lerini sürenleri gözü kırpmadan asanlar , öldürenler belki vicdan içinde memnundurlar. bu onların sorunu!
ama bu zor günlerde esas sorun idamın hak ettiği kapılara değil hak etmeyen kapılara uğramasıdır. ve idam artık yoktur.
hangimiz 17 yaşında olmadı. ... o da oldu. ama son yaşıydı 17. cuntacılara göre 18 olmasını saymazsak...
hangimiz 18 i göremeyeceğini düşündü hayatı boyunca. ... o hayatının son aylarını bu düşünceyle geçirdi...
hangimiz aşık olmadı 17 sinde. ... o da oldu. ama bir kıza değil. ülkesine, halkına, davasına aşık oldu...
hangimiz 17 sinde mektup atmadı sevgilisine. ... o da çok mektup yazdı. ama hepsi ailesine. aşık olacak, aşkı tadacak zaman bulamadı...
hangimiz 17 sinde sevgilisinin elleriyle ısıtmadı ellerini. ... onun elleri yalnızca "kelepçe" soğukluğu gördü 17 sinde...
hangimiz kızmadı bağırmadı bir şeylere 17 sinde. ... o da kızdı, bağırdı. ama bizim gibi ota boka değil, bu düzene, "düzenlere" kızdı...
hangimiz reşit olmadığının farkında değildiki 17 sinde. ... o da farkındaydı. ama onu asan şerefsizler farkında değildi reşit olmadığının...
hangimiz çok büyüdüğü hissetmedi 17 yaşında. ... o da hissetti büyüdüğünü. ama gerçekten büyümüştü 17 sinde. büyük hayaller peşindeydi o...
hangimiz haksızlıklara isyan etmedi ki 17 sinde. ... o da isyan etti. arkadaşının öldürülmesine isyan etti çocuk yüreğiyle...
hangimiz ufak yaramazlıklar yapıp azar işitmediki babasından. ... o da işitti azarı. ama babasından değildi işittikleri. azar da değildi zaten...
hangimiz dayak yemedi 17 sinde. ... o da yedi. dayak da yedi. işkence de gördü...
hangimiz suçlanmadı bir şeyler için. hangimiz haksızlığa uğrayıp acı çekmedi ki ... o da suçlandı haksız yere. o da acı çekti. bir de tabure tekmeledi altından...
ve ayrıldı aramızdan.
insan haklarına, anayasaya, vicdana, etiğe, ulan arasan tff'nin yasalarına bile aykırıydı idam edilmesi. 45 günde, 4 celsede soldu hayatı bir gencin. cuntacılar "çoktandır idam olmuyor, bazı kişilerin idam edilmesi gerek" dedi diye kurban seçildi. cuntacıların "asmayalım da besleyelim mi?" şeklinde açıkladıkları örümcek kafalılıklarına kurban gitti.
yaşı küçüktü henüz. ama;
dev gibi bir yüreği vardı. bütün dünya halklarını sevdi o "küçük" vücudundaki "büyük" kalbiyle.
halkına inanıyordu henüz 17 sinde. ailesine yazdığı son mektupta "şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar." diyordu.
ölüme başı dik, korkmadan gidebilecek kadar cesurdu. kendi taburesini tekmeleyecek kadar onurluydu daha 17 yaşında. tıpkı kendisinden önce gidenler gibi.
kimse ağlasın üzülsün istemiyordu. ailesine yazdığı mektupta "sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz." diyordu.
şu an ağlıyorsam erdal, bil ki ne acizliğinden, ne zavallılığındandır senin. sana 17 yaşında idam sehpasını uygun gören orospu çocuklarını durduramadığımıza ağlıyorum. onların hala oksijen tükettiği bir dünyada senin gibi bir "babayiğidin" yaşamıyor olmasına ağlıyorum. "mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur." demişsin. sen mücadeleni sonuna kadar en iyi, en onurlu şekilde sürdürmüşsün de karşındakiler nasıl bu kadar onursuzlaşmış, ona ağlıyorum. yemin ederim erdal, yemin ederim "ölümüne" değil bu göz yaşları. seni görememişim, ona ağlıyorum.