hiç bir şey. umutsuzluğa kapıldığımda genellikle düşünme prosesini rafa kaldırırım. zira pozitif bir şey bile düşünmeye çalışsanız, bunu negatif bir şeyi bastırmak için kullandığınızın bilincindesinizdir. düşünmeyin. zor bir şey değil.
çocuk yatıştırır gibi "şimdi sakin ol... sakin ol delikanlı halledeceğiz. lakin başarılı olmak için en azından sakin görünmeye çalış. hislerini gizle nefesini düzenle." der. durumu incelemeye çalışırım. en iyi ve ne kötü ihtimal nedir? bu konuda ne yapabilirim? kendime (ve varsa) başkasına yardımcı olmak için ne yapabilirim? bunlara odaklanmaya çalışırım.
ve eğer durum cidden vahimse beni mutlu edenleri düşünürüm.
Alıp başımı gitmek, gidebildiğim yere kadar, kimseyi aramadan, sormadan, kendi kendime ve gerçek bir özgürlüğün varlığını hissederek. Paris'te bir kafede sokaktan geçenleri izlemek, sıcacık kahvemi yudumlarken. Yazmak, okumak. Yeni insanlar tanımak, şöyle en dertsizinden, en yaşamayı bileninden, yaşamaya her maddi şeyden daha çok değer vereninden, kimsenin ne yapacağını söylemesine ya da yapabileceklerinin sınırını çizmesine müsaade etmeyeninden. Şunu yapamam bunu yapamamları bi kenara koyup, yapabileceklerinin gücünün farkında olanından. Sevmeyi, gezmeyi, yemeyi, içmeyi, gitmeyi, kalmayı herşeyi layıkıyla yapanından. Bir kahveyi bile büyük aşkla içeninden, sevdiği şeyi abartanından. Yok değil mi böylesi? Varsa dünyanın neresinde aramalı bilmiyorum, bu yüzden dünyayı gezmeye nihayet başlıyorum. Şimdi en umutsuz anımın bittiği yerden başlıyorum.