karşı tarafın mesaj atmaması, mesaj atınca cevap alamamak, karşılık alamamak. çok koyuyor be abicim, öyle böyle değil yahu elimde bişey olsa da duvara çarpa çarpa parçalasam diyorum, bilgisayarımı kurban ettim zaten, allah devamsız etsin.
bir gün her daim dostum bildiğim, kardeşimden ayırmadığım can arkadaşım eray'dan bir telefon gelir;
+selamun aleykum, kardeşim napıyosun?
-aleykum selam. aynı be, dükkanda takılmacalara devam. sen naaptın nasıl gidiyo?
+nasıl olsun işte. ya nedicem akşama çıkışta bana uğrasana,
-direk eve mi uğrayım, aşşada mıyız yoksa?
+yok yok. sen direk eve gel.
-hayırdır aga.
+sen gel gel.
-e tamam madem. hayırlısı bakalım. akşama görüşürüz.
+hadi.. .
neyse akşam oldu kapadım dükkanımı geçtim eray'a. oturduk konuştuk öyle havadan sudan. sonra dedim aga sadede gel bakalım. böle büyükçe bir poşet çıkarttı kanepenin oradan. içi dolu belli. aa dedim bu ne. neyse aldım açtım poşeti, içini karıştırdıkça gözlerim sulandı(ne olduklarını anlamıştım çünkü), üsttekileri aldım koydum koltuğun üstüne daha da derinlere indim, indikçe doldu da doldu gözlerim. bütün malzemeleri çıkardım en sonunda poşetten. şöyle bir daha baktım hepsine. artık göz yaşlarım alt kapakçığa tutunamaz olmuşlardı. kırptım gözlerimi hepsi birden boşaldılar aşağı doğru. sesim çıkmıyordu ama sürekli gözümden yaşlar geliyordu, ardı arkası kesilmiyordu. utanmanın da verdiği hisle başımı eğdim. bebeklik arkadaşımın yanında ilk defa ağlıyordum. çok zor durumdaydım. eray da tabi çok sıkıntılanmıştı halime. hemen kalktı bir bardak su getirdi saolsun. içmeye çalıştım. artık göz pınarlarım kurumuş, konuşabilecek pozisyona gelmiştim. yarı içimden yarı sesli "neden neden, neden olabilir ki, bir insan neden böyle bir şey yapar ki??" diye iç geçiriyordum, söyleniyordum. çok kızmıştım. tabi eray'ın bu işe alet edilmesi bana ayrıca koymuştu. "ulan direk bana veremiyor musun, yüzün varsa o kadar cesaretliysen bana vereydin" şeklinde bu ve buna benzer sistemlerle, sesli olarak kendi kendime konuşuyordum. eray zavallım sadece beni izliyordu. ne yapsın adam. halime üzülüyordu tabi. içinden ne mi çıktı dersiniz dostlar..
(bkz: arkası yarın)
otobüse bindiğinizde akbilinizdeki kredinin birkaç kuruş eksik olması ile yaşanan durum. etrafınıza bakıyorsunuz "akbilinizi kullanabilir miyim?" sorusuna asık yüzlü verilen (cevaplar) pardon bakışlar.
süper lige yeni yükselmiş bi takıma* karşı ilk yarısını 0-2 önde kapattığın, hatta penaltı bile kurtarıp feci gaza geldiğin maçta fark beklerken 3-2 kaybetmek de çok çok koymuştur bu hafta sonu..
bankanın hesap işletim ücreti kesmesi
trafik vardır diye yolumu uzatıp orda trafiğe takılmak ve sonradan diğer yolun boş olduğunu öğrenmek
aldığım montun aynısını başka mağazada %50 daha ucuz görmem
son kalan sigaramın kırılması
kıza açılmadığım için başka biriyle çıkması ve aylar sonra aslında onunda o zamanlar benden hoşlandığını öğrenmem.
iyi koşullar içinde yaşarken depresyona girmek. Parasızlıktan ve evsizlikten kırılan insanlar varken sizin herşeyiniz vardır ama buna rağmen mutlu olamazsınız. iğrenç bir durum.
bi tas tarhana çorbasına kaşık atmakla doyulan bir hayatta, çok para kazanacağız diye saçma sapan bölümleri yıllarca okuyoruz. biftek yemek istemiyorum ki ben.
Zorunlu Hazırlık sınıfı denen saçma sapan bi sınıfı okursunuz da sizin bu sınıfı okuduğunuz dönemde sınava tekrar hazırlanan arkadaşlarınız hazırlık sınıfı kalktığı için sizinle aynı sınıfa gelir ya. Bir yılınız heba olmuştur. Öyle ışte.
1- ülkenin bir tarafı kan ağlarken diğer tarafın bu duruma tepki göstermemesi.
2- para kaybetmek, düşürmek vs
3- bir kişi tarafından kullanıldığını anlamak