28 yaşındayım ve bu yaşıma kadar hep kalabalıklardan nefret ettim.Pazar, hastane ve düğünlere gitmemek adına sarf ettiğim eforu insanlara harcasam, sanırım insanları daha fazla sevebilirdim...
kalabalık bir cadde yada meydan da kenara oturup, insanların koşuşturmasını izlediğin zamanların olmuştur kesin seninde, yada uzun yolculuklarda cam kenarına yerleşip evinden çok uzaklarda gördüğün halı çırpan teyzeyi, tütün saran amcayı, soğumasın diye çayı yetiştiren çaycıyı düşünüp onların hayatına anlık girdiğin, bir kaç saniyeliğine o olduğun ve kendi hayatını analiz ettiğin zamanlar.insanların ne kadar basit, ne kadar zor, bazen ne kadar gelişi güzel yaşadığını idrak ettiğinde hayatın tam ortasında duruyor aslında insan . Ondan sonrası senin parmaklarının ucunda, neleri değiştirebildiğin ne kadar ileri gidebildiğini ve bir insan olarak ne kadar başarılı olup insanca yaşayabildiğini de sen belirliyorsun yine..
Yer: Bahçelievler/Şirinevler Yürüme Yolu
Saat:21:30 Suları
Çok uzun zamandan beri görüşmediğim bir arkadaşımın telefonu üzerine şirinevlere geçtim, her zamanki gibi 10 dakika sonra geliyorum diyip en az 30 dakika sonra geleceğini bildiğim için bizim puştun, oturdum bişiyler atıştırdım meydana yakın. Şirinevler yine çok kalabalık, ve ben kalabalıklardan nefret ederim. geldi bizimki bu arada oturduk oda bişiyler atıştırdı çay kahve sohbet derken yolun başına arabaya doğru yürümeye başladık.Ayakkabıcılar, çorapçılar, eşofman t-shirt satıcıları, kokoreçci, telefoncu tüm işbortacılar hafiften tezgah kuruyorlar bu sırada. 25 tl bez ayakkabılardan üçer beşer alıyor millet, çoraplar 1 lira, kokoreç 3,5 tl, eşofmancı aval aval kesiyor ortalığı, cadde çok kalabalık, ve ben kalabalıktan nefret ederim... Derken ilerde az sağımızda ince bir çığlık duydum ilkin, ''noluyo lan'' derken yoğun kalabalığın pür dikkat bişiye baktığını fark ettim, kalabalıktan çıkan homurtular ve serzenişlere kulak verdim ama ne sikim olduğunu anlamak güçtü. Dayanamayıp kafamı uzattım, ortada üstü başı toz içinde, bakımsız, esmer, cılız en fazla 10-12 yaşlarında bir kız çocuğunun çırpındığını gördüm. Geçip gidenlere mi balatayı yakarsın, rol yaptığını düşünenlere mi,* başında bekleyip salak salak seyredenlere mi ? Çocuk kalabalığın ortasında, ve ben kalabalıklardan nefret ederim...
Yardım kalabalığı, kafasını vurmasın diye kolumun altına aldım kafasını, sıkışmış ellerini açıp rahatlatmaya çalıştım, bizimkine bağırdım su getir şurdan armut armut bakma diye! Su bizimkinden daha hızlı geldi, yine geç kaldı bizimki. Bir kaç kişi daha benimle beraber çocuğa müdahale etti, yoldan geçenler biraz seyredip yürümeye devam etti, çocuk iyice sakinleşti, bir bey amca elini 20 tl sıkıştırdı giderken çocuğun, bir ablasıda tokasını hediye verdi... Cam kenarından izlediğimiz hayatlar gibi, herkes kendi süregelen hayatına kaldığı yerden devam etti...
Bende hayatıma kaldığım yerden devam etmeliydim. Suriyeli olduğunu zaten ilk görüşte anladığım o cılız bakımsız kız kendine gelip panikle caddeden aşağı hızlı adım yürümeye başlayınca çocuğun düştüğü yere son bir kez baktım, ve adım atamadım..
yeni fark etmiştim, Çünkü düşüp nöbete girdiği yer bir çocuk mağazasının vitrininin tam önüydü, tamda o an içimdeki ateşin gözlerime vurduğunu ruhumun ''sikerim lan böyle işi'' dediğini hissettim...! Üstündekiler aklıma geldi sonra, onu vitrine bakarken hayal ettim, bir kaç saniyeliğine o oldum, sonra yürüdüm.. yürüdüm.. yürüdüm...
Kalabalıklara karışıp yürüdüm.. ve ben kalabalıklardan nefret ederim...
halk arasında sara hastalığı olarak bilinen epilepsi hastalığı bir anda tüm sinir sistemini alt üst ederek insanı yerde titremeyle dişlerini sıkmasıyla ürkütücü hal alır.
epilepsi hastalarına soğan koklatma nın iyi geldiği söylense de doktorlar hastaya acilen kırlılmayacak ağaç dalıyla hastanın çenesine bastırmak suretiyle açılıp dişlerinin arasına ağaç dalının konmasını tavsiye ediyorlar.
Herhangi bir çocuktur.
Daha önce kürtler ve ermeniler için bol bol ağlanılırdı, Özgürlükleri yüzde beşyüz kapasiteyle kullandıkları halde. Şimdi de suriyeliler için duygu sömürüsü başladı, Türkiye'de sanki başka millet yokmuş gibi hatta türk yokmuş gibi...