böyle demir parmaklıkların hemen ardına düşmüş bir anahtar gibidir bu olay. çok yakınındadır, burnunun dibindedir, çok istemene rağmen o lanet kolun uzanamaz ve bir türlü ulaşamazsın, bunun imkanı yoktur. saatlerce debelenirsin ama nafile, ağlayarak gidersin ordan sonra. işte bu da aynıdır, tabi "saatler" dediğimiz kavramın yerini "yıllar" alır o ayrı. burnunun dibinde olup da bir türlü sahip olamamak...
kendine karşı cinsten kanka bulursan olacağı budur zaten, ailecek görüşülen çok yakın birisiyse hem de atakule'nin tepesinden kafa üstü atla daha iyi. hayatta, "düşmanımın başına vermesinler" dediğim ender olaylardandır.
son derece normal karşılanması gereken olay. insanın beraber zaman geçirmekten zevk aldığı, onu anlayan, tanıyan, destek olan birine karşı bir şeyler hissetmesi doğaldır.
zaten çok iyi arkadaşlar birbirlerini kıskanır, sahiplenir..
cinsellik boyutu hariç çok da farklı bir ilişki yoktur çok yakın iki arkadaş arasında.
gerçi büyük kısmı hevestir bunların, öyle çok da büyük aşktır yoktur arada. ilişkiye başlanılsa bile kendiliğinden arkadaşlığa dönüşmeye çok müsaittir.
dünyadaki hiçbir varlık içten içe cinsel bir güdü beslemediği bir başka varlığın yanına asla yaklaşmaz.bu güdü sayesinde
yakınlaşılır dostluk ve arkadaşlık adı altında bu güdü bastırılmaya çalışılır.lakin bu bastırma size aşk olarak geri döner ve başınız daha çok ağrır.
" üç açılı diş fırçasını bulan isveçli bilim adamları söylüyor abi "
Düşman başına denilen olaydır. Genelde erkeklerde olur ve sonuç negatif olur. iş arap saçına döner. Çünkü dostunu kaybetmek istememektedir. Ama erkeğin halide ortadadır. Kız uzaklaşmak zorunda kalır ve erkeğin içinde büyük bir kızgınlık, kırgınlık ve pişmanlık olur... Ve gün gelir kız yıllık yazıp verir erkeğe... Erkek şoktadır ve ne yazacağını bilemez... Şu an bu noktadayım...
Yaşandığında çok ağır izler bırakan durum. Yatılı okul vari kapalı mekanlarda yaşanaları daha beterdir, çünkü her sene bir aradasınızdır bu da doğal bir tepkime yaratarak sizin daimi olarak ona bağlanmanıza neden olur. Bu gibi durumlarda ortamdan kaçarak uzaklaşmak en iyi çözümdür. Alternatif çözüm olarak açılmak da vardır fakat genelde çok risklidir %90 oranında kişiyi kaybetminize neden olur.
liseki kız-erkek ilişkilerinde genel olarak vuku bulan, banal ötesi durumdur.
şimdi bu liseli veletler duygusal olarak daha tam olgunluğa ulaşamadıkları ve kişilikleri daha yerine oturmadığı için böyle durumların içine düşmeleri normaldir. şimdi liseliler hemen savunmaya geçmesinler, kötü bir şey demedik, normal olanı yani olması gerekeni söyledik.
abazanlıkda vardır işin içerisinde biraz.
ayrıca o kadar büyütecek bir olay da değildir. olur böle şeyler.
Sonunun güç, başlamasının en olası olduğu aşktır. Çünkü aşk başlamışsa dostluk bitecektir. Güç bir netice ortaya çıkar. Sonra bir bakmışsın o arkadaş; ya senin herşeyin, ya da hiç bir şeyin oluvermiş.
riske girip açılmalıdır. zira o da size karşı güzel şeyler hissediyorsa hiç bir zaman bilmiyor olmaktan iyidir. hissetmiyorsa bile onu kaybetmek sorun olmaz, çünkü her arkadaş bir potansiyel en yakın arkadaştır.
büyük ihtimalle aradaki arkadaşlığın da son bulmasıyla sonuçlanan, güzel bir aşka dönüştürülmesi genelde pek başarılamayan durum. çünkü sevgiliyken herşey çok daha farklı olmaktadır...
kazanılacak olan sevgilinin yanı sıra kaybedilecek dostluğun göz önünde bulundurulması ve olay mahalini terketme ile sounçlanması gereken eylem. sonuçta mutlaka o işin kokusu** çıkacak, o cicim günleri geçecek geriye sadece pişmanlık kalacaktır.
ayrıca bir (bkz: kavak yelleri) klasiğidir.
en yakın arkadaşınızın sevgilisi yokken herşey güllük gülistanlıktır. zaten hep beraber vakit geçirirsiniz. herşeyi paylaşırsınız. birbirinizin içini bilirsiniz. bu noktaya gelmek için çok emek verilmiştir belki. belki bazen aklınızdan geçer, saçını okşayabilseydim, elini tutabilseydim diye. belki rüyalarınıza girer. ama katlanırsınız. onu kaybetme korkusu yüzünden katlanırsınız bu şekilde devam etmeye ve mutlusunuzdur da aslında. sonra biri çıkar ortaya. sizin içinizin titrediği insanı hiç emek vermeden elde eder. işte o zaman yediremezsiniz. o zaman sevgili olmadıgınız size batmaya başlar. işte o zaman onun sadece elini tutmayı hayal etmek bile sizin içinizi titretirken sonradan gelen için sıradanlaşması size koymaya başlar. sonra kim onu hakediyo diye düşünmeye başlarsınız. işin içinden çıkamazsınız.uykular kaçar, kalp ritmi bozulur. çok kötüdür en iyi arkadaşına aşık olmak.
boka bastın çekil kenara. aşık olmanın tanımı yaptın da bir de utanmadan en yakın arkadaşa aşık olursun ha. gülerim ben buna be. aşkta yasaklar mı vardı da ben kaçırdım, tamam hatırladım, yüz yıl uyuyan güzeli okurken kendimi prenses sanıp üç gün uyumuştum o dönemde aşkın kanunu yeniden yazılmış. en doğal hakkındır oysa ki, zaten işin doğası da bu, fizyolojik olarak sürekli birliktesindir, omzuna kafatasını dayayıp ağladın sen. e bunu da yapınca ruhsal bir birliktelik de oldu. neden suçlarsın ki kendini. taciz edip, sevgisilinden ayırmaya kalkarsan ahlaksız derim bak görüşmem bir daha. o ayrı. edilgenken ne halt hissedersen hisset etken olma. yani istersen ol sen bilirsin de ki suçsuzum sana aşık oldum. dürüst ol en yakın arkadaşın o senin. sen beni o gözle mi görüyorsun derse de, soru değil bu duymamazlıktan gel, şımardı. sakın sakın taciz edip, sevgilisinden ayırma ama, ahlaksız derim görüşmem bir daha.
bir telefonla herşeyin söylenmesinin ardından nasıl davranacağınızı bilemediğiniz durumdur. cevap arkadaşın olarak her zaman yanındayım olsa da hiçbir zaman eskisi gibi olunamayacağını her iki tarafta bilir. bu telefon konuşmasının sonu seni kaybetmek olmasın, sen benim sırdaşımsın, dostumsun dense de eskisi gibi olamayacaktır işte. sizin her sözünüze kırılan biri ile karşı karşıya kalacaksınızdır bundan sonra ve bir yerde çıtırdayacaktır bu dostluk siz istemesenizde. *
