Ben hayat yumağını
sustum sabırla ördüm.
Oysa kısa ömrümde ben ne insanlar gördüm.
Gördüm ahlar çekeni,
gördüm boyun bükeni,
bir yandan da heryeri cennet sayanlar gordum
isyanlarım tarifsiz
acılarım sahipsiz
şerefini şerefsiz.
Şöyle yazılmıştı aşk üzerine
Yangın halinde yasak çıkış kapısı
Gökyüzüne de şunlar yazılmıstı
Yanılıyorsunuz buradan gidilmez
Ve geceye de şunlar yazılmıştı.
Gecenin üzerine hiçbir şey yazılmamıştı.
Bütün güzel kadınlar zannettiler ki,
Aşk üzerine yazdığım her şiir
Kendileri için yazılmıştır.
Bense daima üzüntüsünü çektim
Onları iş olsun diye yazdığımı bilmenin.
Derdimi ne yapsam, gidip kime anlatsam.
Döksem içimi denizlere, mavi sulara ağlasam..
Akıp gider mi dertlerim, düşerler mi yakamdan?
Yoksa taşırıp denizleri, boğulurmuyum suyunda?
dünyayı bir salyangozun izlerinde dolaşsam,
elimde parlak bir harita
hiçbir atlasta henüz yer almamış.
ardımsıra yollara hayalimin kırıklarını bıraksam
yeter mi bu izler beni kendime getirmeye acaba?
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Yüzme bilmeden,
Daha deniz görmeden,
Hiç güneşte yanmadan..
Şimdi ölmek istemem bir kalbi sarmadan
Aşkı tatmadan daha,
Onla sarhoş olmadan,
Hiç sevişmeden daha,
Şimdi ölmek istemem daha hiç gülmeden
Çoban yıldızı
Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyân,
Güller gibi... sonsuz iri güller,
Güller ki kamıştan daha nâlân,
Gün doğdu yazık arkalarında!
Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrârını ömrün eder i'lân,
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Alemlerimizden sefer eyler?..
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Bir sırma kemerdir suya baksam,
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam!