Sinema tarihinin en anlaşılmaz en sürrealist en yorucu filmlerindendir.
Kimi kült der kimi öve öve bitiremez anlaşılması için küçük çaplı bir araştırma gerekir david lynch’in ilk kısa filmlerine ve biyografisine şöyle bir göz atmak dolayısıyla böyle bir bağlam üzerinden değerlendirilmesi gerekir ama ama ama gerek var mıdır diye de bir sormak gerekir zaten bizim bilinçaltımız bize yeter. Kendimizi keşfedememişken bu bağlamda neden bir başkasının bilinçaltıyla korkularıyla ilgilenelim değil mi ama.
Zaten siyah beyaz film ne öyle çok ciddi bir prodüksiyon var ne de öyle keyifli bir atmosfer.
Sinematografi de öyle iddialı falan değil. Hikayede devamlılık yok rasyonellik yok.
Kusura bakmayın ama ben sanat istemiyorum eğlenceme bakarım.
hakkında yazılanları çok merak ettiğimden dolayı izlediğim film. tam film gibi de değil aslında. kabusun filme alınmış hali gibi daha çok. izlerken de kabus görüyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. aklı başında bir insanın çekeceği tarzdan bir film değildir. belli bir senaryosunun olmamasını geçtim alakasız sahnelerle doludur. bunlanımı gelenler için tavsiye edilir.
Hayatimdan bilmem kaç saatimi calmis David Lynch ustadin diye izledigimiz boktan saçma sapan filmidir. Yatağın altından valizi çıkarma vakasi ve o garip kadinin şarkı söylediği yerler resmen oksijen olarak kullanilan sahnelerdir kanaatimce .
dikkatimi çeken tek şeyin, birçok sahnede bulunan yanardağ metaforu olduğu filmdir kendileri.
--spoiler--
bana insanın günahkar yapısını anlatıyor gibi geldi. özellikle kadınla sevişirken krater gölü gibi bir yere dönüşmüştü yatak. lavların içinde boğulur gibi. yatağının yanındaki saksısız ağaç da bir yanardağdı bence. o doğruluğu simgeliyordu sanki. Hiç değişmeden durdu filmin başından sonuna kadar. son sahnedeki sanırım kaynak makinesi kullanılan bölüm, lav püskürmesi gibiydi. ve hatırladığım yanardağla son şey bebeği kestiğinde çıkan enteresan köpükler. çoğu bağlantılı görünüyor ama bazı yanardağla ilgili şeyleri cinsellikle bağdaştıramadım.
--spoiler--
film arasında uyuyakaldım* ve rüyamda filmin devamı şeklinde korkunç şeyler gördüm, hiç hoş olmadı.*
pek çok kişinin izlemesi zor dediği, bitiremezsin dediği film. fakat ben ilk izleyişte bitirdim. demek ki ben de en az henry kadar tuhaf birisiyim. *
bu arada henry'nin karşı komşusu filmde çok az bir süre yer alıyor. yine de benim en çok dikkat kesildiğim sahneler onun yer aldığı sahnelerdi. ulaşılmaz olanın yarattığı çekiciliği çok iyi yansıtmış.
bu arada mutant bebek her an ayaklanıp henry'e saldıracak diye diken üstünde seyrettim filmi. sonlarına doğru mutant bebenin kafası büyüyüp kadrajın bir o yanında bir bu yanında gözükmeye başlayınca acayip tırstım. tırsmadım desem yalan olur.
sembolizm , sürrealizm , psikanalizim ve varoluşçuluk gibi kavramların zirve yaptığı aşmış lynch filmi. film dışarıdan sıradan olarak görülebilecek bir olayı kişinin iç dünyasında bakınca perspektifin ne kadar daha derin ve farklı olduğunu çok iyi yansıtmıştır kanımca.
dünyadaki izlemesi en zor filmlerden biri, izlerken kendinizden geçmeniz muhtemel. o bebeğin ağlaması, akşam yemeği sahnesi insanı kendinden geçirtir. neyse daha fazla konuşamayacağım.
nazım hikmet kılıklı bir herifin tuhaf hayatı. şaka .yok yok bu kadar basit değil. lynch baba'nın seyirciyle eğleştiği bir film.şöyle tuhaf esrarengiz karakterler, alengirli olaylar.bazen fantastiğin doruğu çoğu zaman düş olup olmadığı konusunda çıkmazda bırakan; pişmanlıklar, hayranlıklar kafaya tekme, kalbe yumruk indiren bir seyirlik.
filmdeki bebek için Stanley Kubrick david lynch'e sorar:
"aga bunu nasıl yaptın? çatlatma adamı"
david lynch söylemez tabii.
niye söylesin sözlük.
sen bana space odyssey'i
nasıl çektiğini
anlattın mı?
eraserhead türkçesi silici kafa david lynch'in 1977 yılında çektiği ilk uzun metrajlı filmi olup sinama eleştirmenlerini ikiye bölmesine rağmen kült film statüsü kazandı. 2004'te kongre kütüphanesinde saklanmak üzere abd ulusal film arşivine seçildi. başrol oyuncusu jack nance 1996 yılında hot dog satarken yakınlarındaki bir kavgayı ayırmak isterken öldü. charles bukowski eraserhead için en beğendiğim film der. kişisel görüşüm ise anlatmaya çalıştığınız bir rüyayı bu dünyaya ait herhangi bir şeye benzetip tarif edememek gibi.. herkese renkli günler..
gecenin bi yarısı izlenince kafa yapan film. ulen adamın 77'de ulaştığı kafaya biz toplum olarak 2012 de bile ulaşamadık. yazık la kimin çocuğuysak. evet.
1977 ABD yapımı Gizem/Gerilim/Dram türlerinde bir film olup başrolde Jack Nance vardır. Sürrealist filmlerin ve filmlerinde kendine has imgelerle izlenirliği yüksek tutmayı başaran favori yönetmenlerimden David Lynch eserlerinden Eraserhead. Gerçeküstücülüğün düşsel imgeleriyle filmde yarattığı karakterler ve içerisine başarılı şekilde katabildiği giz'lerle güzelleştirdiği başarılı yapımlardan biri.
henry spancer'ın yüzündeki h.ssiktir ifadesidir filmin tam özeti. etrafta olanı biteni anlamlandıramayışın insana verdiği sıkıntı daha iyi anlatılamazdı herhalde. tıpkı kafka hikayelerindeki gibi kişinin yaşadığı olayları sorgulaması değil, hemen kabul etmesi vardır bu filmde. izleyene geçmiş olsun, izlemeyene yakın zamanda izleyeceklere ise allahtan sabır ve metanet diliyorum.
hayatımda hiçbir filmi spoilerlar eşliğinde izlememiştim; evet, o da oldu bu film sayesinde.* filmi hiç anlamasak bile bize hissettirdiği o "isssyeeeağğn" duygusu yeterli. o hiç kesilmeyen uğultular, fabrikalar ve her şeydeki belirsizlik insanı deli etmeye yeter. hayatımda izlediğim hiçbir filmde bu kadar bunalmamıştım. bildiğin klostrofi duygusu yaratıyor insanda. evet,filmdeki mekana ve olaya sıkışıp kalma korkusu yaşatıyor.
imgeleminizi altüst edecek bir film!
önce sıkılacaksınız,
sonra "bir anlamı olmalı bütün bunların" diyerek devam edeceksiniz izlemeye.
ardından tiksineceksiniz, mide bulantısı duyacaksınız en hassas olmayanınız bile.
izlediğinize pişman olacaksınız.
tavuk yememeye karar vereceksiniz, harcadığınız zamana acıyacaksınız, yönetmene, oyunculara, film için sarf edilmiş emeğe ve bütçeye anlam veremeyeceksiniz.
"size ikinci bir film öneremem" diyen bukowski'ye "hadi ordan," diyeceksiniz...
ta ki filmin analizini okuyana/anlayana kadar.
*"arakladığım" yorum ile birlikte hiçbir şey anlamadığım filmde her şeyi yerli yerine oturttum.
araklama da olsa böyle bir yazıyı elzem görüyorum.
buyrun;
--spoiler--
olayların gelişimine hakim, her şeyin başlatıcısı bu fallik babadan, bir anlamda henry'nin baba olduğu zaman dönüşeceği kişiden sonra üçgenin öteki ucunu, anneyi görürüz.
henry kız arkadaşının evine çağrıldığında evdeki anne figürü henry'ye sarkar, henry'nin bu durum karşısındaki tavrı çekimserdir, ürker, annesiyle ilişki kurarsa onu hadım* edeceğinden korktuğu baba figürü hem tanrısal bir varlık olarak en yukarda hem de bulundukları odanın biraz ilerisinde durmaktadır. evdeki pısırık baba kızı hamile bırakılmış bir babanın sahip olacağı hiçbir tavrı benimsemez, orada sadece babalığın varlığını göstermek için bulunmaktadır.
filmin içeriğini karar alma olarak yorumlamama sebep olan sahne anne, kızı ve henry arasında geçen konuşmadır. annenin dediğine göre ortada doğmuş bir şey vardır yalnız henüz çok küçüktür ve ileride bir bebeğe benzeyip benzeyemeyeceği kuşkuludur. burada kız atılır ve küçük de olsa onun bir bebek olduğunu söyler. bu cümle kürtaj karşıtlarının cenin için "henüz bir bebek olmasa da o bir varlık" demeleriyle benzerlik göstermektedir.
tekrar başa filmi kız arkadaşının hamile olduğunu öğrenen ve kürtajla evlilik arasında kalan, bir karar vermeğe çalışan bir adamın bilinçaltında gelişenler olarak seyredebilir miyiz? ben böyle yapmayı seçtim.
henry kız arkadaşının doğurduğunu öğrenince burnundan kan gelir, kendisi evet derken vücudu kürtajı onaylıyor gibidir. filmin içinde kesilen el yapımı minik tavukların kürtaj sonrası kanama benzeri bir kanama geçirmesi de henry'nin içinden geçirdiği bu isteğin dışavurumudur. karar verene kadar henry'nin bocalaması tatilde olmasıyla pekiştirilir. henry bir karar alana kadar bütün hayatı askıda kalacaktır.
evlilik hayatları boyunca karısı bir yok olup bir geri gelir çünkü henry bilincinin yönettiği dünyasında henüz evlenme kararı alamamıştır. evdeki, ceninin biraz büyümüş, biraz ucube hali yaratık da hem ne yapacağına karar veremediği çocuğu hem de kendi babasıyla olan ilişkisinin bir simgesidir.
bu durum yetmezmiş gibi henry kadın ile ne yapacağını da düşünmektedir ve asla yakalanamayacak olan arzu nesnesi değiştikçe değişir. bir yanda hayatına bir sokup bir çıkardığı, onun için artık çekiciliğini kaybetmiş kız arkadaşı vardır ve henry açık bir şekilde onun kendisini hadım edeceğinden korkmaktadır. bu sebeple postadan gelen penisi ya da spermi simgeleyen varlığı ondan gizler. evlerinin içindeki küçük evimsi dolapta bu varlığı onun gözlerinden saklar. dolap henry'nin iç dünyası, kimseyi sokmadığı kişisel özgürlük alanıdır.
ikinci kadın ise asla ulaşılamayan, asla kirletilemeyen fallik anne imgesidir. bu kadın evin tek sıcak köşesi olan kaloriferin, benim okumama göre koruyucu anne rahminin içinde yaşar ve üstüne düşen spermleri ezer, çünkü kirletilemez meleksi bir varlıktır. henry'nin hep kavuşmak istediği ama babanın kanununun ona yasakladığı meleksi anne figürüdür bu ve ona şarkısında cenneti ve cennetin içinde kendini vaad eder. henry'nin kendisini eksik hissettiği diğer kadınların tersine bu kadın ona hep arayışında olduğu tamlığı sunmaktadır.
üçüncü kadınsa henry'nin elde etse de ona bağlı kalmayan, sürekli başkasının elinde olan ve bundan dolayı çekiciliği artan kadındır ki henry bütün cinsellik istediğini bu kadınla bir sperm havuzuna dalarak tatmin eder.
bu kadınla birleşmesi onu tekrar oedipus kompleksinin içine çeker. belirsizleşen arzu nesnesi tanrısal yaratıcılık diyarını gözlemekte, yaratılması muhtemel başka bir çocuğun çekirdeğine bakmaktadır. babanın hakim olduğu bu dünyanın korkusundan henry annenin koruyucu rahmine sığınır ve burada babasıyla özdeşleşmesi had safhaya varır. kendi kafası patlar ve ortaya geleceği belirsiz çocuğunun kafası çıkar. henry'nin kafası kan içinde boğulur bu babanın düzeninin yıkılmasının ilk aşamasıdır. bundan sonra henry babasıyla olan çekişmelerinin tehdidindeki başka bir baba oğul ilişkisini reddedecektir. babası olmak istemez bu yüzden baba olmak da istemez.
ana rahminden fantazisinde kurduğu evlilik hayatına döner dönmez hadım edilme korkusuyla iç dünyasına kapattığı penisini ya da spermini özgür bırakır. varlık aile ağacının üzerinden geçer ve özgürleşir. kararını verip özgürleşen henry de gidip ceninin kundağını açar, kundak açıldığında bebeğin içini görürüz.
henri kozamsı kundaktan aslında kendini özgürleştirmiştir. ceninin organlarının deşip onu öldürdüğünde tanrısal yaratıcılık diyarı patlar, babasının düzeni artık yıkılmıştır. onun emirlerinden kendisini azad etmiştir ve artık babasının kendisini hadım etmesinden korkmamaktadır. kürtaj kararı alınmış, cenin doğmadan öldürülmüştür, babalığın reddedilmesiyle babası gibi olmanın korkusu da ortadan kalkmıştır. henry bu kararın ve babanın baskısının artık bulunmamasının rahatlamasıyla hayalinde kendini tam bir varlığa dönüştürecek annesiyle rahimde tekrar birleşir. sarılırlar, beraber olmalarını engelleyecek, aralarına girecek bir baba baskısı artık bulunmamaktadır.
--spoiler--
gecenin bir yarısı üst üste iki kez izlediğim ve kafamı karmakarışık eden david lynch filmidir. babalık ve korku psikolojisini geleneksel olay örgüsüne kafa tutan gerçeküstü bir anlatımla yansıtan filmde bebek tasviri ürkütücüdür. ayrıca doğumun bilinçaltında sembolize edilmesi de olağanüstüdür.