en yakın arkadaşın ölmesi

entry114 galeri0
    114.
  1. Gebersin pezevenk yavşak. Sabaha çıkmaz inşallah. Başıma açmadığı dert tasa kalmadı amcık ağızlı.

    Bilenler bilir bu hesabi üç kişi kullanıyorduk. itiraf başlığında bahsetmiştim. Biri vefat etti acı bir şekilde. Bu kalan piç de sikti attı hayatımı.
    0 ...
  2. 113.
  3. hasancığım merhaba.

    iki sene ne ara oldu be oglum.

    soyledigin gibi benden akademisyen olacak galiba, belki de olmaz bilmiyorum 1-2 sey kovaliyorum yuksege basladim iste. dun bizimkilerleydik, videolarini actik yattigin yerden yine bizi guldurdun essoglu. bilmiyorum kimseye yakin hissetmiyorum bazen kendimi, belki de ansizin bu rollerden ibaret aptal dunyaya noktayi koymakla iyi yaptin. arada ugruyorum yanina, sessizce takiliyorsun eski sikayetlenmelerin yok, o yuzden sanki keyfin orada daha iyi gibi geliyor. pek de onemi yok aslinda, anlamadan senin taraflara goc edecegiz zaten. sadece seni bir daha goremeyecegim hissi uzuyor biraz. bu aptal roller biktiriyor aslinda beni, salak gezegende sikayet ettigin hicbir sey daha da iyiye gitmeyi birak, kotuye gidip duruyor zaten. ah be oglum kisisel ne cok problemlerin vardi, ben yanindan ayrilmadan derin derin anlattigin of. nerede lan simdi hepsi?

    bizim viski sozumuz hala aklimda ama o olay hala gerceklesmedi, unuttum mu sandim pic?

    hiclik hissi iyi gibi devam et sen, buradan yine iyi haberler yok.

    ozledim lan seni.

    yanina en kisa surede ugrayip yine hafifce huzur bulacagim, o zamana kadar dikkat et kendine.
    5 ...
  4. 112.
  5. tunali hilmi caddesinde yuruyorum hizli hizli. elimde o zamanlar cok sevdigim sevgilimin uzunca parmaklari. yeni yeni flirt ediyoruz. o heyecanli, ben heyecanlı , biz heyecanlı...

    o arada eş dosttan konu açılıyor . gökçeden bahsediyorum . hani şu etliğe, sütlüğe karışmayan, insanları kırmamak adına kırılan, elinde avucunda ne varsa seninle paylaşan, gecenin bi yarısı canın sıkıldı mı düşünmeden aratabileceğin, ansızın kapısını çalıp kalabileceğin, akıl danıştığın ve tüm mahremini bilmesine rağmen ağzı sıkı olan dünya iyisi kız var ya ondan işte.

    sonra ceviz pastanesi ya da mado bilemedim orada bir dilim börekle sessiz sakin akşamı ve ankara insanlarını izliyor.

    dı dıt bana gelen mesaj sesiyle irkiliyorum.

    - yoksa şu tunalıda kolunda bi yakışıklıyla gezen fıstık sen misin diyor?
    + nerdesin ? , diye telefona sarılıyorum hemen bestekara kadar yürümüş olmamıza rağmen tabana kuvvet geri dönüyoruz hemen .

    gökçe kız, yüzü gözü şişmiş, kıpkırmızı , boğazında gözle görülür bi şişlik var. öksürmekten konuşamıyor.

    - iyi misin ?, diyorum
    + masmavi gözleriyle evet diyor öksürmekten konuşamayarak, doktora gittiğini ileri derecede faranjit olduğunu söylüyor ama inanmıyorum ben
    - sen yine de başka bi doktora görün iyi değilsin diyorum.
    kemikşerini kırarcasına sarılıyor, koklayarak öpüyorum arkadaşımı .

    yakıştırıyor bizi birbirimize, bir de tebrik ediyor üstelik . aklı hala neşemiz,keyfimizde.

    sağlığına rağmen üstelik !

    bi hafta sonra başla bi arkadaşım arıyor beni acı acı anlamsız bir şekilde !

    - gökçe kansermiş, lenfoma hem de diyor!

    ne kanseri ? ne lenfoması? 1 hafta önce sapasağlam gördüğüm kız kemoterapi tedavisinde mi yani?

    hani bu hastalıklar hep filmlerde olur, hep başka insanların başına gelirmiş ya! bu sefer öyle değil, hem ölümcül de üstelik!

    güvenparkta söylüyor bu haberi bana ! ben ağlayamıyorum! 1 damla yaş akmıyor gözümden üstelik ! arkadaşım salya sümük onu teselli ederken buluyorum kendimi!

    ölmez di mi 25'inde daha ! yok ölemez! hem yaşıtız da üstelik!

    yıllar önce babasını da kanserden kaybettiği geliyor aklıma! bi evin bi kızı ! dünya iyisi! bi tanesi !

    medicana'ya gidiyoruz sık sık ! yoğun bakımda , görmek yasak!

    kutu kutu pasta getiriyorum en sevdiğinden?! sanki yiyecekmiş gibi zavallı yavrum !

    ne o pastaları yiyebiliyor ne de biz onu görebiliyoruz.

    uygun ilik bulunuyor! ameliyat oluyor ertesi gün kaybediyoruz gökçe kızı! ölüyor yani! bildiğin bırakıp gidiyor bizi! ışte o an öyle bir ağlıyorum ki...

    cenazesinin kaldırılacağı balıkesir'e kadar hem de!

    takatim yok yemeye içmeye! gökçeyi öyle görmeye!

    apartmanının önünde ters çevrilmiş ayakkabıları!

    soruyorlar bize:

    - hakkınızı helal ediyor musun ?

    ediyorum tabi hem de milyon kere!

    ah be gökçe! bi kere daha sarılsaydık keşke , koklasaydım senin o gül kokunu, sen yine baksaydın bize masmavi, kopkoyu!

    hayatımın ilk cenazesi bu! ne acı ellerinle arkadaşını toprağa vermek!

    başıma takacağı al yazmalı duvağı tabutun üstüne örtü etmek !

    ağlaya ağlaya ankara'ya geliyorum. sanki gökçe hiç ölmemiş bizi bi süreliğine bırakmış gibi !

    ama ne yerin doluyor ne de sevgin!

    çok özlüyor seni bu çılgın arkadaşın! keşke burada olsan da yine gülmekten ağlatsam seni, o masmavi boncuk gözleri!

    o gözlerle cennetten bakıyorsundur umarım bana! dualarım seninle, bu yürek hep senin yanında!
    3 ...
  6. 111.
  7. Unutmayın, bizlerde birilerinin en yakın arkadaşıyız.
    4 ...
  8. 110.
  9. gittiği yer buradan iyidir umarım.
    1 ...
  10. 109.
  11. yediğimizin içtiğimizin ayrı gitmediği arkadaşım daha yazın bıçaklanarak vefat etti. yaklaşık 6 ay önceydi sanırım birlikte büyüdüğüm çocukluk arkadaşım, canımdan can olan dostum beytüşşebap'taki kahpe bombalı kamyon saldırısında şehit düştü. allah kimseye göstermesin, böyle üst üste hiç göstermesin, çok çok acı.
    5 ...
  12. 108.
  13. kafan dağılsın diye girdiğin sözlükte en taze acını hatırlatan başlık.
    3 ...
  14. 106.
  15. Sene 2002. Kayseri'de oturuyoruz. Emniyet mensubu babamın tayinlerinden biri olan Kayseri'de. Ben ortaokul 1.sınıfım. Taşınma, ortam değişikliği, arkadaş çevresini değiştirme, sevdiğinden uzaklaşma gibi kavramlar yeni yeni başlıyor kafada.

    Dünya Kupası maçlarının olduğu dönem. Lojmanın altındaki karakolda memur abilerimle izliyorum maçları daha heyecanlı oluyor diye. Baba işte, anne maç bilmez, kimle hop oturup hop kalkacaksın yoksa ?

    Bir akşam babam geliyor. Sinirli, bezgin, belli bir olay olmuş. Taşınıyoruz diyor. Anlam veremiyoruz. 3.senemiz Kayseri'de. Teorik olarak 1 yıl daha oturmamız lazım. Ancak üstleriyle daima bir didişme içinde olan Emniyet Amiri babam sürgün yiyiyor. Gerekçe "Emirlere itaatsiz, üstleriyle kavgalı."

    Sahi, görevi ihmale sürükleyen emir gerçekten uygulanmalı mıydı ? Babama göre bunun olur yanı yoktu. Sonucu sürgün olsa dahi. "Görevi ihmale sürükleyen merhamet, vatana ihanettir" derdi her zaman. Hâlâ da der.

    Karaman'a yapılan tayin öyle böyle bir şekilde 2.şark görevini de tamamlamak üzere Sivas olarak değiştiriliyor. Bir yaz tatilinde 2 kere ev taşıyoruz. Bildiğiniz travma. Yine de istediğimizin olmasına sevinerek gidiyoruz Sivas'a.

    Eşyaları yerleştirirken kapı çalıyor. Açıyorum, benim yarım kadar bir çocuk, elinde yemek. "Annem gönderdi, afiyet olsun" diyor. Sağol diyorum. Can dostum, kardeşim, güzel insan Erkam'la ilk yüzyüze geldiğimiz an.

    O andan sonra arkadaş değil yoldaş oluyor baba Erkam. Bir üst katımızda oturuyor. Okul arkadaşım, dershane arkadaşım, sokak arkadaşım, gezi arkadaşım... Yaptığım her işin içinde. Birbirimiz olmadan geçirdiğimiz bir gün dahi olmuyor 4 yıllık Sivas macerasında.

    Sene 2006. Yine bir başka Dünya Kupası maçlarını oynanıyor. Ve biz yine taşınıyoruz. Artık şehir değiştirmek zor, artık ortamı bırakmak zor, artık kardeşten ayrılmak zor.

    Biz Balıkesir'e taşınıyoruz, onlar Amasya'ya. Fiziksel olarak artık birlikte değiliz ama iletişimi hiç kopartmıyoruz.

    Gel Zaman git zaman... Sene 2013.

    Ben yıllar sonra Kayseri'ye dönmüş, Erciyes üniversitesinde okuyorum. Erkam da ilk görev yeri olan Balıkesir'den sonra taşındığı Elazığ'da jandarma astsubay olarak çalışıyor. Elazığ da Kayseri'den önce oturduğumuz şehir bu arada. Takılıyorum arada bir bizim oturduğumuz şehirleri mi takip ediyorsun lan sıpa diye...

    Nasıl denk geldi bilmiyorum. Gezmek için arkadaşlarla Konya'ya gittik. Döner dönmez GSB'nin Seyyah programının Konya'ya gezisi olduğunu öğrenip üşenmeden onunla tekrar Konya'ya gittik. iki hafta üst üste gel git Konya yapıyoruz. Tabii sosyal medya hesaplarımız coşmuş. Konya'ya seyahat ediyor, Mevlana'da check-in, yığınla fotoğraflar...

    22.03.2013 Kayseri'ye döndüm, Erkam arıyor bir akşam. Açıyor ağzını, yumuyor gözünü. Vay efendim niye hiç o tarafa gitmezmişim de, bir kardeşim var deyip onda kalmazmışım da, bok mu varmış Konya'da da gidip duruyormuşum da... Fırça gırla gidiyor. Lan kes amma zırladın diyorum. Ne konuşup duruyorsun amk dır dır dır ? Geliriz oraya da kaçmıyoruz ya, Allah'ın günü mü bitti oğlum ?

    Ve 3 gün sonra. 25.03.2013

    Ev arkadaşımla marketten alışveriş yapmışız. Nasıl güzel bir hava var. Acayip neşeliyiz. Ellerimizde poşetler arkadaşla şakalaşa şakalaşa, güle güle dönüyoruz eve. Apartmanın kapısına geliyoruz. Telefonum çalmaya başlıyor.

    Ulan diyorum tam vaktini buldun çalacak, ellerimiz de dolu burada anasını satayım. Gülüyor ev arkadaşım da. Neyse usta ben bakayım bir şuna çıkmadan dur diyorum. Bir elimdeki poşeti bırakıp telefonu cebimden çıkarıyorum. Arayan annem. Heh diyorum valide sultan. Tam arayacak Zamanı buldun.

    Muzip bir uzun alo sesiyle açıyorum telefonu. Annem klasik napıyon oğlum muhabbetini yapıyor. Alışveriş yaptık vs. Anlatıyorum ben de. Konuşuyoruz ama annemin sesinde bir burukluk var farkediyorum. "Annecim hazır ol kötü bir haber verecem sana" diyor.

    insanın "kötü bir haber"den anlayacağı tek şey ölüm. içimden "Allahım diyorum kesin birisi öldü" Sırasıyla saniyenin binde biri kadar sürede ölüme en yakın kişiler geçiyor aklımdan. Dedem ? Babaannem ? Anneannem ? Halalarım ? Teyzelerim ? Kim ulan kim ?

    Gülücükler saçan yüzüm bir anda korkudan kaskatı kesiliyor. Ev arkadaşım da bir terslik olduğunu anlıyor. Noldu diyor, elimle bekle işareti yapıyorum. Pür dikkat beni izliyor.

    "Kime noldu annecim" diyorum alacağım cevaptan deli gibi korkarak. 3-5 saniye sessizlik oluyor. "Erkam" diyor annem. "Trafik kazası geçirmiş. Ölmüş."

    O ana kadar milyon kere duyduğum "beyninden vurulmuşa dönmek", "başından aşağı kaynar sular dökülmek", "yer ayağının altından kaymak", "bir anda etraftaki her şeyin durması" gibi kavramların hepsini 5-10 saniye içinde yaşıyorum. Diğer elimdeki poşet kayıp gidiyor, dökülüyor içindekiler. Dengede duramayıp sendeliyorum. "Ne" diyebiliyorum sadece yutkunarak. "Nasıl olmuş anne? Ne diyorsun sen?"

    "Yeni haber aldık biz de. Bir şey öğrenirsek arayacam seni annecim" deyip kapatıyor annem telefonu. Benim gözümden yaşlar akıyor. Ev arkadaşım panik. "Noldu oğlum" diyor. Kendimde değilim. "Kardeşim" diyorum. "Kardeşim ölmüş."

    Kız kardeşim zannedip şaşırıyor. Onu soruyor. "Nasıl olmuş" diyor. "Trafik kazasıymış" diyebiliyorum ağlarken. Anlam veremiyor. Çünkü kız kardeşim lisede o dönem. Benim ağzımdan tek cümle dökülüyor. "Kardeşim... Naptın sen kendine ?"

    Eve geçip oturuyorum ama hayattan soyutlanmış bir halde. Bakıyorum görmüyorum, işitiyorum duymuyorum. O an dünya boş, bomboş benim için. içimden hiç durmadan aynı şeyi tekrarlıyorum. "Kardeşim... Naptın sen kendine ?"

    ilk Şoktan sonra önümde duran laptopuma çarpıyor gözüm. Atlayıp açıyorum ve Google'a adını soyadını yazıyorum. Bir sürü kaza haberi. Direksiyon hakimiyetini kaybedip karşı şeride geçerek Karşıdan gelen minibüsle çarpışmış kardeşim. Görsellere geçiyorum. Parçalanmış araçlar, yol kenarında duran ayakkabılar ve araç içinde sıkışmış astsubay. Kardeşim, elleri direksiyonda, direksiyonla koltuk arasında sıkışmış.

    Ellerim titremeye başlıyor. Bakıp bakıp ağlıyorum. "Nasıl olur lan böyle bir şey" diyorum kendi kendime. Arabada yanında otururken soru sordum diye seninle konuşurken dikkatim dağılabilir deyip aracı kenara çekerek yanıt veren çocuk bu. Nasıl direksiyon hakimiyetini kaybeder de karşı şeride geçer ? Nasıl Nasıl Nasıl ?

    Kafamın içi tam bir kazan. Her soru yeni bir soruyu getiriyor. Mantıklı düşünemiyor insan böyle Zamanlarda. Derken telefonum çalıyor. Arayan babam. Açıyorum ve pimi çekilmiş bomba gibi patlıyorum. Bir insandan ne kadar gözyaşı çıkabiliyorsa o kadar gözyaşı döküyorum dostlar. Babam teselli etmeye çalışıyor ama nafile. O çalıştıkça ben ağlıyorum ben ağladıkça o çalışıyor. Ertesi gün aştide buluşmak üzere sözleşiyoruz. Cenaze Ankara'da defnedilecekmiş.

    Defalarca gittiğim o Ankara yolu azap gibi geliyor bana. Bitmek bilmiyor. Her yolculuk aygır gibi uyuyan ben, bir saniye uyuyamıyorum. Sürekli boş boş yola bakıyorum. Öyle böyle varıyoruz aştiye.

    Babama sarılmamla tekrar bir ağlama nöbetine giriyorum. Durduramıyorum kendimi. Adamcağız da perişan oluyor benim o halimi görünce. "Olanla ölene çare yok oğlum. Allah daha fazla günaha girmeden aldı onu yanına. Kim bilir, belki hepimizden şanslıdır" diyor.

    Köye geçiyoruz. Cenaze namazı kılınıyor. "Hakkınızı helal ediyor musunuz" diyor imam. Helal olsun be kardeşim. Benden yana ne Hak varsa helal olsun.

    Geçmiyor ağlama krizi. Bir ara kendimden korkuyorum. Bir insan bu kadar ağlayamaz dostlar, durduramıyorum kendimi. Yanlış anlaşılmasın öyle ağlak birisi de değilimdir. Hatta çoğu Zaman sakinliğimi korurum. Ancak olmuyor şimdi. Sanki ayarlarımla oynamış biri. Durduramıyorum kendimi, ağlıyorum.

    Cenaze arabası önümde ağır ağır ilerliyor. Biz de tam arkasında yürüyoruz. Tabuta bakıyorum. 3 gün önce gel dediğinde "kaçıyor muyuz lan, Allah'ın günü mü bitti" dediğim aklıma geliyor. Kaçıyormuşsun be kardeşim, günün de bitiyormuş. Boşuna gel diye dünyanın kalayını kaymamışsın bana. Bitiyormuş günler. Bitmiş hatta.

    Defin işlemi başlıyor ama toprak atmaya elim gitmiyor. Bir kenara geçip hüngür hüngür ağlıyorum. Son telefon görüşmesindeki "şu Şark görevi bitsin dönüşte evleneceğim dostum" deyişi geliyor aklıma. "Biri mi var lan haberim yok" demiştim. "Anlatırım gelince, ben evlenecem diyorum o kadar, haberin olsun" diyor. "Allah tamamına erdirsin kardeşim" diyorum.

    Dün ne yediğimi hatırlamayan ben o sıradan telefon görüşmesinin her saniyesini hatırlayışıma hayret ediyor, bilinçaltıma şaşırıyordum. Evet, her saniyesini hatırlıyordum o son olduğunu bilmediğim son görüşmemizin.

    Aradan 3 sene geçti ama ben hâlâ zor kabul ediyorum bu gerçekliği. Mekanın Cennet olsun. Çok özlüyorum bilesin. Her zaman da dualarmdasın. Elbet bir gün buluşacağız.

    Edit: sonradan farkettim yazmayı unutmuşum. Kardeşim yeni araba almış, onun için de adak kestirmiş. arkadaşlarıyla piknik yapmışlar. Orada "ben mesaiden çıktım çok yorgunum, siz devam edin ben ve gidip uyuyacam" demiş. Kazayı da dönüşte yapmış. Hız göstergesi 80 km'de sabitlenmiş şekilde buldular ancak hava yağmurluymuş o sırada. Ya direksiyonda uyudu, ha bir anlık daldı. Bilemiyoruz. Öyle ya da böyle dengeyi kaybedip bir şekilde karşı şeride geçmiş. Sonrası malum.
    6 ...
  16. 105.
  17. Hatırlatma bee. ilk arkadaşımdı en yakın dostum. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi elektrik çarptı 16 yıl evvel çocuktum daha mezarını bile öğrenemeden taşındı ailesi şimdi bile arıyorum mezarını ama bulamadım. En son öğrendim ki yeni doğan kardeşine adımı vermişler bundan güzel mutluluk olamaz bir yerde nur içinde yat rojoo.
    2 ...
  18. 104.
  19. En yakın arkadaşım dediğin insan görüşlerini değiştirdiği için ve bizden farklı görüşe sahip olduğu için konuşmaması. Bunun sonucunda ölmüş oldu. Herşeyi silip attı.
    0 ...
  20. 103.
  21. Yıl: 1991 sanırım Haziran ayıydı. Yine bizde oturuyoruz. Çocuklarımız küçük oyun oynuyorlar, bizde her zamanki gibi dertleşiyoruz.
    Bir kaç ay önce, eşi tarafından aldatılmış ve bunu öğrenmişti. Oysa o kadar aşık, öyle seviyordu ki, bu yüzden, kırgınlığı ve yıkılmışlığı çok fazlaydı.
    Ayrılmayı istiyor, ama biri 4 biri 1.5 yaşındaki çocuklarına kıyamıyordu. Kendi annesini 3 yaşında kaybettiği için, çocuklarının babasız büyümesini istemiyor du.
    Sohbetimiz esnasında, onda sürekli gıcık öksürüğü dikkatimi çekti ve biraz da solgundu. Ihmal etmemesini, doktora gitmesini söyledim.
    Doktor kontrolünden sonra, kanser olduğunu ve 4 ay süre verdiklerini öğrendim. Pirinç tanesi gibi bütün vücudunu sarmış, göğsünden beze olarak patlak vermişti. Aile kararıyla kendisinden saklandı.
    Ani saç beyazlaşması nasıl olurmuş öğrendim. 15 içinde saçım beyazladı.
    Daha fazla yazamayacağım. Velhasıl, 4 ay içinde arkadaşımı kaybettim.
    Babasız bırakmak istemediği çocuklarını, annesiz bıraktı.

    Nurlar içinde yat arkadaşım.
    6 ...
  22. 103.
  23. bazen biyolojik olarak ölmez. sizin kalbinizde ölür. sizin beyninizde ölür. başka bir şehire taşınmıştık hiç arkadaşım yoktu ortaokula gidiyordum tabi ki gider gitmez bir kızdan dayak yedim, o zaman tanışmıştık. çoğu kişi dalga geçiyordu, kendi aralarında fısıldaşıyorlardı. ama o benim yanıma gelmişti ve benle konuşmuştu. çok zaman geçmeden arkadaş olduk. evlerimizde yakındı. ilk o zamanlar sigaraya başlamıştık annesi o yüzden beni sevmezdi. bunu çok sonra farkettim. annesini umursamaz, bana belli etmez yine takılırdık. daha sonra annesinin psikolojik sorunları olduğunu öğrendim. ailelerimiz tartıştı. biz yine gizli gizli görüştük. gün geldi liseye başladık. öyle küçük bir şehirde de değiliz şansa bak aynı lise aynı sınıf denk geldi yine. senelerce aynı sırada oturduk. birlikte azar yedik, okuldan birine aşık oldu aldatıldı. birlikte ağladık tenefüslerde. gün geldi cebimde okula gidecek param olmadı tüm gün aç kalıp, benim yol paramı verdi. henüz telefonu olmadığı zamanlarda kulaklığımın tekini yol boyu onunla paylaştım. eve geç kaldığımızda birlikte azar yedik. tacize uğradığım zaman soğuk kış gününde yağmur altında ağlaya ağlaya yürüyerek ona gittim. benim yanımda oldu. babam alkollü eve geldiği zaman ellerimizde ayakkabılarımızla birlikte kaçtık evden. akşama kadar sokakta annemin gelmesini birlikte bekledik. hasta olduğu zaman annesi babası değil ben götürdüm hastaneye. ve daha bir çok şey... zamanla sevgilisi oldu. benden uzaklaşmaya başladı. beni onunla kıskandırmaya başladı. artık tamamen tüm vaktini ona ayırıyordu. doğum günümde bile beni bırakıp onun yanına gitti oysa hep birlikte kutlardık. bir bok yedi, geldi yine bizim evde hamilelik testini yaptık. yine teselli ettim yine yanında oldum. ayrıldılar. benim aşık olduğum kişiyle flörtleşti. ve benden bunun iznini aldı çok sonra. kardeşimizdir dedik zaten çocukta beni sevmiyordu mutlu olsunlar. bir gün dayanamayıp çocuğu aradım benim hakkımda böyle böyle demissin diye, çocuk mesajları ses kayıtlarını her şeyi attı. meğer bizim ki asılıyormuş. bana anlattıklarının çoğu yalanmış hatta ve hatta benim arkamdan oyun senaryosu bile yazmış. sevdiğim kişiye x kişisi diyelim. x kişiyle aldık bunu karşımıza yüzleştik. sonra ikimizde görüşmeyi kestik onunla. iki gün sonra geldi özür diledi. tamamdır dedim sen benim kardeşimsin. bu sefer beni zengin bir kız arkadaşa sattı. ben ona sürekli bir şeyler ısmarlayamıyordum. lüks yerlere davet edemiyordum. anca çikolatamdan bölüp paylaşabilirdim. bu yaptığı son olayla benim için ölmüş oldu. artık konuşmuyorum. sevgilisiyle barışmış mutlularmış aldığım haberlere göre. ben ise onun yüzünden insanlara karşı güvensizlik hissediyorum. yalnızım sözlük.
    4 ...
  24. 102.
  25. Allahım yaşatmasın,düşünmüyorum bile açmayın böyle konuları be.
    1 ...
  26. 101.
  27. ortaokul arkadaşım kenan intihar etmişti , çok yakın dört arkadaştık biz ve bir hafta sonra üçümüz kenan'ı unuttuk.
    ölüm nedir bilmediğiniz zamanlarda normal geliyor işte ...
    2 ...
  28. 100.
  29. Kucagimda ölmüştü,dayanamamistim o sıralar. Çok zordu. Geçti mi geçmedi. Ama odalara kapanmalarim,sürekli aglamalarim geçti. Şimdi ise aklıma geldiğinde sessizce bir yere odaklaniyorum,bence keşke aglasaydim.
    8 ...
  30. 99.
  31. benim de bir emre'm var..
    10 sene oldu.. her sene 30 mart olan doğumgününde anarım..
    ara ara aklıma düşünce gözlerimi dolduran can dostum.. daha önce biraz daha detaylı bahsetmiştim..
    eminim ki yine delirdiğim bir gün kusarım buraya..

    bu seferlik söyleyeceğim ise..
    emre'nin yurtdışına yerleştiğidir..

    kardeşim hariç hiçbir aile ferdim bilmez akıbetini..
    hatta annem arada sorar bile siz konuşmuyor musunuz oğlum! diye..
    araya yıllar, yollar girdi be anne.. olabildiği kadar işte diyorum..

    bu da benim toprakta yatan kardeşimle aramızda küçük bir dalaveredir..

    her neredeysen, bütün huzurum seninle olsun..
    3 ...
  32. 98.
  33. 97.
  34. 96.
  35. Ben hiç öyle bişey düşünmemiştim. Sanırsın çevremdeki insanlar ölümsüzlüğü bulmuşlar gibi. Kızılayda patlama olduğunda kızılaydaydım. iş yerimede yakındı. Patlamadan sonra en yakın arkadaşım en yakını da geçtim onun deyimiyle ciğerimi bilen tek arkadaşım aradı. Sesi çok kötü dokunsan ağlayacak. Konuşuyor dikket et diye. Bende dedim ydvrum çekirge bir iki üç misali ikisinde de - hem garda hem kızılayda- yakındım iki etti dedim. Manyak ağlamaya başladı. Beni korkutan şey ölmen değil senin gülen yüzünü vücudunu parlalanmış görmek bir hiç upruna öldüğünü düşünmek dedi. Şimdiye kadar öyle bi cümleyi bana ne kardeşim ne ailem kurmuştu. Artık kendime daha dikkat ediyorum. Sırf onu üzmemek için.
    4 ...
  36. 95.
  37. 18 yıl önce...

    nereden başlayacağımı çok iyi biliyorum...
    yasin, soyadı gibi "güzel" bir insandı.ve iyi ki benim arkadaşımdı...

    insanı şaşkına çevirecek derecede enerjiyi bu çakır gözlü çocuk nereden buluyordu hala çözebilmiş değilim. üstelik hiç tükenmeden. bir keresinde ona, gülümseyerek "bi dur be çocuk, bi dur allah aşkına! " dediğimi hatırlıyorum.
    muzip bir çocuktu yasin. girdiği ortamı kahkaya boğar, o gruptan ayrıldığında bizlerde dağılırdık. çünkü konuşacak hiçbir şeyimiz kalmaz, hiçbir muhabbet onun muhabbeti kadar lezzet vermezdi.

    yasin, hem okul arkadaşım hem de sadece yazları gittiğim köydeki en yakın arkadaşımdı..
    hiç unutmam. iki köyü birbirine bağlayan bozuk asfaltlı köy yolunda, gece zifiri karanlıkta bizler yol kenarındaki ağaçların arkasına saklanır, o nadiren yoldan geçen arabaların önlerinde -arabalar henüz ona çok yaklaşmamışken- bir ayağını yere sürterek sakat rolü yapar, sürücüleri korkutur bizi kahkaya boğardı. bir keresinde bir arabanın korkudan gelmekle gelmemek arasında kaldığını ve 5 kilometrelik yolu geri döndüğünü hatırlıyorum.

    köyde gençlerin gece muhabbetleri geç saatlere kadar sürerdi. o gece yasin biraz tutuktu. nedenini sorduk. bize dün gece eve giderken mezarlığa baktığını (evi mezarlığın karşı çaprazında) ve kendini tuhaf hissettiğini söyledi ve ekledi " korktum hem de çok. bu gece beni eve siz bırakır mısınız?" tabi dedik. aslında gözükara bir çocuktu...

    1 hafta sonra....

    o gün erkenden kalktım. köy kahvesinin yan tarafındaki boşlukta gizli kapaklı sigara içiyorum. traktörle yasin geldi. beni görünce durdu. ve bana;
    kardeşim sigaran var mı yanında, tarlaya zeytinleri sulamaya gideceğiz sigaram yok, yanıma para almadım dedi. birazdan babam da gelecek.
    ayıpsın al kardeşim dedim ve paketimden 5 dal sigarayı ona uzattım. yeter mi? yeter yeter sağolasın...
    yanımda çakmak yok. tarlada nasıl yakacağım sigaraları diye sordu.
    yanımda kibrit vardı. içinden bir tutam kibrit ve yakma şeridinden bir parça yırtarak ona uzattım. teşekkür etti. babası geldi. tarlaya doğru yol aldılar.
    ....
    akşam yemeğimi yedim. pek tabii babaannemin özel tatlısı kulike' yi de...
    evde güzel muhabbet sonrası köy meydanına çıktım ve kendimi birdenbire belirli belirsiz bir panik halinin tam ortasında buldum. bakkalın önünde jandarmalar...
    topal mehmet (babası) beni görünce gözleri parladı. kolumdan sımsıkı tuttu (acıttı) ve " yasin' i gördün mü? " diye sordu. sabah görmüştüm diye cevapladım. noldu ki? tarlaya zeytinleri sulamaya gittik. "piç kurusu öğle vakti tarladan kaçtı heralde" dedi.tabi zor geliyor çalışması. geldiğinde ben ona sorarım! (meğer zaman zaman tarladan kaçar eve gidermiş yasin). " heralde" derken topal mehmet' in tedirgin olduğu her halinden belliydi.
    ....
    herkes bir şekilde yasin' e ulaşmaya çalışıyor vakit ilerledikçe tedirginlik yerini korkuya bırakıyordu.
    birşeyler yapmalıydık.
    murat, ismail, ben arabaya atladık ve zaman zaman bilardo oynamaya gittiğimiz 5 km uzaklıktaki kasabaya gittik. bakmadığımız oyun salonu ve onu sormadığımız yaşıtımız kalmadı.
    yok! adam yer yarıldı yerin dibine girdi... onu bulabileceğimizi düşündüğümüz en güçlü seçeneğimizle beraber...
    köye döndük.
    yasin' in annesini balaban çeşmesinin yanındaki meydanda keşke o vaziyette görmeseydim diyorum. perişan bir hal ve yaşlı gözler. ve ağzından dökülenler... " çıkıver be annecim burdayım de.ben askerdeki abine ne derim? ne derim annecim. ne derim ben be annem. allah' ım yardım et oğlumu bana bağışla nolur"
    etrafında umut aşılamaya çalısan teyzeler. ellerinde kolonya şişeleri...
    dayanamadım. o vaziyet seneler geçse bile hafızamın derinliklerine mıhlanmıştı bir kere. bir köşeye çekilip ağladım. bir sigara yaktım. nasıl bir nefes çektiysem filtrenin sıcaklığını parmaklarımın arasında hissettim.
    ...
    vakit epey ilerledi. gece bir buçuk civarı. bakılmıştı bakılmasına ama yasin ve babasının sulama yaptıkları tarlaya gitme kararı aldık. arabayı bıraktık. traktörle ve elimizde ışıldakla tarlaya doğru yol aldık. bu kadar kısa mesafe ne kadar da uzun gelmişti bana. nihayet tarladayız. traktör ışığının doğrulduğu her yer zeytin ağacıyla dolu. sulama kanalı, suyu tarlaya aktaran pancar motoru ve çamurlu sarı renkli esneyen bir su borusu...
    ....
    gecenin karanlığında avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz. tek kelime. yasin ! ( korku filminin etkileyici bir sahnesindeyiz sanki) belki de tarlanın bir köşesinde uyuyakalmıştı. kimbilir...
    bir ara murat ışıldakla, içi su dolu sulama kanalının başlangıç noktasına gitti. işıldağı suya tuttu ve dehşet verici bir sesle " yasin kuyuda" diye bağırdı. bulunduğum yerden hangi ara kuyunun başına geldim inanın hatırlamıyorum. kalp atışım hızlandı. boğazım düğümlendi. tüylerim diken diken! murat " şaka yaptım" dedi. yeri ve zamanı değildi. üstelik o anki ruh halimiz onu kaldıracak kadar da güçlü değildi.
    ....
    tarla girişinin hemen yan tarafında, yabani böğürtlenlerin önünde 3 tane yere yatırılmış ve traşlanmış düzgün kütükler ve genç dışbudak ağacı vardı. kuvvetle muhtemel dinlenme yerleri ve yemek yedikleri yer orasıydı. böğürtlenlerin önü arkası bakılmadık yer bırakmadık tek ışıldakla.
    ...ve kütüklerin böğürtlenlere bakan arka tarafında içilmemiş 3 dal sigara ve kibritler...
    ...
    üzgün bir şekilde köye döndük. yasinlerin evinin önü kıyamet gibi. hazırda bekletilen ambulans... herkes avluda. ağlayışlar, bekleyişler. mezarlığın pekte yüksek olmayan set duvarlarına dizildik sigara içiyoruz. bulunduğumuz yerden kalabalığın uğultusu geliyor. arkama döndüm. allah' ım ne kadar korkutucu bir yer. mezarlık! içim daraldı. rüzgarda savrulan onlarca yaşlı selvi ağaçları, sağa sola savrulmuş tarihi mezar taşları ve anıların gömüldüğü bakımsız mezarlar.

    gelebilecek bir haber nasıl da mutlu edecekti bizi oysa ki... ya da kimbilir nasıl kahredecekti! bu ihtimali düşünmek dahi istemiyordum.
    ...
    ... ve yasin' in annesinde gözlerim. şişman, nur yüzlü, pamuk gibi şeker mi şeker bir teyze. bi ara kendinden geçer gibi oldu. gözlerini kapattı. o psikolojiyi anlamam mümkün değil diye içimden geçirdim. derken gözlerini açtı ve gözlerini bir noktaya sabitleyerek " yasin' im kuyuda. onu o kuyudan çıkarıp bana getirin" dedi. sessizlik kalabalığa dalga dalga hakim oldu. ve sessizliği yaran bir haykırış " mehmet oğlumu o kuyudan getir bana!". yavrum, ciğerim benim...
    anne hisseder miydi?

    arkadaşımın şakasını yaptığı şey gerçek olamazdı.

    tüm gözler haliyle kuyuya çevrildi. köyün erkekleri kuyunun başındayız. karanlık tek belamız. ismini bilmediğim bir abi uzunca bir sopayı suya batırdı. nasıl derin bir su. o uzun sopayı resmen yuttu. abi kolununda bir kısmını suya gömdü.
    bilirkişi böyle olmaz, yardım isteyelim dedi. sabah ezanının okunmasına az bir süre kala kim gelirdi ki?
    geçte olsa geldiler. vinç ve 2 dalgıç. kendimi idama götürülen mahkum gibi hissettim o an. sonucu belli. ölüm. akşamdan başlayan arama sürecinin içine dalgıçlar ve vinç girince işin ciddiyeti yüzüme tokat gibi çarpmıştı. umarım yanılırım derken elinde ucu kancalı halatla dalgıcın biri suya daldı.
    bekleyiş...
    kısa bir süre sonra dalgıç su yüzeyine çıktı. bedeni suyun içinde, bir eli kuyu duvarlarında vinç operatörüne işaret yaptı. o an herşey bitti dedim.

    kalabalık biraya toplandı. herkes suyun yüzeyine kitlendi.
    önce o güzel saçları ve yüzü belirdi halatın ucunda. gözleri kapalı, boynu bükük. alnında koskocaman bir morluk. omuzları ve iki koltuk altından geçen halat ve kanca. sonra kontrollü biçimde tüm bedeni...

    "yasin bu kadar uzun boylu değildi. ve alnındaki o morluk neyin nesiydi?"

    yasin sulama kanalının duvarına suyu tarlaya aktarmak için çıkmış, o esnada ayağı kayarak kafasını beton bloğa çarparak suya düşmüş ve boğulmuştu. alnındaki morluğun nedeni buydu.
    ...

    ve topal mehmet...
    baba olmak zor iş!
    bu şekilde bir ölüme şahitlik etmek zor iş!
    sırtını kütüğe dayadı. bastonunu yere fırlattı. ayaklarını boylu boyunca uzattı. yüzündeki derin kırışıklar daha da belirginleşti. iki eliyle yüzünü kapayıp, "yasin' im " diyebildi. ölemedim senden önce, bugünleri de gördüm...

    köyde kaba, ruhsuz olarak gördüğüm onca tanıdığım, tanımadığım her kim varsa özlerinde narin, temiz kalpler taşıyorlardı aslında. ağlamayan tek bir insan görmedim. bu nasıl bir sevgi ve yasin'in insanlarda bıraktığı nasıl bir etkiydi?

    cenazesine katılamadım. köy meydanında kalmayı tercih ettim.
    ağladım hem de çok. yasin' imin canım kardeşimin ölümü, kişiliğimin oluşumundan tutun, ettiğim dualara kadar derin izler bırakmıştır ruhumda.

    annesinin uzun psikolojik tedavi gördüğünü duydum.
    abisi telefonda ailesinden yasinle ilgili çelişkili cevaplar aldığı için şüphelenmiş ve habersizce geldiği köyde acı gerçekle yüzleşmiş. acısı biraz olsun hafiflemişken köyde rastladım abisine. başımız sağolsun diyebildim. " seni çok severdi kardeşim" dedi. "bende öyle abicim bende" diye karşılık verdim.

    yaz tatilinin bitmesini beklemedim. ailemin yanına döndüm. beni oraya bağlayan ne köyümüzün kıyısı olan göl, ne temiz hava ne de doğaydı. bunu anladım.

    senede 2 kez köyde kalan birkaç arkadaş ve akrabalarıma kısa ziyaretler gerçekleştiriyorum artık. hepsi bu.

    birkaç ay sonra bayram münasebetiyle köye gittim. bir arkadaşımı yanıma alıp beni yasin' in mezarına götürmesini istedim.
    kulakları tırmalayan böcek sesi. yasin, mezarlığın diğer ucunda. mezarının başına geldim. mermer bir mezar ve üzerinde şunlar yazılıydı.

    " gençlik ateşi başımda
    soldum 16 yaşımda
    mezarımın başında
    bir "yasin" oku bana"

    aslında herşeyi özetliyordu yasin suresinin son ayeti.

    "fe subhanellezi bi yedihi melekutu kulli şey' in ve ileyhi turceun"

    "o halde herşeyin mülkü ve hükümranlığı elinde bulunan allah' ın şanı ne yücedir. siz de yalnız o' na döndürüleceksiniz."

    allah evlat acısı çekenlere ve geride kalanlara sabır versin...
    84 ...
  38. 94.
  39. tek çocuk olduğumdan dolayı mıdır bilmiyorum ama en yakın arkadaşım içim her zaman kandan ayrı candan öz kardeşim demişimdir, kardeşim çünkü o benim ailem haricinde sırtımı yaslayabileceğim bana yamuk yapmayacağını bildiğim tek insan da odur. her problemimde daima yanımdadır onu kaybetme düşüncesini bile aklıma getirmek istemiyorum kendine böyle yakın gördüğü insanı kaybetmenin acısı katlanılamaz olduğunu şimdididen biliyorum umarım bu acıyı yaşamam yaşayan içinde tek diyebileceğim şey kendinize iyi bakın hayata küsmeyin maalesef olan ile ölene çare yok bi şekilde yaşamaya bakın.
    0 ...
  40. 93.
  41. Beyin problemi olduğu için bu başlığı görünce gözlerim doldu.
    0 ...
  42. 92.
  43. insanı derinden yaralayan bir kayıptır.
    0 ...
  44. 91.
  45. üniversitenin ilk yazıydı, memlekete dönmüştüm. bu zamandan bir hafta sonra çocukluk arkadaşım mehmet'le buluşmak için sözleştik. hem özlemimizi giderecek, hem de birbirimize üniversitemizi, yeni anılarımızı anlatacaktık. öyle de oldu.

    günün sonunda okuduğumuz lisenin yanında bi park vardı oraya geldik. lisedeyken de öğle aralarında buraya gelirdik, mehmet sigara içer ben ise öğle yemeğini fazla kaçırmanın vicdanıyla meyveli sodamı içerdim.

    'ne günlerdi be!' dedim. mehmet hiçbir şey demedi. sigarasını çıkardı bana uzattı. 'bu sefer seni kırmıcam' diyerek aldım sigarayı. 15-20 saniye sessizlik oldu. mehmet konuşmaya başadı..

    'kronik astım vardı bende doğduğum günden 10 yaşına kadar çocukluğum hastaneler de geçti. toza alerji yanında ekstrasıydı. siz çocuklarla mahallede top oynarken ben sizi camdan seyrederdim. annem üzülmeyeyim diye ara sıra içeride top oynamama izin verirdi. okula gidemedim birkaç yıl bu hastalıktan dolayı, yaşıtlarımdan çok geç öğrendim okuma yazmayı. neyse ki o kötü süreci atlattım.

    tam her şey düzeldi derken kabakulak oldum. nolucaktı ki kabakulaktan herkes geçiriyordu. ama benim öyle olmadı milyonda bir görülen yan etkisi vurmuştu bana. 2 ay hastanede yattım. türkiye' de bulunmayan iğneleri babam tüm birikmiş paramızı vererek yurt dışından getirtmek zorunda kaldı. evladı sonuçta. düzeldik çok şükür. hastalıktan birkaç sene sonra öğrendim ki eğer o iğneleri vurulmasaymışım beyin ölümümün bile gerçekleşme ihtimali varmış. zaten o hastane günlerini de yarım yamalak hatırlıyorum, pek kendimde değildim. şaşırmamak lazım.

    bundan bir süre önce dönemin son sınavında bayılmışım, ambulans çağırmışlar hiçbir şey hatırlamıyorum. her neyse önemsemedim başta, sonuçlar çıkınca doktorun annenle babanla konuşmam gerek deyince anladım kefeni hala yırtamadığımı. omiriliğimden itibaren tüm beynime yayılmış tümör. geçmek bilmeyen baş ağrıları, mide bulantıları, sebepsiz el, kol, bacak titremelerinden belliydi. kepoterapi görmem lazımmış. neyse ben istemiyorum kemoterapi görmek ama annemle babam üzülmesin diye kabul ettim. tek evlatlarıyım, umutlular işte. nabıcaksın be abi onlarınki de ana baba yüreği.'

    sigaralarımız bitmişti. donmuştum, göz kapaklarımı bile hareket ettiremiyordum. bu haldeki insana ne denirdi ki. 'korkma iyileşeceksin' gibi klişeler söyleyemezdim. mehmet ikinci sigarasını yaktı ve konuşmaya devam etti..

    'benim durumumda olmanın en iyi yanı ne biliyor musun?' cevap vermemi beklemeden konuşmaya devam etti. 'ölecek olduğun zamanı üç aşağı beş yukarı bilmek. daha duyarlı oluyorsun be, insanları kırmıyorsun, eskiden kırdıklarınla da aranı düzeltiyorsun, hakkın yendiğinde de gülüp geçiyorsun içinden, helal olsun, diyorsun. sevdiklerine tek tek veda ediyorsun. işte eski dostum ben seninle veda etmek için buradayım, hakkını helal et..'

    gözlerim dolmuştu, gücümü topladım. kolumu omuzlarına attım, fısıldar bir şekilde 'helal olsun' dedim.

    mehmet'in durumu da tam böyleydi işte, öleceği günü bilerek yaşamak.

    toprağın bol olsun kardeşim.
    12 ...
  46. 90.
  47. Kokusunun, yüzünün gözünüzün önünden gitmemesidir. Haberini aldığımda kendime gelemedim saatlerce, senin gibi neşeli bir çocuk nasıl olurduda böyle, bukadar kötü birşekilde can verirdi? inkar ettim, inanmak istemedim. Ama zaman biliyosun herşey zaman..Zaman bütün herşeyi sırasıyla yaşatıyor, şoku atlattıktan sonra o güzel gülüşün, sohbetlerin geldi aklıma canım çok yandı çok. Şimdi babamin mezarına komşu oldun. Sohbetlerimiz tek taraflı artik, ben sigarami yakiyorum sana anlatiyorum, sen sadece beni dinliyorsun. Ömür boyu aklımın köşesinde olacak resmin. Rahat uyu.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük