herhalde akademik ortamlarda birkaç yıl dirsek çürütüp de "risk nedir?" efsanesi kulağına bir şekilde çalınmamış olan yoktur aramızda. ama duymayan arkadaşlar varsa diye bir özet geçerek tekrar edelim efsaneyi:
rivayet olunur ki bir üniversitenin felsefe bölümünde dingil hocanın biri deli gibi sınava hazırlanıp gelmiş öğrencilerine sınavda tek bir soru sorar: risk nedir?
öğrenciler başlarlar en iyi şekilde riski tanımlamak için beyin kaslarını kasıp gevşetmeye... yazarlar da yazarlar... 2. hatta 3. kağıdı isteyenler olur aralarında. ancak içlerinden piçin biri kağıda sadece "budur" yazarak hocaya verir. ve tabi ki sınavlar okunduğunda bir tek o 100 almıştır. diğerleri 0 alır.
meali: çocuk kağıda hiçbir bok yazamayarak çok büyük bir risk almıştır, aha da risk buymuş!
peki bu risk mi amına koyiyim! herhangi bir hayati tehlike, darp tehlikesi, okuldan atılma tehlikesi içeriyor mu cevap? hayır içermiyor! demek ki tam olarak risk alınmamış. sen soruyu gördüğün an el kaldırıp, söz isteyip hocanın annesinin fuck buddylerinden, babasının amatör seks kasedinden, nenesinin cinsel yönden ne kadar gevşek mizaçlı olduğundan bahsedeceksin ki ben o zaman göreceğim senin aldığın riskin gerçekten risk olduğunu... öteki türlü ne var amına koyiyim kağıda "budur" yazmaya! nesi riskmiş bunun? ben birçok sınavda boş kağıt verip büyük risk alıyorum o zaman amına yandığımın yerinde ona bakılırsa! hem de sınav kağıdındaki sorulardan hiçbirisi "risk nedir?" olmamasına rağmen yiyorum bu boku. ne oluyor? kalıyorum. bütte geçiyorum. dersten kalmak öyle aman aman bir riskmiş gibi sunulmuş, yalan amına koyiyim, sonu kadar kolpa. olmadı seneye geçersin, asıl risk saydığım şeylerdir. ya da kağıda nahhh! resmi çizmektir, hiç olmazsa http://www.nolur.com'a link verirsin kağıttan... risk bunlardır. boş kağıt veren çocuğun yaptığı çakallıktır sadece...
öte yandan o efsanede sadece bir çocuk boş kağıt verip 100 almadı. 100 alan bir kişi daha vardı. yakiynen tanıyorum kendisini. ama aldığı bu yüzü hiç hak etmeden aldı pezemenk! çocuğun adı rıfat. bu salak hiç çalışmadı. herkes deli sikmiş gibi çalışırken ağustos böceği misali yattı durdu. derken sınav günü geldi çattı. sınavdan bir gün önceki akşam son bir gayret etti lakin uyku bastırdı. telefonun alarmını 5'e kurup "sabah dinç kafayla çalışırım" diye düşünerek yattı. tabi ki uyanamadı. okula zar zor yetişti. salak, ümitsiz bir şekilde amfiye gitti oturdu. sınavı bekliyor. sağında solunda oturan inekleri de "beyler kağıdınızı açık tutun, fısıldaşın yoksa sıfır alcam haa, yarraa yedik hiç çalışamadım" diye uyardı.
hoca kağıtları dağıttı. tek soru, risk nedir?
rıfat: lan selman az kenara kay lan hiçbir şey göremiyorum abi, kağıdığını kenara kaydır olmadı.
selman: abi ben de yazamadım çok. sallıyorum tamamen. acayip ters köşe yaptı sayko.
"hay sikeyim ya insan gibi 5 soru işlediği yerlerden sorsa en azından kopyayla mopyayla 40 alır, finalden 65 çatlatıp geçerdik amına koyiyim ya" diye hocaya inceden sitem etti rıfat. fakat n'aptı n'eettiyse kimseden ne kopya çekebildi ne de birinin kağıdını görebildi. ilk 15 dakika geçince hiçbir şey yazamadan boş kağıt verip sıfır alma beklentisi içinde morali bozuk bir şekilde evin yolunu tuttu.
fakat sonuçlar açıklandığında iki kişi 100 almıştı. rıfat kendi adını listede okuduğunda inanamadı. işin aslını hoca söyleyince anladı tabi. hoca bizim malı bilerek boş kağıt verdi sanıp rıfat'a da 100 vermişti. rıfat risk misk almadan sınavdan 100 almış oldu böylece...
bu konuyla alakalı benim de başımdan geçen bir olayı anlatıp bitireyim. lise 2'de miyiz neyiz, o günlerde herkesin oğlu fen lisesini en azından bir anadolu lisesini falan kazanıp ebeveynlerinin göğsünü kabartırken ben düz, dümdüz bir lisede okuyarak velilerimin göğsünü kabartmak şöyle dursun meme kanseri yapmıştım baba mı bile elde ettiğim başarısız sınav sonuçlarıyla. işte bu dümdüz liseye yeni mezun bir türk dili edebiyatı öğretmeni atandı. adam dedi ki bir gün "çocuklar yarın sizi quiz yapıcam." amına koyiyim sen bari yapma be herif, türk dili ve edebiyatı hocasısın hala "quiz" falan diyosun. neyse eyvallah dedik, ertesi gün sınıfa geldi bu, yeni mezun ya duymuş üniversite ortamında "risk nedir" muhabbetini "çocuklar herkes bir kağıt çıkarsın, sorunuz şu: risk nedir? hemen soruyu yazıp başlayın!" dedi. benim de abim üniversitede okuyor o zaman, gelip anlattıydı bana bu efsaneyi. olayı bilmenin mutluluğunu yaşarken bir yandan kağıdımı çıkardım ve şöyle yazdım:
"budur..."
sonra anlam veremediğim bir güç beni yazmaya itti ve şunları da ekledim kağıda:
"kudur, kudur,
kudur, kudur...
mari ye kafanı,
mari ye beynini,
mari ye kendini,
budur, budur...
deli misin de nesin sen?
a be deli misin nesin sen?
allahını sevsin!
allahını sevsin
mari ye kafanı,
mari ye beynini,
mari ye kendini,
budur, budur...
kudur, kudur,
kudur, kudur...
mari ye kafanı,
mari ye beynini,
mari ye kendini,
kudur, kudur...
deli misin nesin sen?
deli misin nesin sen?
ablanı da istetecem!
ablanı da istetecem!
budur, budur
budur, budur..."
sözler nasıl aklımda kaldı, nerden aklıma geldiyse o an bir çırpıda kağıda döküverdim roman havasını. hoca kağıtları topladı. ertesi gün okumuş. kimse boş kağıt vermemiş. yalnız bana "sana risk al dedik, sen tutup öldürmüşsün" deyip taşşak geçti. "evelallah hocam" dedim ben de karşılık olarak...