filmdeki bebek için Stanley Kubrick david lynch'e sorar:
"aga bunu nasıl yaptın? çatlatma adamı"
david lynch söylemez tabii.
niye söylesin sözlük.
sen bana space odyssey'i
nasıl çektiğini
anlattın mı?
nazım hikmet kılıklı bir herifin tuhaf hayatı. şaka .yok yok bu kadar basit değil. lynch baba'nın seyirciyle eğleştiği bir film.şöyle tuhaf esrarengiz karakterler, alengirli olaylar.bazen fantastiğin doruğu çoğu zaman düş olup olmadığı konusunda çıkmazda bırakan; pişmanlıklar, hayranlıklar kafaya tekme, kalbe yumruk indiren bir seyirlik.
dünyadaki izlemesi en zor filmlerden biri, izlerken kendinizden geçmeniz muhtemel. o bebeğin ağlaması, akşam yemeği sahnesi insanı kendinden geçirtir. neyse daha fazla konuşamayacağım.
sembolizm , sürrealizm , psikanalizim ve varoluşçuluk gibi kavramların zirve yaptığı aşmış lynch filmi. film dışarıdan sıradan olarak görülebilecek bir olayı kişinin iç dünyasında bakınca perspektifin ne kadar daha derin ve farklı olduğunu çok iyi yansıtmıştır kanımca.
pek çok kişinin izlemesi zor dediği, bitiremezsin dediği film. fakat ben ilk izleyişte bitirdim. demek ki ben de en az henry kadar tuhaf birisiyim. *
bu arada henry'nin karşı komşusu filmde çok az bir süre yer alıyor. yine de benim en çok dikkat kesildiğim sahneler onun yer aldığı sahnelerdi. ulaşılmaz olanın yarattığı çekiciliği çok iyi yansıtmış.
bu arada mutant bebek her an ayaklanıp henry'e saldıracak diye diken üstünde seyrettim filmi. sonlarına doğru mutant bebenin kafası büyüyüp kadrajın bir o yanında bir bu yanında gözükmeye başlayınca acayip tırstım. tırsmadım desem yalan olur.
dikkatimi çeken tek şeyin, birçok sahnede bulunan yanardağ metaforu olduğu filmdir kendileri.
--spoiler--
bana insanın günahkar yapısını anlatıyor gibi geldi. özellikle kadınla sevişirken krater gölü gibi bir yere dönüşmüştü yatak. lavların içinde boğulur gibi. yatağının yanındaki saksısız ağaç da bir yanardağdı bence. o doğruluğu simgeliyordu sanki. Hiç değişmeden durdu filmin başından sonuna kadar. son sahnedeki sanırım kaynak makinesi kullanılan bölüm, lav püskürmesi gibiydi. ve hatırladığım yanardağla son şey bebeği kestiğinde çıkan enteresan köpükler. çoğu bağlantılı görünüyor ama bazı yanardağla ilgili şeyleri cinsellikle bağdaştıramadım.
--spoiler--
film arasında uyuyakaldım* ve rüyamda filmin devamı şeklinde korkunç şeyler gördüm, hiç hoş olmadı.*
Hayatimdan bilmem kaç saatimi calmis David Lynch ustadin diye izledigimiz boktan saçma sapan filmidir. Yatağın altından valizi çıkarma vakasi ve o garip kadinin şarkı söylediği yerler resmen oksijen olarak kullanilan sahnelerdir kanaatimce .
hakkında yazılanları çok merak ettiğimden dolayı izlediğim film. tam film gibi de değil aslında. kabusun filme alınmış hali gibi daha çok. izlerken de kabus görüyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. aklı başında bir insanın çekeceği tarzdan bir film değildir. belli bir senaryosunun olmamasını geçtim alakasız sahnelerle doludur. bunlanımı gelenler için tavsiye edilir.
Sinema tarihinin en anlaşılmaz en sürrealist en yorucu filmlerindendir.
Kimi kült der kimi öve öve bitiremez anlaşılması için küçük çaplı bir araştırma gerekir david lynch’in ilk kısa filmlerine ve biyografisine şöyle bir göz atmak dolayısıyla böyle bir bağlam üzerinden değerlendirilmesi gerekir ama ama ama gerek var mıdır diye de bir sormak gerekir zaten bizim bilinçaltımız bize yeter. Kendimizi keşfedememişken bu bağlamda neden bir başkasının bilinçaltıyla korkularıyla ilgilenelim değil mi ama.
Zaten siyah beyaz film ne öyle çok ciddi bir prodüksiyon var ne de öyle keyifli bir atmosfer.
Sinematografi de öyle iddialı falan değil. Hikayede devamlılık yok rasyonellik yok.
Kusura bakmayın ama ben sanat istemiyorum eğlenceme bakarım.