kitap alirken yazarini tanimiyorsak ve kitap hakkinda bir fikrimiz de yoksa ya arka kapagini okuruz ya da ilk sayfasina soyle bir goz gezdiririz. iste bu ilk cumleler kitap hakkina fikrimizin olusmasina sebep olabilir ve dolayisiyla etkileyici girisler o kitabi almamizi saglar. iste bir ilk cumle:
--spoiler--
"ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikâyet ve beyan etmişlerdir ki kun-ı kâinattan 7079 yıl, isa mesih'ten 1681 ve hicretten dahi 1092 yıl sonra, adına konstantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı."
--spoiler--
--spoiler--
gelmiştim, dumansız olmazmış görüntülülüğünden birbirlerini göremeyen, hayatta dış kapının mandalı olabilenlerin oturduğu çay evlerini, vurulurken suretine hayreti yapışmış, ellerine bir çığlık yerleşmiş ağaçların bekçilik ettiği, sanatta kübist, hayatta karşılıksız, yardım kampanyası kargaşasında toplanmış kadınlar, çocuklar gibi paralel kenarlı gecekonduları, uzantılarını yemeye koyulmuş tırnakları sarıyla, dişleri inci tanesi çiftin, uçurtma bayramı izlermişçesine göğe bakarak oturduğu, onların değil küskünlüklerinin yükünü taşıyan sonbahar bankını, yatak örtülerinde indirim yapan, tek başınaları pek takmayan tuhafiyeleri, çekiç sesleriyle melodramlarına müzik icra eden bakırcıların yerleşkisi olan bakırcılar çarşısını, birbirinden farklı iki minareye sahip yeni camiiyi, bir şeyleri yeniledikçe kendileri eskiyen inşaat ustalarının iskelelerini, altında iki büklüm olduğu yükten değil de parasızlıktan ezilen kabzımalları, sonbaharlaşmış parkta, "çekirdek yemek yasaktır" tabelasının önüne çömelmiş, çekirdek çitleyen işsiz güçsüzleri, çiftleşmek için alelacele bir yerlere koşturan, birbirine sıcaklıklarını aşılayan sevgilileri, artık beklentizedelere umut aşılayamayan seyyar milli piyangocuları, duvarlara çizdikleri kalede japon kalesi oynamaya çalışan -güya- çağdaş çocukları, terkedilmiş buruk pasajları, kepenkleri bir daha açılmamak üzere kapatılmış çarşıları, artık akmayan musluklarından çok kendini yapan taş ustalarına üzülen, akşam güneşlerinde ısınan yaşlılar gibi sırtını eski bir konağa dayamış, yarısı da yapıldığı yokuşun yenilenen yoluna kurban gitmiş o eski çeşmeyi, asıldıkları yerde rüzgarda sallanan, yanlarından geçenleri parçalara ayıran, birbirlerine birbirlerini göstermekten hoşlanan aynaların oynaştığı aynacılar çarşısını, en çok yerleşiklik isteyen, yarabandı, yapma çiçek, pilli oyuncaklar, yap bozlar satmaya çalışan ama pek de başarılı olamayan seyyar satıcıları, artık kimsenin dinlemediği, kendini bile kandırmaktan vazgeçmiş, o sanatçının, palyaçoyu andıran fotoğraflı afişlerini, geçmişte kalmış bir yaşamda fütüristik kandırmacalarla dolaşan, tek işleri yılan oynatmak olan üçkağıtçıların tezgahlarını, vakt - i zamanında dokunulmaya kıyılamazken, şimdilerde hayattan artanların arasında sayılan sedefleri dökülmüş aynaları, solgun, sararmış fotoğrafları, artık iğneleri bulunmayan plakçalarları, kapaklarından istemeden ayrılmış aluminyum tencereleri, üstüplerini, tahtadan bavulları iki mandala değişmeye meyilli edalarıyla geç(in)en çerçicileri, mevsimin rengine uygun gezinen kedileri, kağıt mendillerden tiksinen, sattıkları sakızların da çoğunu çiğneyen, sokaklardan geçinen o tenlerinin rengi bebekliklerinde saklı kalmış çocuk satıcıları, mevsimin ilk yalnızlığını yakaladığını zanneden, değerli mi değersiz mi ayırd edemeyen, onu atmaya da kıyamamış, sıkılmasın diye gezmeye çıkarmış gibi amaçsızca gezinen yalnızları, yani daha çok insanları ve onların yaptıkları mekanları, içimden geçişen dışarıları geçip de gelmiştim.
--spoiler--
"Eğer bu kitabı okumaya niyetliyseniz vazgeçin. Kendinizi kurtarın. Televizyonda mutlaka daha iyi bir şeyler vardır. Burada anlattığım şeyler önce sizi kızdıracak. Sonra her şey daha da kötü olacak."
(bkz: tıkanma)
Yukarıda adı geçenler dışında kitapta
sözü edilen bütün kişi ve
kuruluşlar tamamen uydurmadır.
- ne var ki içlerinden bazıları bunun
farkında değildir.
--spoiler--
"...babam cennette varolan binlerce güzellikten bahsederdi. hepsi inanmam içindi tanrı'ya. hurilerden, altından ırmaklardan, sonsuz nimetlerden bahsederdi. cehennem şantaj yaptığı da olurdu. ben ise küçücük bir çocuk olduğum için inen göz kapaklarımı tek bir soru cümlesi ile açmaya çalışırdım:
"baba" derdim, "cennette uyku var mı?"
sureleri ayetlere ayırırdı. her zaman inançlı olmuştur babam. tanrı'ya, insanlara ve bana.
bir türlü bir gram uykuya hasret küçük oğluna uyku bulamadığında ümitsizce cevap verirdi:
"oğlum" deyip, saçlarımı okşadıktan sonra eklerdi:
"cennette uyku yok."
işte böyle bir gece vazgeçtim tanrı'dan ve o'nun olan her şeyden. cennetinden, cehenneminden. enb güzel mekanında dahi benim için hiçbir güzellik yoktu."
sustuğunda dostum, göz göze geldik. vazgeçişlerinin kılıfları, ümitsizliklerinin heykelleri. gözlerinden geçen hayalleri. ve biz.
o kadar yorulduk ki bu oyunu oynamaktan. ve, o kadar sıkıldık ki birbirimiziden. ama bir gün..."
--spoiler--
TYLER bana garson olarak bir iş buluyor, sonra Tyler ağzıma bir silah sokuyor ve ebedi hayata ilk adım olarak ölmen gerekiyor diyor. Aslında uzun bir süredir Tyler ve ben birbirimizin en iyi dostuyduk. insanlar hep sorar, Tyler Durden hakkında bir şeyler biliyor muydum?
"yağmurlu, gri ve olabildiğince kasvetli bir pazar günü, yabancı bir ülkenin yalnız bir şehrinde evde tek başıma oturur, geçmişimi, bugünümü ve geleceğimi düşünürken... birden bütün geçmişimin, yaptıklarımın, söylediklerimin ve istediğimi sandığım şeylerin, kendimin.. bütünüyle bir kandırmacadan ibaret olduğunu fark edip herşeyi bütün basitliğiyle yeniden, en baştan kurmam gerektiğini anladım..."
oscar wilde'ın dorian gray'in portresi adlı kitabında birini görebileceğimiz, kitapların okunan ilk bölümlerinin en iyi olanlarını ifade etmeye yarayan söz öbeği.*
oscar wilde kitabının başlangıcında sanatın insanın içindeki şeyleri ortaya çıkardığını söylemiştir. buna dayanarak sanat eserleri kötü veya iyi olamaz, kötülük veya iyilik insanın kendisinden gelir.
oscar wilde böylece içinde yaşadığı ingiltere royal societysinde kitabının sosyete kurallarına uymadığı için kötü, aptalca veya ahlak dışı olarak nitelemesini engellemiştir. kitabı okursanız da anlaşılır zaten, çok zeki bir adammış.
"... kapıyı remzi açtı. remzi avurtları içine çökmüş, gözünde, hani siz de bilirsiniz ya, yalnızca çocuklara özgü olan o meraklı bakışların zerresi bulunmayan embesil yaradılışlı bir çocuktu. zaten çocukları sevmeyen ben, geçen bayram, bayramın dördüncü günü olmasına karşın hala siyah çizgili gri takım elbisesini giyip bizden şeker istemeye geldiğinden beri remzi'den tiksiniyordum. yalandan bi başını okşayıp içeri, babası menderes abi'nin yanına gittim. menderes abi oğlundan yana çok dertliydi. remzi'ye karşı hırpalayıcı bir davranış sergileyerek oğlunun derslerinin çok kötü olduğunu, mümkünse ona yardımcı olmamı istedi. ve karşılığında reddedilemeyecek bir meblağ sundu. meblağı duyunca birden remzi'ye karşı büyük bir sempati besledim ben. hatta öyle sempati besledim ki remzi gibi pırlanta bir çocuğa sert çıkışlar yapan babası gözümden bir anda düştü. ama sonra meblağı ödeyen şahsın remzi değil de babası menderes abi olduğunu idrak edince her ikisine karşı nötr bir tutum sergiledim...."