Bu tabir ilk defa Lenin tarafından kullanılmıştır. swinton' un kürsüde yaptığı konuşma aşağı, yukarı şöyledir.
Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika'da 'Özgür bağımsız basın' diye birşey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz biz de... 'Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın önceden basılmayacağını bilirsiniz çünkü. Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için haftalık bir ücret ödüyor. içinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır. Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır.
Gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden atılırdım. Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de.. Öyleyse şimdi burada 'bağımsız özgür basının' (!) 'şerefine' (!) kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız. Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz. Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı. Bizler entelektüel fahişeleriz.
ilk olarak uludağ üniversitesinde konferansa gelen vural savaş ın, new york times eski editöründen* alıntı yaparak duyduğum kelime. Swinton bu söyleminde gazetenin kendisine düşüncelerini özgürce yazması için değil, aksine yazmaması için verdiğini belirtmiştir.*
günümüz ülkelerinde entelektüeller daha ziyade entelijansiyalar, gazeteciler, yada toplumlar da aydın olarak adlandırılan insanların bir çoğu aslında sistem bekçiliğini yapmaktadırlar. sadece sistemi savunarak değil, sistemdeki çarpıklıkları, adaletsizlikleri görmezden gelerek bilgilerini saklamaktadırlar. aslında bu elit kesiminde ki insanların bir çoğu susarak bu çarpıklığa destek olmadıklarını sansalarda, tersine bir destek olmaktadırlar.
kimi zaman siyasetçilere kimi zaman büyük patronlara kimi zaman teröre....
dünya da ve ülkemiz de bireyin özgürlüğü bunun sınırları konuşulmaktadır. ama konuşanlar ve yönlendirenler aslında bu entelektüel fahişelerden başkası değildir. siyasetçilerin konuşmalarına gerek yoktur. onlar zaten meşrutiyetini sağlamışlardır. tek sorunları bunu topluma monte edebilecek insanlar bulabilmektir.
milli hasılayı bilemem kaça bölüp kişi başına düşüni bulmak; demokrasi adına eşitsizliklere gitmek; terörü yenmek adına her türlü şeyi meşru saydırmak; yalanları örtmek,saptırmak; ülkelere istihdam sağlıyor diye insan sömürüsü yapan şasıslara dalkavukluk yapmak...bunlar hep entelektüel fahişlerin işleridir. ama unutmamak gerekir ki birde bilgisini bunları açığa çıkartmayıp susmayı tercih eden insanlar da vardır. ama bunlar da aslında tüm bu suçlara onlar kadar ortak olmaktadırlar.