ıkınıp sıkınıp gelişmeye çalışan ülkelerde, halkın "bizi bekleyin lan allahsızlaaaaağğğrrr!!!" nidalarıyla kültürel açıdan peşinden koşturduğu, kovalayan kitleye göre mikroskopik olan bir kitle söz konusudur; entelektüel deriz biz onlara. Önceleri, hakikat denen şeyi, kargaşanın bağrından söküp çıkararak halka kazandırmaya çalışan kimselerdir bunlar; ancak sonradan işi azıtmışlar (!), yüksek zümre oluvermişlerdir. Klasik müzik dinlemek, bu yüzden tutmaz pek ortalama bir arkadaş çevresinde; caz konserine gitmek de aynı şekilde. Sık sık kitapçıya uğrarsanız, bunu ya gösteriş için yapıyorsunuzdur ya da eşlik etmek isteyen kimse çıkmaz. Örneğin bir baleyi, ülkenizin başbakanı seyretmez; oturduğu yerde yüzünü yere eğer. Ve Fazıl Say'ı programına çıkaran bir gazeteci de, bu durumdan yakınan Fazıl Say'a, bunun bir farklılık olarak görülmesi gerektiğini, saygı duymamız gerektiğini söyler.
Dananın kuyruğu da burada kopar; acaba bu toplum* için, hangisi farklılık; bale mi, yoksa "mahremiyet" sebebiyle baleyi izlememek mi? Hayır, spesifik bir örneğe indirgemek istemiyorum; ancak bu çok güzel bir motif bizler için.
Entel dantel şeklinde aşağılayarak yapılan düşmanlık.
Lâkin önüne gelenin entellektüel olduğunu iddaa etmeside, aşağılayanlar kadar zarar vericidir.
Entellektüel sıfatı kolay kazanılan bir ünvan değildir. Altında yüzlerce kitap, albüm, Resim barındırır. Yani iki tane Underground kitap okuyup, memleketlisinin bile dinlemediği müzisyeni bilince O sıfata layık olmuyorsunuz.