türkiye'de engelli çocukların annesi olmanın tek ayrıcalığı; otobüslere çocuklarıyla birlikte bindiklerinde oturacak bir koltuklarının olmasıdır. onlara verilen değer, önem, imkan ancak bir koltuk kadardır.
engelli olmayanların bile zar zor yaşadığı bir hayatta engelli bir çocuga bakmaya ve onu yaşatmaya çalışmaktır. anneliğin en kutsalıdır. hani cennet anaların ayaklarının altında diyorlar ya işte bunun gerçekliğnin bir göstergesidir. düşünsenize bi zihinsel engelli bir çocuğunuz var 24 saat onunla olmak zorundasınız malum sokaklarda hatta ailelerimizin içinde onlarca sapık manyak ve art niyetli var. o dünyaya getirdiğiniz masum varlığı korumak zorundasınız. onu yaşatmak zorundasınız. onun başına gelecek her şey sizin ciğerinizi parçalayacak ve ömür boyu kurtulamayacağınız bir pişmanlık duygusuna kapılmanıza sebebiyet verecek. aman allahım bu nasıl bir mesuliyet bu ne kadar büyük bir yük? bir insan bunu nasıl taşır? allah o annelerden razı olsun.
her zaman güçlü ve sabırlı olmak zorunda olan annedir, hastalık gelsin istemez kendisine... ölümün de erken gelmesini istemez... çünkü hayattaki en büyük korkusu, gözlerini sonsuza yumduğunda çocuğuna kimin sahip çıkabileceğidir.
allah;
herkesten çok sabır versin o anneye,
herkesten çok merhamet,
herkesten çok güç,
herkesten çok ömür,
herkesten çok mutluluk...
çünkü en çok onun ihiyacı var.
hayatını çocuğuna feda etmiş annedir. türkiyede 8 milyondan fazla engelli olduğu düşünülürse , her 10 anneden biridir. türkiye şartları da engellier için fazladan engel olusturduğu için şanssızdır da.
çocuğu için yaşayan, hayatını neredeyse tamamen ona adayan annedir. onunla birlikte nefes alıp verir, onunla güler, onunla ağlar. çoğu zaman her şeyi olur çocuğunun: annesi, babası, kardeşi, arkadaşı... gözünden sakınır yavrusunu, devamlı tetiktedir. o uyurken nöbet bekler. bir bebekmişcesine yemeğini yedirir, üstünü giydirir. bazen kahrolsa da o görmesin diye göz yaşlarını içine akıtır, geceleriyse aynı göz yaşları yastığını ıslatır. ama güçlü olmak zorundadır; hep bir mücadelenin içinde bulur kendisini. çoğu zaman bu zorlu mücadelenin tek kahramanı odur. çocuğuyla beraber toplu taşıma araçlarına binmeye çalışırken yolcuların yüzlerindeki acımasız, sabırsız ifadeye, sokakta birlikte yürürkense çevredekilerin meraklı ve acıyan bakışlarına katlanmak zorunda kalır. anlamak istemeyen birilerine hep bir şeyler anlatması, açıklaması gerekindir.
fedakarlığın sözlük tanımı değilse bile hakiki anlamıdır. sırf biricik yavrusu mağdur olmasın, tutunacak dalı olsun düşüncesiyle, okula gitsin, derslerinden eksik kalmasın diye maddi imkanı olmadığı için kilometrelerce yolu çocuğunu sırtında taşayarak kat eden, kendi başına kaybolur diye korkup kendinden büyük bir adamı her gün elinden tutup küçük bir çocukmuş gibi gezdiren, ilaçlarını alabilmek, tedavi ettirebilmek için ölesiye çalışan annedir. üstelik hala engellileri uzaylılarmışcasına kategorize edip dışlayan, küçümseyen bazı sığ beyinlilerin var olduğu ülkemizde bütün zorluklara göğüs gererek yaptığı her şey için ellerinden tekrar tekrar öpülesi, teşekkür edilesidir.