2 Ocak 1492'de Endülüs Müslümanlarının hakimiyetindeki son şehir Gırnata, Katolik ispanya kralı Ferdinand ve izabella'ya teslim oldu. Böylece ispanyollar'ın 'Reconquista' dedikleri, iberya Yarımadası'nın Hıristiyanlar tarafından geri alınması hareketi tamamlandı.
Müslüman Araplar'ın 711'de fethine başladıkları iberya'da, islam medeniyeti 800 yıla yakın bir süreçte etkili olmuştur. Endülüs hakimiyeti sona erdikten sonra memlekette kalan Müslümanlara ispanyollar, 'morisko' veya 'mudejar' adını verdiler. bu sözcüğün, osmanlıca 'müdeccen' ya da 'müdeccel' sözcüğünden bozma olup; hıristiyan bir ülkede ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören müslüman anlamı taşıdığı bilinmektedir.
Gırnata'nın teslim antlaşmasında, Müslümanlara can ve mal emniyetiyle din ve ibadet hürriyeti tanındığı halde, ispanyollar bu şartlara uymadılar ve 1499'dan itibaren onları hıristiyanlaştırmaya başladılar. Bunun üzerine müslümanlar ayaklandılar. isyan Gırnata bölgesinde geniş bir sahaya yayıldı. ispanya Kralı, 1501'de çıkardığı bir fermanla Müslümanları ya Hıristiyan olmak veya ispanya'dan çıkmak zorunda bırakınca da kimi müslümanlar; dinlerini korumak için ya dağlık bölgelere sığındılar ya da Hıristiyanlığı kabul etmiş göründüler.
Endülüslü Müslümanlar, bir çok defa Fas hükümdarlarına mektup yazarak yardım istemişler fakat bu sıralar ispanyol ve Portekizliler'in Mağrib kıyılarını istilaya girişmeleri sebebiyle Faslılar gereken yardımı yapamamışlardır.
Gırnatalı Müslüman bir şair, XVI. yüzyıl başlarında Osmanlı padişahı ii. Bayezid'e gönderdiği manzum şikayetnamede; müdeccellerin acıklı halini anlatmıştır. Ne var ki, 1499'da Venedik'e karşı açılan savaş 1503'de Osmanlıların zaferiyle sona ermişse de, anadolu'da ayaklanan türkmen aşiretleri ile başı dertte olan ii. Bayezid'in, Endülüs Müslümanlarının yardım isteklerini cevapsız bıraktığı kuvvetle muhtemeldir.
oruç reis ve hızır reis adlı iki denizci ile hem ispanyol ve portekizlilere karşı deniz muharebeleri yapılırken, hem de müslümanların afrika ülkelerine göçü sağlanmaya çalışılmıştır. oruç reis'in 1518'de ispanyollarla savaşırken şehit düşmesi bu çalışmaları aksatmış olsa da yavuz Sultan Selim'in ölmesi ve yerine geçen kanuni sultan Süleyman'ın 1520 yılında Hızır Reis'e 2000 yeniçeri ile topçular göndermesi ve onu cezayir beylerbeyliğine ataması, bu tarihten itibaren Barbaros Hayrettin paşa adıyla tanınacak Hızır Reis'in, 1525'den Kapudan paşalığa getirildiği 1533'e kadar 70.000 müdecceli gemilerle ispanya'dan Kuzey Afrika'ya taşımasını sağlayacaktır.
ispanyollar, müslümanlara son darbeyi XVII. yüzyıl başlarında vurdu. Kral iii. Filip 22 Eylül 1609 tarihli bir fermanla onları memleketten kovdu. 300.000 kadar Müdeccel vatanlarını terk ettiler. ispanya'nın o dönemdeki toplam nüfusunun 6 milyon dolayında olduğu hesaba katılırsa, bu rakamın hiç de küçümsenmemesi gerektiği açıktır. Bu olay karşısında Osmanlı Padişahı i. Ahmed, Endülüs göçmenlerine elden gelen yardımı yapmalarını Cezayir, Tunus ve Trablusgarb beylerbeyine emretti.
ilgili beylerbeylerinin, din kardeşlerini madur etmemek adına gösterdiği çabalar; gerçekten de övgüye değer olmanın yanısıra, zorlu koşullara rağmen; osmanlı devleti'ndeki devlet olma bilincinin, ne denli gelişmiş olduğunun da bir göstergesi niteliğindedir.
Müdeccellerin büyük bir bölümü, o dönemde osmanlı devleti sınırları içerisinde olan fas, tunus, cezayir ve trablusgarp'a yerleştirildiler. Çukurova'ya ve Suriye kıyısına iskan olunanlar, üretici hale gelinceye kadar beş yıl süreyle vergiden muaf tutuldular. istanbul'un Galata semtine yerleştirilenler de oldu. bu semtte bulunan cami, sırf bu sebeple Arap Camii adını aldı.
Ziraat ve sanayide gelişmiş bir toplum olduklarından, yeni vatanlarının ekonomisi ve sosyal yaşamına önemli katkılarda bulundular. Yerli halkla kaynaştılar; fakat Endülüslülük şuurunu kaybetmediler. Endülüs üslubu, mimari de öncelik taşıdığı gibi Endülüs musikisi, Kuzey Afrika ülkelerinde hala yaşamaktadır. ülkemizde, endülüs musikisinin önde gelen sazlarından biri olan klarnete; çoğu müzisyen tarafından, halen gırnata denmektedir.