özürlü denmez. engellilerin kimseye özür borcu yoktur. onları özürlü gören kendi özürlüdür. engin ardıç daha bunu bilmeden yazı yazıyorsa, vay onun gazeteciliğine!
allah büyüktür. kötüülük de dilemem hoş değil ama tutamıyorum kendimi, şafak pavey için söylediklerinin üstüne tutamadım kendimi saatlerce ağladım. gözlerinin içi gülen o güzel kadını kimsenin üzmeye hakkı yok. bedenindeki kusurlar onun suçu değil hele ki ayıplanacak tarafı hiç ama hiç yok. elim bir kaza sonucu o hale geldi o. ama o şey maalesef doğduğundan beri beyinsiz. tabi bir de şu var yaşı gelmiş bilmem kaça sağlıklı yaşadığı son günleridir. şafak pavey ise ondan oldukça genç bir kız. elleri ayakları tutmaz hale geldiğinde karşılaşsınlar isterim.
en basit tabirle ahlâksızdır, bir insanın fiziksel özrünü bile malzeme yapacak kadar düşmüştür. böyle bir insanla aynı dünyada nefes aldığını bilmek bile üzücü maalesef...
engiç ardıç akıllı adamdır. Galatasaray lisesi ve boğaziçi mezunudur. kesinlikle öyle açık açık kimseye hakaret etmez orda vermek istediği başka bir mesaj vardır. bu adamın akıllı eleştirilerinden canı yananların başlattığı karalama kampanyasından başka bir şey değildir bu olay.
amerikalılar hüseyin adında birisini başkan seçmez seçerlerse taksimde eşek gibi anırırım şeklinde bir söz veren anladığım kadarıyla bu sözü yazdığı yazıyla yerine getirmiş yazar.
sol görüşlü köşe yazarlarının yazdığı iğrenç yazıları görmezden gelen, cumhurbaşkanımızı adam öldürmekle itham eden mustafa mutluya hiçbir tepki göstermeyen insanların bu kadar zeki tespitlerde bulunan engin ardıça gösterdikleri tepki manidardır. hemen bu adama sövme ihtiyacım var tarzında entryler gireceğinize oturup düşünün. bu adam kimdir niye böyle bir yazı yazmış ne kadar haklı millet niye üstüne gidiyor bu kadar diye. asalım keselim zihniyeti yüzünden bütün aydınlarımız yok oldu. köşe yazarıyım diye geçinen man kafalar kaldı sadece.
yerden yere vurulmasına sebep olan yazısındaki tek hatası 'engelli' yerine 'özürlü' kelimesini kullanmak olan yazar.
zira hiçbir engelli vatandaş kabahatli değildir.
bunun dışında gayet makul bir yazı yazmış ve doğal olduğu üzere at gözlüklü kemalistler tarafından linç girişimine maruz kalmıştır. evet şafak pavey'in engelli ve chp li olması dışında ortalama bir türk vatandaşından farkı yoktur, çoğumuz gibi iki kelimeyi bir araya getirememektedir. zaten engin ardıç'a verdiği yanıttan da seviyesi rahatlıkla görülebilir.
sanıyorum ki engelliyle gururlanan tek vatandıştır kendisi. sanki çok çalışıp çabalamış, emek verip de engelli olmuş gibi.
bu bile kendisinin ne kadar da haklı olduğunu gösterir.**
tanım2: tırnağı olamayacak kişilerce acımasızca eleştirilen yazar. *
edit: doğruları dillendirdiği ve doğrular çok acı olduğu için her köyden kovulmaktadır. bizim köye bekleriz kendisini, zira doğruyu söyleyen baş tacı edilir.
zeki olduğu için kendisini kategorize etmeyen ve ettirmeyen sadece mantıklı bulduğu düşünceleri savunan ama ne yazık ki bu tutumu yüzünden bile eleştirlen bir adamdır kendisi. illa bir görüşe bağnaz gibi bağlı olmak zorunda mı insanlar. bir insanın görüşleri zaman içinde değişemez mi. siz bu kadar bağnaz olabilirsiniz belki ama bu adamın sahip olduğu kültür bunu kaldıramaz.
yılmaz özdil bidon kafalı, emin çölaşan liboş, yalaka, oktay ekşi bunlar anasını da satar derken şak şak şak alkış tutan tiplerin şimdi terbiye dersi verdiği yazar.
bre civanlar, bir kere de işin ucu size değmeyince farkına varın şu değerlerinizin, ne dersiniz he? illa kuyruğunuza mı basılması lazım terbiye hatırlamanız için?
insanların kusurlarıyla dalga geçmek o kusurlar üzerinden onlara hakaret etmenin zeka belirtisi olduğunu düşünen yazarlar tarafından desteklenen köşe sıçmanıdır.
günün değerlerine göre görüş ve taraf belirleyen bunun sayesinde saçmalayabilecek gazete köşeleri bulan iktidar yalakalarından hiçbir farkı olmayan kişilerden sadece biridir kendileri.
Atatürkçü geçinen dingillere tuttuğu aynalar, verdiği ayarlar cahil muhataplarını sinirden köpürtür. Sözü fazla uzatmadan yıllar önce Atatürk ile ilgili kaleme aldığı bir yazısını verelim de henüz bilgilenmemiş cahiller aydınlansın. Bu adama hâlâ Atatürk düşmanı diyorsanız, Allah da sizi bildiği gibi yapsın.
"Atatürkü araştırıp öğrendikçe ve tanıdıkça ona duyduğum hayranlık ve sevgi daha da artıyor... Evet, şu yaşımda...
Ama halterci kızların sevici olup olmadıklarını araştırmak varken siz bu uğraşı gündem dışı da bulabilirsiniz tabii, ya da bu herif durup dururken Atatürk konusuna sardığına ve ters şeyler de yazdığına göre hükümete yağ çekmeye çalışıyor da diyebilirsiniz.
Deyiniz, ben de kendi dünyamı yaşayıp gideyim.
Atatürkü öğrendikçe, onun vatanı kurtarmak için gökten zembille indirilmiş bir uzaylı olmadığını, sizin benim gibi etten kemikten bir insan olduğunu bir kere daha anladım. Hepimiz gibi bir insandı ama hepimizden daha büyük bir insandı.
insanüstü sananlar var da, o bakımdan söylüyorum...
Üstelik size onun hayatına ilişkin hiçbir ayrıntı öğretilmiyor ve bu insanüstü görüntüsü daha da abartılıyor.
işte bir örnek: Atatürkün, kendisinden yaşça büyük Ömer, Ahmet ve Fatma adında üç kardeşi daha bulunduğunu, yani iki abisi bir ablası olduğunu biliyor muydunuz?
Yaaa... Bunlar çok küçük yaşta ölmüşler. Mustafa Kemal ve Makbule yaşamışlar.
Evet, Makbule adında bir kızkardeşi olduğuna herhalde şaşırmayacaksınız. Yoksa size bunu da mı öğretmediler?
Peki, kendisinden küçük bir de Naciye olduğunu biliyor muydunuz? Hayır, bilmiyordunuz. O da küçük yaşta ölmüş.
Katolik Kilisesi de, isanın tanrının oğlu olduğunu kanıtlayabilmek için kardeşlerini tarihten silmişti!... Evet, Hazret-i isanın kız ve erkek kardeşleri vardı! Haşa sümme haşa, tanrının insan akrabaları! Ona tanrı gözüyle bakarsanız bu gerçek sizi çıldırtır, bizim gibi yalnızca peygamberlerden bir peygamber olarak kabul ederseniz bunu çok doğal karşılarsınız.
*
Makbule Hanım, soyadı kanunu çıktığında Atadan soyadını almıştı, Atatürk soyadı hiçkimseyle, öz kızkardeşiyle bile paylaşılamazdı!
Tıpkı, ismet Paşanın annesi, sevgili dostumuz Erdal inönünün ninesi Cevriye Hanımın da Temelli soyadını aldığı gibi... inönü ismi, annesi için geçerli olamıyordu.
Hep merak ederim, 1934 yılında Zübeyde Hanım hayatta olsaydı acaba hangi soyadını seçecekti kendine? Ataana falan mı?
Atatürkün, babası Ali Rıza Efendiyi küçük yaşta yitirdiğini hepiniz biliyorsunuz. Peki, Zübeyde Hanımın yeniden evlendiğini biliyor muydunuz?
Belki bunu da duymuşluğunuz vardır da, Atatürkün üvey babasının adını bilen var mı aranızda?
Söyleyeyim: Ragıp Efendi.
Ragıp Efendinin, başka bir hanımdan iki oğlu vardı: Hasan ve Süreyya.
Atatürkün üvey kardeşi Hasan da, tıpkı Ali Rıza Efendi gibi gümrük memuruydu. Süreyyanın intihar ettiği söylenir.
işte ünlü Fikriye Hanım da, o Ragıp Efendinin kardeşi Albay Hüsamettin Beyin kızıdır!
Attila ilhanın dediği gibi, keşke Zübeyde Hanım karşı çıkmasaydı da, Atatürk, mizacı kendisine taban tabana zıt olan Latife Hanımla değil, onu çok seven ve onun da çok sevdiği Fikriye Hanımla evlenseydi...
Fikriye bu umutsuz aşk yüzünden genç yaşında kendi canına kıymaz, Atatürk de mutlu olurdu.
Oysa çevresindeki hiçkimsenin çapı ona yetişemediğinden, yalnız ve mutsuz öldü.
*
Hayrola, Atatürkün birçok öz ve üvey kardeşi, bir de üvey babası olması sizi rahatsız mı etti?
Çünkü size onu tanımayı, anlamayı ve sevmeyi değil, onu putlaştırıp tapmayı öğrettiler de ondan!
Sizi bilmem ama ben, sekiz yaşında üvey baba eline düşmüş ve bu yüzden anasını bir daha hiç affetmemiş, evden kurtulmak için Selanikten Manastıra yatılı okula gitmiş, çocukluğu çok mutsuz geçmiş ve kronik uykusuzluk çeken, bu yüzden içki içen bir Atatürkü kendime çok daha yakın buluyor ve daha çok seviyorum. "
bir insan bu kadar insanlıktan çıkabilir. neyi savunura savunsun düşüncesinin arkasında durmasını bilen her insan benim gözümde saygıyı hakeder. köşe yazında ''hem chp'li hem özürlü'' yazmayı biliyorsan arkasında durmayı da bileceksin. ''ben öyle şe etmemiştim gerizekalılar.'' kıvamında onsekizlik kız gibi trip atmak kimlere yakışır hepimiz biliyoruz.
bu adamı sevmem, yazlarını da okumam fakat onun yazılarını okuyan solcuların yüzlerinin girdiği şekil ve yaptıkları yorumlar beni ciddi anlamda eğlendiriyor.