tek yazı konusu tek parti dönemi chp'si olan apaydın kişilik... off of. iki cümlesinden birisi tayyip'e şöyle diyen tek parti döneminde böyle yaptı.. şimdi yazmaya bile gerek yok.. tek parti döneminde yapılanların hepsi yanlış diyelim. şimdi tayyibinin bunların daha azını ya da hepsini yapması ne kadar normal? diyet mi alıyorsun be adam? bol sıfırlı para alıyorsun işte, nasıl ki tayyibinin azılı düşmanı, bir önceki efendin cem uzan'dan aldığın paralar gibi. hala at, tut. hala liberal olmayan her şeyi eleştir. liberalizme bak be, ne hoşmuş be, sanki bunca açlık, yoksulluk, yolsuzluk, hırsızlık, şerefsizlik,puştluk ondan çıkmıyormuş gibi.. günümüzmüş.. günümüzde kendine demokrat diyen ya korkaktır ya hırsız.. korkaktır çünkü demeğe dili en fazla o kadar varıyordur, daha ilerisi için fişlenebilir.. hırsızdır ki neden olduğunu anlamayan adam piyangodan çıkmıştır!
cühelanın idolü olmaktan öteye geçemeyecek, günün egemeninin yalakası arkadaş.
bildiği birşey varsa bile bunu egemenden yana kullanıp kendine yer açmaya çalışır.
hani bir zamanlar yamacından çemkirdiği bir cem uzan vardı, ne oldu? görüyor musun, egemen sınıf değişmiş, arkadaş da eski efendisinin suratına pislemeye başlamış.
ancak fazla taraftar olmasın; devran dönünce o pisliği yiyip eski patronuna methiyeler düzmeye başlar, kim bilir?*
istemezük
Rahmetli babam, borçlanmaktan "Allah'tan korkar gibi" korkar, borcun "en fena şey" olduğunu söyler dururdu.
Bundan elli yıl önce eve taksitle bir buzdolabı almak için bile anamın aylarca dil döktüğünü, babamın "tel dolap neyinize yetmiyor" inadını kırmak için nasıl çabaladığını dün gibi hatırlarım.
Onun kafasıyla gitseydim ne bir arabam olacaktı, ne bir bilgisayarım, ne de yurt dışına çıkmışlığım.
Sevgili Mehmet Barlas ağabey de, dünkü yazısında, "istemezük cephesinin" nelere karşı çıkmış olduğunu hatırlatmış: Televizyona... Boğaz Köprüsü'ne... Otoyollara... Yabancı sermayeye... Özelleştirmeye... ithalata... ihracata... Turizm yatırımlarına... Kıbrıs'ta çözüme... Kürt barışına... Avrupa Birliği'ne... Cuntacıların yargılanmasına...
Canım, eskiden de matbaaya, şimendifere karşı çıkmamışlar mıydı?
Bunlar neden böyledirler?
Sanırım bu zihniyeti iki ayrı düzeyde incelemek gerekiyor. Bir: Küçük ve gariban memur kafası... iki: Büyük bürokrat, yani "oligark" bencilliği.
Zavallı küçük memur, yokluktan ve yoksulluktan yakasını kurtaramayınca onu "içselleştirmiş", erdem sanmaya başlamış... Kendisi tüketemeyince kimsenin de tüketmesini istemiyor. Dişe dokunur hiçbir işe yaramamanın ama tıkır tıkır devletten geçinmenin verdiği rahatlıkla, değişiklik istemiyor, yenilik istemiyor. Ülkenin ve hayatın "bildiğinden farklı ve daha ileri" olması onu rahatsız ediyor. Çünkü, değişen ve gelişen bir hayatla başa çıkamayacağını, büsbütün ezileceğini seziyor. Kendi dar kalıbında belki mutlu değil ama hiç olmazsa sığınacak bir deliği var.
Büyük bürokrat da, yoksul ve küçük bir ülkeyi zart zurtla daha rahat yönetebileceğini biliyor.
Kapitalizm istemiyor, "pre-kapitalist" ve ucube düzen onun lehine...
Yani, kendisine rakip çıkacak, yönetimden pay isteyecek, daha da beteri, yönetimi onun elinden almak isteyecek "yeni sınıflar" doğmasını da istememiştir.
Bu nedenle de köylünün şehire gelip işçiye dönüşmesi ödünü patlatmış, onu köyünde tutmak için Köy Enstitüleri gibi dümenler bulmuş, uzun süre yol yapmamak için bile direnmiştir.
"Biz fakir ama onurlu bir ülkeyiz" edebiyatı her zaman işine gelmiştir.
Çünkü o zaman halktan "fedakârlık istemek" çok daha kolaylaşır. Ölüme sürmeyi planladığın köylü çocuklarını "ölmenin erdemine" ikna edebilirsen işinin çok kolaylaşacağı gibi...
Fakirliğin erdemine de, en kolay kendi "alt kategorini" ikna eder, verdiğin üç kuruş maaşla debelenmesini sağlarsın. (Senin de maaşın düşüktür ama göze görünmeyen ayrıcalıkların vardır, yani "reel gelirin" hiç de fena sayılmaz.)
Bu zihniyetin tohumları cumhuriyetin ilk döneminde atılmıştır.
Ve rahmetli babam gibi insanların, bir yandan yoksulluk dolambacında bunala bunala "kendilerini bu ülkenin gerçek sahipleri" sanmaları, işçiyi küçümsemeleri, köylüyü hor görmeleri, hele tüccara, sanayiciye, işadamına düpedüz hırsız gözüyle bakmaları sağlanmıştır. Onlara bu aşılanmıştır.
ilerleyen yıllarda bu kabuk çatladıkça huzursuz oldular. Direnmeye çalışıyorlar, başaramıyorlar, büsbütün delleniyorlar.
Bu, düpedüz "gericiliktir" işte. Ve yenilecektir. Bütün gericilikler günün birinde yenilmek zorundadırlar.
Şimdi Mehmet ağabey diyecek ki: "Peki, bu dirence çanak tutan basın mensuplarını nereye koyuyorsun?"
Uzun uzun incelemeye gerek yok canım, onların bir kısmı "bürokrat kökenli" oldukları için "doğal" tavırları bu, bir kısmı da sadece dangalak..
--
1- " Televizyona... Boğaz Köprüsü'ne... Otoyollara... Yabancı sermayeye... Özelleştirmeye... ithalata... ihracata... Turizm yatırımlarına... Kıbrıs'ta çözüme... Kürt barışına... Avrupa Birliği'ne... Cuntacıların yargılanmasına..."
şimdi, kıbrıs'ta çözüm diyorsun, şakşakladılarının çözümlerini lütfen sçyler misin?
kürt barışı. açılımın bu ülkeye ne getirdiğini söyler misin? yoksa, bu barışı herkes ister, ama açılım yolunun ne kadar yalan ve nalıncı keseri nitelikli olduğunu anlamıyor musun?ne değiştirdi açılım?
avrupa birliği.. bizim türkiye halkı onurludur. yemin ederim anadolu'dan çıkmış insan onurludur. ama çıkıp da torunu bir köşede yer kapıyorsa ne olduğunu görüyoruz. ne birlikmiş be, biri açıklasın kabul edilirsek ( 1000 yıl içinde) nelerin değişeceğini. biri açıklasın neden hala kapı aşındırdığınızı.
yabancı sermayeye.. ah yazııık. yabancı sermayeymiş. yabancı sermaye ve ona özenen yerli sermaye sikti attı memleketi. bugün hasankeyf'i bile sular altında bıracak proje ( getirisi ne olacaksa), yabancı sermayenin bile ar ettiği projeye garanti ve akbank el verdi. sonra yabancı bir ülkenin sömürülmesinin en "modern" yoludur. kendi sermayenin bir kısmını ona özendirir diğer çoğunluğunu da öldürürsün. bunu mu bilmiyorsun engin ardıç?
boğaz köprüsü.. ulan şu istanbul'daki son yeşilliklerinde anasını ağlatacak ve, ve hükümet yandaşlarına rant sağlayacak, ulaşıma bir sik yaramayacak boğaz köprüsüne destek istemek, beklemek bu halkı öküz yerine, cahil yerine koymaktır allah'tan korkun olsun!
cuntacıların yargılanması.. ya sayın ardıç. vay anasını ya, cuntacıların yeni anayasa ile yargılanması çoktan curtladı. olmayacak öyle bir şey.
otoyollara.. tamam ya, açıkladığım nedenlerden ötürü otoyollar özelleştirilsin. ayakkabımı da özelleştirin nasılsa arabam yok bundan kar edin. zaten yakında benzin mazot fiyatları iyice bel bükecek.
turizmden kastı ise; sakal-ı şerif'in yurtdışına çıkarken yakalanması hem de bir bakanın çıkarmaya kalkması!
2-"Canım, eskiden de matbaaya, şimendifere karşı çıkmamışlar mıydı?
Bunlar neden böyledirler?"
şimdi sinirden canımı sikeceğim. lan kardeşim, tv'ye, matbaa'ya ( ki uygurlar ilk matbaayı kullanan türk devletidir, bilirsiniz) karşı çıkan senin şakşakladığın adamların ataları değil mi?
değil mi sözlük ahalisi?
3- Kapitalizm istemiyor, "pre-kapitalist" ve ucube düzen onun lehine...
Yani, kendisine rakip çıkacak, yönetimden pay isteyecek, daha da beteri, yönetimi onun elinden almak isteyecek "yeni sınıflar" doğmasını da istememiştir.
Bu nedenle de köylünün şehire gelip işçiye dönüşmesi ödünü patlatmış, onu köyünde tutmak için Köy Enstitüleri gibi dümenler bulmuş, uzun süre yol yapmamak için bile direnmiştir.
"Biz fakir ama onurlu bir ülkeyiz" edebiyatı her zaman işine gelmiştir.
Çünkü o zaman halktan "fedakârlık istemek" çok daha kolaylaşır. Ölüme sürmeyi planladığın köylü çocuklarını "ölmenin erdemine" ikna edebilirsen işinin çok kolaylaşacağı gibi...
Fakirliğin erdemine de, en kolay kendi "alt kategorini" ikna eder, verdiğin üç kuruş maaşla debelenmesini sağlarsın. (Senin de maaşın düşüktür ama göze görünmeyen ayrıcalıkların vardır, yani "reel gelirin" hiç de fena sayılmaz.)
senin maaşın bol sıfırlı be engin, sen onu nereden bileceksin? hayatında fakirlik mi çekmişsin. yazının başında da dediğin gibi, tel dolap devrinde, tüm dünyayla birlikte tel dolap kullanmışsınız. baban borçtan korkarmış. o yüzden buzdolabını biraz geç "almışsınız". sen şimdi -ilk paragrafı da katarak konuşuyorum- bir ülkenin boş yere borçlanmasını ve iyice batağa girmesini mi istiyorsun/destekliyorsun? alttan alta bunu mu veriyorsun..
köy enstitüleri.. burada ne yazsam boş.. bugün sosyal bir çok mevzuu aşılırdı.. yazmıyorum. başka yerlerden, sözlüklerden bakarsınız(ki biliyorsunuz, yanlış anlamayın küçük görme mevzuubahis değil elbette), konu kaymasın başka mecralara. piyangodan yaşamışsın işte enginardıç.
ölmenin erdemi.. bakın, bir kimsenin yaşadığı topraklar için, orada yaşayanlar için ölmesi, isyan etmesi kadar onurlu, haysiyetli ve şerefli bir olgu daha yoktur. var diyen beri gelsin. engin ardıç burada, kapitalizmin en yüce etkilerinden olan, ben sikerim ya ekmekspor'luyum anlayışının tüm dimağlara yerleşmesini arzuluyor. çünkü minik minik sosyalistler ya da herhangi bir anti-kapitalist hareket yeşermesin, kimse devletle ilgili işlere bakmasın, ne bileyim direk sayısal loto sonuçları sayfalarını çevirsin gazetesinde, bunu istiyor. sanki kendi sistemi değil, para savaşlarını çkarıp milyonları anasız babasız, aç ve fakir bırakan. değil mi itiraf et??!
gelelim köylünün şehre gelip işçi olmasına.. yerimiz ingiltere.. sanayii devriminin başı.. evinde kendi tezgahında, örneğin, kumaş üreten köylü bunları gezgin tüccarlara veriyor ve köyünden dışarı bile çıkmasına gerek kalmadan ihtiyaçlarını giderebiliyordu. köylü şehire gelirse ne olur? istanbul olur.. köylüler kaka değil, efendimizdir yanlış anlaşılmasın. ama nüfus birden artar ve şehir daha bunu kaldıracak kapasiteye sahip değildir. plansız, hazırlıksız yakalanır. ayrıca sayın engin, işçi sınıfı da böyle oluşmuştur. kafana vurur balyozu, ikircikli konuşma..
senin ücretin pahalı ama yazıların çok ucuz. ama meraklanma, param olursa ilk seni tutacağım, ajan provokotöre ne hacet. ( bgv )
70'lerin sosyalisti, 80'lerin papatya savunucusu, 90'ların uzancısı. şimdilerde liberal demokratik ılımlı islamcı(!) olmuş diyolla. şaka mısın engin abi sen? kalemin kuvvetli, üslubun yaman anladık da, bu özgeçmişle hiç inandırıcı değilsin be çokbilmiş abim.
gandi kemal'in engellenemez yükselişine fena şekilde içerlemiş, ne idiğü belirsiz yazarımsı.
mevcut durumla var olan, burjuva-seçkin hayatı yaşayan fakat ağzından varoş kesimin duyarlılığını düşürmeyen bu yazarımsılarımızın tüm rahatını huzurunu kaçırır, dolayısıyla deniz baykala, sosyal demokratlara şimdiye kadar yapılan temelsiz yaftalar, gandi kemal'e de yapılmalıdır. aksi halde en iyi ihtimalle yeni iktidarın "kalemi keskin ruhu yavşak" adamı olunması gerekecektir.
engin ardıç belediye seçimleri gösterge olmaz der (ki istanbuldur bu kent), iktidar olamayacağını sende biliyorsun der, salih memecan kılıçdaroğlu balon diye çizer. velhasıl yandaş medya maaşının hakkını verir.
bu yandaş medyanın bu keyiflerinin bozulacağını hissettikleri anda ağzından çıkan köpüklerle ne dediğini bilmeden saldırmalarını izlemek, herkesin gördüğünü "hayır böyle değil, böyle olmamalı" çırpınışlarını her satırlarından gözlemlemek bana o kadar keyif veriyor ki.
zaten dibe vurmuşlar, yeni dipler yaşıyorlar bizde bir yaşımıza daha giriyoruz.
eyleme değil kişilere ve kurumlara bakarak yorum yapan yazar. ülkenin çoğu zaten böyle, aydın geçinip yıllarca gazetelerde köşe yazarlığı yapan kişilerin at gözlüklerini takıp topyekün bir tarafı kötü diğer tarafı iyi olarak lanse etmesi rezaletten başka bir kelime ile açıklanamaz. bu tip insanların da ne samimiyetine inanılması, ne de onlara itibar gösterilmesi gerekir. geçiniz.
türkiye nin yakın geleceğine dair ilginç bir öngörüde bulunmuş. gerçekleşecek mi bilinmez. hep beraber görürüz. ancak çok imkansız şeyler değil söyledikleri. akla yatkın.
bugünkü yazısında chp'de son olanlardan sonra ağzı köpükten gözükmeyecek hale gelmiş. ne yapsam ne yapsam da maaşımı haketsem, şu güzel hayatı kaybetmesem diye düşünmeye başlamış, hızını alamamış sarıgülün chpye dönmesini umut ediyor. sarıgülün soldan oy alamayacağını biliyor, sarıgül bölse bölse sağ oyları böler, en azından chpye sokalım şu havayı bozalım temennisinde. geçiniz bunları uzan medyasının eski neferi tayyip'in yeni neferi engin ardıç bey. maaşınızı iyi kullanın yoksa artık kafa izni yapamazsınız, o geziden o geziye atlayıp, paraları istifleyemezsiniz az kaldı zamanınız az.
ölenin ardından kötü konuşma geleneğine ilhan selçuk ile devam etmiş fena yürekli insan. daha önce de yazdım engin ardıç hakkında, uzun uzadıya analizler yaptım. eni konu kızıyordum kendisine, bir gün siyah dediğine ertesi gün beyaz dediği için, paltosunu hep rüzgara göre astığı için, her dem güç ve iktidar sahiplerine yaltaklandığı için, düşünün cem uzan'ın fahri avukatlığını yaptı bu adam, onu kemal-i ciddiyetle cumhurbaşkanlığına aday gösterdi, diyeceğim densizliklerinin haddi hududu yoktur. ama artık kızmıyorum, özellikle bugünkü yazısını gördükten sonra, onun her ne kadar maddi olarak arzu ettiklerini yapıyor olsa da, paranın sağladığı her şeye sahip görünse de, manen tarifsiz bir tatminsizliğin içinde boğulduğunu, başkaları bir yana kendi gözünde bile değerini kaybettiği için güç odakları hariç herkese ve herşeye umarsızca saldıran patetik bir insan olduğunu gördüm. ağzı hiç elham okumayan böyle bir adama ancak acınır.
evladım ben sana yazar olamazsın demedim adam olamazsın dedim diye babasının uyarsını beklediğimiz yazar. yoksa başka türlü aklı başına gelmeyecek gibi.
o değil de para versem beni de cumhurbaşkanlığı için aday gösterir mi acaba? kaç para ki bu iş?
nazim hikmet'in "istanbul'dan mektup" siirinde, karisinin istanbul'dan yazdigi mektupta daha dogrusu, bir ihtiyardan bahsediliyor. iren kuri'nin olumune uzulmesini anlatmasindan sonra bir bolumde bu adamdan bahsediyor nazim'in esi. soyle:
bir de fransız yazarı öldü,
gazetede okudum.
adını bile duymamışsındır.
çok ihtiyardı zaten,
üstelik de egoist,
sinik,
cenabet herifin biri.
her şeyle alay etmiş ömrü boyunca,
hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevmemiş,
bir köpeklerle kedileri,
ama yalnız kendininkileri.
mülakat vermiş ölmeden birkaç gün önce,
ölümü alaya alıyor aklınca,
ama belli dehşetli de korkuyor.
resmi de var,
büyük annemizi erkek yap,
tepesine bir takke koy,
işte herif.
korkunç bir yalnızlık içinde
sıska bir ihtiyar.
ona da acıdım.
belki büyük annemize benzediğinden,
belki de yalnızlığına.
bugünkü yazısı ile mide bulandıran insandır.
son zamanlarda akp zihniyetinde bu kadar iğrençleşme durumları hayre alaemet değil.
hepsinde korkunç bir kin ve nefret var.
son yazısında ilhan selçuk'un ölümü üstüne cidden utanılacak rezil bir yazı kaleme almış.
Türkiye'de polemikler üzerinden yazı hayatını sürdürmeye çalışan, bu amaçla o gazeteden bu gazeteye iktidar yandaşlığıyla dolaşan bir ismin, metin toker ve ilhan selçuk hakkında yazı kaleme alma cüretini kendinde görmesinin örneğidir. metin toker ismet paşayla, ilhan selçuk 9 mart 1971'de ölmüştü diyor bu polemik ustası. Ancak seviye o denli düşmüş ki; artık polemiklerini ölmüş insanlar üzerinden sürdürüyor. ilhan selçuk, metin toker, uğur mumcu bir inanç uğruna yıllarca mücadele verebilme cesaretleri sayesinde bugün insanların idolü olabilmiş kahramanlardır. O atıp tuttuğu metin toker ankara üniversitesi iletişim fakültesinde onlarca öğrenciye burs veren bir vakıf kurarak öldekten sonra bile bu ülkenin insanlarına hizmet etmiş bir isimdir. ilhan selçuk'un tüm yaptıklarını bir kenara bırakın geride bıraktığı "ziverbey köşkü" kitabı bile bu ülkenin faşizm ile mücadelesinde bir mihenk taşıdır. peki engin ardıç bu ülkenin insanlarına ne vermiştir? hangi mücadelenin adamıdır? hangi eseri, hangi teorisi insanları derinden etkilemiştir? ilhan selçuk için dediği bir başka şey 150000'lik Cumhuriyet gazetesi tirajını 50000'e düşürmüşmüş. cumhuriyetin tirajının nasıl düştüğünü bile anlayamayacak kadar izandan yoksun bu adama söylenebilecek pek bir şey de yoktur. zira o ve onun gibilere laf anlatmak havanda su dövmek kadar yersizdir. son olarak ilhan selçuk'un cenazesinde "faşistlerin" son şovlarını yapacaklarını söylemiş bu adamcağız; faşist görmek istiyorsa biraz etrafına bakınsın, aynaya baksın, resmi gazeteyi okusun, kendi gazetesenin köşe yazarlarını okusun, kanalını izlesin.
ha bu arada milliyet gazetesi ile ilgili "emekli memur gazetesi" saptaması da ayrıca enteresan. iktidar tarafından damat bey vasıtasıyla peşkeş çekilmiş bir medya grubunda yazı yazan bu zat, kendi acınacak hali ortadayken kalkmış başkalarını yeriyor. ne diyelim allah akıl fikir versin ya da en güzeli allah bu adamı bildiği gibi yapsın.
türkiye'de tiksindiğim tek insan. önce özalcı, sonra uzancı şimdi tayyipçi. yandaşı olduğu kişi herkimse piyasada onun rakibi olan herkese saldıran, iftira atan organizma.
zamanında rusya ile, çin ile, iran ile ittifak kuralım diyenlere "bunlar kafayı peynir ekmekle yemiş. abd ve ab'ye rağmen bunu nasıl yaparız? zaten rusya'dan çin'den, iran'dan adam olmaz bidi bidi" tipi yazılar yazan, sonra akp yüzünü doğuya dönünce ani bir dönüşle tükürdüğnü yalayan yazar. neymiş engin'ciğim, senin köhne, geri kalmış dediğin ilhan selçuk gibi solcular, senden ve akp'den birkaç adım öndeymiş. ha bir de engin ardıç "ölenin arkasından yalakalık yapmanın gereksizliği"ni "ölenin arkasından hakaret yağdırmakla" karıştırıyor.
bugün kü köşe yazısında nimet çubukçu yu eleştirmiştir. bunun yanı sıra ygs, lys, öss -neyse artık- kaldırılmasını önermiş ve bunun yerine her üniversitenin sınavı kendisinin hazırlaması gerektiğini söylemiştir.
engin ardıç a sormak lazım şimdi peki üniversiteler sınavı kendi hazırlayınca bu sistem daha sağlıklı mı olacak ?
zira her üniversite sınavı kendi hazırlarsa bu tür işlerde şaibe adam kayırma gibi şeylerin olacağı ve bunun da sınava gayriciddi bir hava katacağını unutmamak lazım.
ama yine de güzel yazmıştır.kalemine sağlık...