bir çok yazarın henüz askerliğini yapmadığını varsayarak; askerlerin dinlenme saatlerinde içerisinde istedikleri şekilde takılabildikleri, alkolün su gibi aktığı, konsların çevrenizde pervane olduğu er ve erbaş dinlence merkezleridir bu gazinolar.
şimdide gerçeklere geçelim.. er ve erbaş gazinoları mimari açıdan baraka tarzı yapılardır. içerisinde bir adet televizyon, bir adet müzik kutusu, birkaç atari, birbirine demirle tutturulmuş tahta sandalyeler ve bol miktarda asker bulunur. ha bide masa tenisi..tabi bunlar benim gördüklerim.
televizyondan başlarsak; televizyon askerlerin dış dünyayla bağlantısını kurabilecek, askeri yurt içi ve yurt dışı gelişmelerden günü gününe haberdar edebilecek bir kaynak olmasına rağmen askeri gazinolarda bu amacının çok dışında bir müzik kutusu görevini görmektedir. özellikle öğle arasında denk gelebileceğiniz bazı askerler, kendi aralarında kumandayı kim daha önce kapacak yarışları düzenlerler. koşarak gazinoya gider ve kumandayı sorumlu çavuştan alırlar. fakat nedendir bilinmez kumandayı alan her asker sür direk kral tv yi açar ve salyalar akıtarak klip izlemeye başlar. ağabeycim kanalı değişsenize ya da bi haber açında bakalım neler olmuş diyen askerler bazen sadece aç bırakılır, bazense linç edilerek eğitim zayiatı gösterilir.
müzik kutusu kendi kendine çalar. müzik kutusundan bir şarkı dinleyebilmek için önce kutunun yanında takılan kalabalığı aşmak, sonrada kutunun yanında kendine bir yer bulabilmek gereklidir. çoğunluklada sonuç o çabaya değmez, çünkü ya bir rütbeli kutuyu kapattırıp yemeğe geçilmesi emrini verir ya da sizin seçtiğiniz şarkıyı beğenmeyen bir başka askere müzik sevkinin kişiden kişiye değiştiği gerçeğini açıklamak zorunda kalırsınız ki o sıra şarkı başlayıp biter fonda siz fark etmeden.
gazinodaki atariler comodor döneminden kalma oyunlarla donatılmış aletlerdir. her oyunun başında üst devrelerden bir asker çakala yatıp başka bir askerin oyuna girmesini bekler. çakala yatan üst devre aylardır oynadığı oyunda üstatlaşmıştır ve diğer askerleri yenip jetonlarını yemekten çok büyük haz duyar.
masa tenisi hem keyifli hem de sportif bir uğraştır. fakat oynayamazsınız. subaylar, astsubaylar, o da olmadı uzman çavuşlar boş bırakmazlar bu aleti.
bunların yanında bir de her rütbeliyle yatıp kalkmış bir üst devre vardır gazinoda ki bu üst devre size rahat vermemeyi kendine amaç edinmiştir.
- lan olum içerde sigara içmesene.
+ ne olucak ki ya. herkes içiyor.
- olum içme dedim ya. bugün kamil teğmen nöbetçi. içerde sigara içenin mına koyuyo.
+ hadi ya.
- valla..
- baboli uzatma ayaklarını sandalyeye. bugün sinan yüzbaşı nöbetçi. bi görürse o sandalyeyi götüne sokar.
+ vay mına koyim.
- olum manyak mısın? içerde çekirdek yenir mi?
+ niye lan
- ercan üsteğmen içerde çekirdek yiyenlerin götlerinde çitletio çekirdekleri. ben gözümle gördüm.
+ olum ne zaman biticek senin askerliğin ya. bitsinde siktir ol git başımdan.
- şafak kars çiko.
+ kars'ın plaka kaç lan?
- ııı.. yemesene lan o çekirdeği! yeme lam. bak şikayet ederim.. valla bak..
öyle subayların falan giremediği gazino, adından belli.*
cem yılmaz'ın son dönem gösterilerinde irdelediği mekanlardan biri. hindistan'da bile böyle bir meditasyon örneği görmediğini söylemektedir ki hakikaten öyledir derim.
--spoiler--
er gazinosunda tv izlenmesini ve küfürlerin eksponansiyel şekilde üreyip çoğalmasını şöyle ifade eder cmylmz:
"izlenmek istenen şey 4 saniye... 400 adamın birbirine koyması 40 dakika."
--spoiler--
Kandıra da yaptım acemiliği ki komutanlar öve öve bitiremedi bu gazinoyu. yok türkiye'de sadece üç tane bu tip gazino varmış. Övmelerinin nedeni baraka değil bayağı bir beton bina olmasıydı. eğitimler dolayısıyla yüzünü hepi topu günde 30 dakika ancak görürdük.
bazı yerlerde masa tenisi ve televizyonun aynı odada bulunması sebebiyle televizyondan hiçbir zıkkım anlaşılamayan sıkıcı mekan. askerdeyken bir iki defa lan bunlar her akşam burada napıyorlar diye girdim hay aq deyip çıktım.
içerisinde mutlaka bir televizyon ve tavana asılı disco topu olan gazino. o disco topunun amacı neyse artık. komutan filan giremez. taşak kokusundan tabi.