ikisi de çok kral ülkedir. Bilhassa Endonezya'ya bir defa ziyaret eden, o ülkede gördüklerini ömür boyu aklından çıkaramaz.
Son derece sıcak, kibar, kavga gürültü bilmez, kızmaz, kin tutmaz insanlardır. Bu yönleriyle biz Ortadoğu-Avrupa insanları tarafından anlaşılamayan tarafları çoktur.
Her iki ülke insanının bir kötü tarafı vardır ki o da bizim gibi ortadoğu-avrupa bölgesinden gelenlere karşı önyargılı bir hayranlıktır. Bu ülkeleri ziyaret eden içimizdeki bazı orospu çocukları, bu hayranlığı en kötüye nasıl kullanacağının planını yaparken bir diğer ukala grubu ise, asya ülkesine gitmiş beyaz adam olmanın verdiği sikindirik kibirle kendini bir bok zanneder. Bu ülkelerde insanlarla en iyi şekilde iletişim kurmanın adabı, içinde bulunduğun toplumun bir ferdiymiş gibi davranıp size müteveccih imtiyaz teşebbüslerini delikanlı gibi reddetmektir.
Bir de iki ülkedeki genel insan profili ve Türk profilini irdeleyelim:
Endonezya:
Her adanın farklı bir etnik yapı barındırması sebebiyle çok kültürlü, fakat cumhuriyet devrindeki başarılı bir uluslaştırma tecrübesinin ardından tek milletleşmiş toplum yapısına sahiptir. Ülkede Çinli ve sair farklı ırkların sayısı çok değildir, o yüzden başkent Cakarta'da bile Endonezya kültürüne ait birçok unsura rastlayabilirsiniz.
insanları genel olarak yardımseverdir. Misafirperverlik had safhadadır. Farklı ada ve bölgelere göre daha fazla pinti, daha fazla turist kazıklayıcı Endonezyalılara da rastlanabilir. Ama benim şimdiye kadar karşıma çıkanlar, üçün beşin hesabını pek yapmayan cömert insanlar olmuştur. Ülkede 3-4 farklı islami grubun yanı sıra ciddi bir budist ve hindu topluluğu da bulunmaktadır. Her islami grup mensubunun farklı huyları ve hasletleri vardır. Kimisi daha radikal, kimisi ılımlı, kimisi de tasavvufçu ve bizim din anlayışımıza yakın tiplerdir. gayrimüslimler genelde ülkedeki müslüman dominantlığı sebebiyle kendilerini muhafaza etmeye matuf bir psikoloji içindedir. dolayısıyla müslüman bir ülkenin vatandaşı olarak pek ortak noktanız olamayabilir.
Seküler devlet modelinin belki de en iyi ve huzurlu yaşanabildiği müslüman ülkedir. Bilhassa başkent Cakarta'da, içki içen, rock bara giden ve cami müdaviminin bir arada yaşayabildiği hoş bir ortam inşa edilmiştir.
Gelelim ülkedeki Türklere. Sayılarına dair her ne kadar büyükelçiliğin verdiği net bir rakam olmasa da, ülke genelinde 700 civarında Türk'ün yaşadığı bilinmektedir. Bunların ciddi bir kısmı fetullahçı götlerden oluştuğu için bu ülkede temas kurulacak Türklerin cibiliyetine, kim olduklarına dikkat etmek gerekir.
Malezya:
Nüfus azlığı ve doğal afet bölgesi olmaması gibi avantajlarıyla birlikte farklı etnik ve dini grupları barındırması sebebiyle toplumsal yapı nazarından maça deplasmanda girmiş bir ülkedir. Neyi mi kastetmek istiyorum?
Ülkenin asıl unsuru denilebilecek Malayların nüfusu yüzde 60, ülke ekonomisine tam manasıyla tahakküm eden çinlilerin nüfusu yüzde 20, bir o kadar zenginliği ve iş sahasını elinde bulunduran Hintlilerin nüfusu da yüzde 10 civarındadır.
Bilhassa başkent Kuala Lumpur'daki işletmelerin yüzde 90'ının Çinlilerin elinde bulunması sebebiyle malaylar, öz vatanlarında bir nevi parya gibidir ve gittikçe ekonomik varlığı Çinlilere kaptırarak fakirleşmektedirler.
Ülkede Endonezya'nın aksine herhangi bir tek millet şuuru oluşmamıştır. Her şeyden evvel dil birliği yoktur. Çinliler çince, hintliler hintçe, malaylar da Malayca-bozuk ingilizce karışımı bir dille konuşurlar. Çinli ve Hintliler kendi kültür ve dillerin kemik gibi yapışmış haldeyken Malaylar, doğru düzgün dillerini dahi koruyamamış, kendi aralarında bile bazen ingilizce konuşur hale gelmiştir.
insanı da tıpkı Endonezya gibi bölgesine göre değişkenlik arz eder. Kuala Lumpur'da güler yüzlü, yardımsever ve sıcak kanlı insanı nadirattan görürsünüz. Ama kırsal alanlarda, ekonominin vasat olduğu bölgelerde misafirperver, sıcak kanlı şahıslar mevcuttur.
Ülkede sözde şeriat olsa da fiilen dibine kadar seküler ülkedir. Ama yine de şeriatçılık oyunu, bir takım göstermelik islami unsurlarla iyi oynanmaktadır. Endonezya'da olduğu gibi camiye giden ve içki içen bir arada barınamaz. içki, alem gibi seküler ritüeller ya yabancıların bol olduğu belli bölgelerde, ya da bazı kulelerin tavanlarında yapılır. Malay kadınlarının neredeyse yüzde 99'u başörtüsü takar, türban onlar için dini bir vecibeden ziyade kendi milli kimliklerini tebarüz etme vasıtası olmuştur.
Sosyal hizmet, ufak ticaret, sağlık alanında birine işiniz düştüğünde size en kaliteli hizmeti verebilecek olan Çinlidir. Bu sahadaki bir işi Malay'a teslim ettiğinizde sıçarsınız. Evinizin tuvaleti, televizyonu bozulduğunda, çatısı aktığında, zemini su bastığında da en kral tamiri Hintli abilerimiz yapar. Malaylardan sadece iyi yemek hizmeti alabilirsiniz. Bunun dışında bir işi becerebildiklerine henüz şahit olmadım.
Ülkedeki Türklere gelince, Endonezya'ya kıyasla daha az Türkün (rakam olarak 300 civarında) yaşadığı bilinmektedir. Burada fetullahçı riski olmasa da farklı cemaatler adı altında kümelenmiş ve karşısına çıkan vatandaşına sadece "fayda" nazarıyla bakan Türk vatandaşları mevcuttur. Onun haricinde her sene belirli bir rakamda gelen ve ülkede sadece bir iki sene kalmasına rağmen tüm güneydoğu asya'yı avucunun içi gibi bildiğini iddia eden işe yaramaz, boş beleş öğrenci tayfası vardır ki kendileri en uzak durulması gereken güruhtur. Bulundukları üniversitenin kampüsünden 2-3 ay dışarı dahi çıkmaz, damağından bir nebze ödün verip yerel yemekleri hiçbir şekilde yemez-burun kıvırır, ülkenin kültürüne, insanına, örf adetine dair hiçbir etkinliğin, faaliyetin içine girmezler; fakat buna rağmen malezya'nın uzmanıdır sick kafalılar. Başta bahsettiğim beyaz tenli hayranlığını da kendilerine kibir vesilesi olarak kullanan yavşak güruhuna dahillerdir.
Kendi çiğköfte arkadaş grubundan mecburen ayrılıp bir iki Malay tanıyınca kendilerini tüm malay toplumunu müthiş analiz etmiş sayarlar, ama bir sikten haberleri yoktur. Malayların kendilerine has karakterlerini, islam anlayışını, davranışlarını bir farklılık olarak görmektense kendilerine bir dalga geçme vesilesi bellemişlerdir. Oysa ki mensubu olduğu milletin bazı insanlarının, Berlin'de cumhurbaşkanlığı sarayı önünde mangal yaparak avrupa'ya ülkemizi rezil ettiklerinin farkında değillerdir.
Genel olarak verebileceğim malumat budur. Her iki ülke de güzel ve görülmeye, yaşanmaya değerdir.