Sözüm meclisten dışarı ama sorsanız on kisiden sekizi nietzsche der bizim ülkemizde.
ismen en popüler olanı, fikren hemen hiç anlaşılmamış, üzerinde kafa yorulmamış olanıdır aynı zamanda.
Ülke öyle bir ülke ki, iki üç aforizmayla filozofları tanıyor, buna göre seviyor ve sevemiyor.
Tanıdığım ve dinledigim bir kaç genç, orta yaş kadın oldu.
Bu kadınlar schopenhauer ve nice'yi daha henüz ergenken okuduklarını söylemişlerdi.
Ve onlardan duydugum ilk şey, bu filozofların hastalıklı, azılı birer kadın düşmanı olduğuydu. (Toplumumuzda hayli yaygın olan algılama, anlamlandırma, değerlendirme kusuru)
çoktan geride bıraktık onları der gibi bir tavır takınıyorlardı. (Şimdiyse daha ciddi meselelerimiz var.) istifade ettiğimiz konularda oldu diye ekliyorlardı tabi.
Çoģu erken yaşta okuduklarını iddia ediyor, ki bu altyapısızlık nedeniyle mümkün deģil.
ahlakın soy kütüğü gibi zorlu bir eseri okumadan, iyinin ve kötünün ötesinde'yi, insanca pek insanca'yı okumadan niçe'nin eserlerini okudum ve anladım diyebilmek hadsizlik bence. Bu eserler cocuk yaşta veya hangi yaş olursa olsun altyapısız okunabilecek işler değil.
Mesela zerdüşt'ü alır güzelce hatta keyifle okursunuz belki, ama okuduğunuzu sanırsınız.
Cinsel aşkın metafiziģi üzerinden schopenhauer'i kurcalamış olmak da okuyucunun kaderi gibi bir şey bizim ülkede.
Bu adamların en popüler olmuş en cok satın alınmış eserleri zaten belli. Ve Tanımlar da bu eserler üzerinden yapılıyor...
Yani Neyle? eksik anlayışla, yanlış yargılarla.
Felsefenin konusu olan en temel en basit konuları sorduğunuzda, karsınızdaki kişi bu sefer de felsefeyle 'o derece' ilgili olmadığını (yani hiç) söylüyor.
Neylersiniz ki çok tuhaf bir ülkede yaşıyoruz. Herkes her şeyi biliyor, damgalıyabiliyor, tanıyor, anlayabiliyor.
Üzücü olansa anladığından şüphe etmiyor. Mutlaka anlıyor, her türlü eksikliğe ve bilgisizliğine karşın.
O sebeple bu en sevilen filozof sorusunu bizim gibi ülkelerde sormak anlamsız.