"Bütün pencerelerde bekleyen benim,
ve
ve
o çalmayan bütün telefonlarda
aylardır konuşan da.
Kabul.
Bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım.
Adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
sesini duysam, susacağım.
Yel esiyor ama
değirmen dönmüyor.
Kuraklık bu,
adın ekmeğe dönüşmüyor."
kuzeyden indim bu güney daglarinin memleketine ikindiüzeri.
yanimda genç, ak bir kadin vardi,
yüzüne mavi bir tanyeri gibi çekilmis olan gözleri,
dümdüz saman sarisi saçlariyla...
kuzeyden indim bu güney daglarinin memleketine ikindiüzeri.
bu daglar,
insanlarin, ineklerin kamyonlarin arasinda yasiyorlardi,
sögütler, elmalar, meseler ve çam agaçlariyla
ve artik
yanimdaki ak kadinin saman sarisi saçlariyla,
kaplanlar ve alabaliklarla beraber.
bu daglar,
karliydilar,günesliydiler,kirmizi ve koyu yesildiler.
bu daglar
okul defterlerinin arasinda yasiyorlardi,
sanatoryumlarin ve devlet magazalarinin içinde,
kivrim kivrim asfalt yollarla tahta köprülerin arasinda.
bu daglar,
vurulmus yaban keçilerinin yarasinda,
ve göllerin dibinde yasiyorlardi
ve artik
bir kadin vardi,
yüzüne mavi bir tanyeri gibi çekilmis gözleriyle ak bir kadin
ve artik
biliyorum
yalniz bu mavi tanyeri kalacak aklinda bu güney daglarinin.
Eğer yeniden başlayabilsem yaşama,
ilkinden daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum ilkinde olmadığım kadar.
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla,
Daha çok riske girerdim.
Yolculuk ederdim daha fazla
Daha çok gün doğumu izler, daha çok dağa tırmanır,
Daha çok nehirde yüzerdim,
Görmediğim birçok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az fasulye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Elbette mutlu anlarım oldu ama...
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız ama yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem.
Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar.
Siz de "anı" yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilsem eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim, ilkbaharda ayakkabılarımı fırlatır atardım.
Sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla,
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır, çocuklarla oynardım.
Bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 95'indeyim.
Ve biliyorum,
Ölüyorum...
acı cekmek ozgurlukse
ozgurduk ikimiz de
o yuvasiz calikusu
bense kafeste kanarya
o dolasmis daldan dala
savurmus yuregini
ben bolmusum yuregimi
baskaldiran dizelere
kavusmak ozgurlukse
ozgurduk ikimiz de
elleri ciglik ciglik
yanyana iki dunya
ikimiz iki dagdan
iki hircin su gibi
akip gelmistik
bulusmustuk bir kavsakta
unutmustuk ayriligi
yok saymistik ozlemeyi
sarkimiza dalmistik
mutluluk mavi cocuk
oynardı bahcemizde
aramakmis oysa sevmek
ozlemekmis oysa sevmek
bulup bulup yitirmekmis
dussel bir oyuncagi
yalanmis hepsi yalan
sevmek diye bir sey vardı
sevmek diye bir sey yokmus
acilardan artakalan
iste o bakislarmis
bugu diye gozlerimde
gun batimi bulutlarmis
yalanmis hepsi yalan
savrulup gitmek varmis
ayrı yorungelerde...
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframizı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi baştan.
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
insan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
Eğer, yeniden başlayabilseydim
yaşamaya, ikincisinde, daha çok hata
yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz,
sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde
olmadığım kadar, Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım. Temizlik sorun bile olmazdı
asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere
giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve
daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve
verimli kılan insanlardandım
ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer,
yalnız mutlu anlarım olurdu. Farkında mısınız bilmem.
Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı
yaşayın.
Hiçbir yere yanında
termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer,
hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar
yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder,
güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85 indeyim ve
biliyorum.
ÖLÜYORUM...
Jorge Luis Borges
gonlumle basbasa dusundum demin; artik bir sihirsiz nefes gibisin.
simdi taa icinde bombos kalbimin akisleri sonen bir ses gibisin.
maziye karisip sevda yeminim, bir anda unuttum seni,eminim.
kalbimde kalbine yok bile kinim bence artik sende herkes gibisin..
Seni öylesine düşündüm ki,
Öylesine, yaşama’dan önce.
Senden başka bir şey yok sanki.
Ama nasıl da varsın derim sana,
Düşüncelerimce.
Seni öylesine, buldum ki,
Öylesine, kendimden fazla.
Yalnız sensin gölgesiz,
Ayrılmamacasına, yanımda..
Akların arasında karan,
Karaların ortasında akınla.
Öylesine istedim ki seni,
Senden önce..
Öylesine, her şeyin içinde,
Öylesine dışında,
Gün, gece.
Seni öylesine yaşadım ki,
inan..
Artık nereye baktığım belli değil,
Ne yaptığım belli değil,
Vardığım sonrasızlıktan.
Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
En güzel dünyaları
yaktık ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı :
bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp
gözyaşlarımız gittiler
ve bundan dolayı
biz unuttuk bağışlamayı...
Varılacak yere
kan içinde varılacaktır.
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp
koparılacaktır.
1941, Sonbahar...-Nazım Hikmet.
" - Allaha dayanmak mı ? Asırlarca dayandık !
Düştükse bu husrana , onun narına yandık !
Yetmez mi çocukluktaki efsaneye hürmet ?
Hala mı reşid olmadı , hala mı bu ümmet ?
Dersen ki : ufuklarda bir aydınlık uyansın ;
Maziye ateş vermeli , baştan başa yansın !
Şaşkınlık olur köhne telakkileri ihya ;
Şeyda-yı terakki , koşuyor baksana dünya .
Elverdi masal dinlediğim bunca zamandır ;
Ben kanmıyorum , git de sen aptalları kandır ! "
- Allah'a değil taptığın evhama dayandın ;
Yandınsa eğer , hakk-ı sarihindi ki yandın .
Mefluc ederek azmini bir felc-i iradi ,
Yattın kötürümler gibi , yattın mütemadi !
Madem ki didinmez , edemez , uğraşamazsın ;
iksir-i beka* içsen , emin ol yaşamazsın .
Mevcud ise bir hakk-ı hayat ortada şayet ,
Mutlak değil elbette , vazifeyle mukayyet .
Takyid-i ilahi ki : bila-kayd ona münkaad .
Kalbinde cihanlar daraban eyleyen eb'ad .
La-kayd olamazdın , biraz insafın olaydı ,
Duydukça bütün sine-i hilkatten o kaydı .
" Allah'a dayandım " diye sen çıkma yataktan ...
Mana-yı tevekkül bu mudur ? Hey gidi nadan !
Ecdadını zannetme asırlarca uyurdu ;
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu ?
Üç kıtada , yer yer , kanayan izleri şahid :
Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücahid .
Alemde " tevekkül " demek olsaydı " atalet "
Miras-ı diyanetle yaşar mıydı bu millet ?
Çoktan kürenin meş'al-i tevhidi sönerdi ;
Kur'an duramaz , nezd-i ilahiye dönerdi .
" Dünya koşuyor " söz mü ? Beraber koşacaktın ;
Heyhat , bütün azmi sen arkanda bıraktın !
Madem ki uyandın o medid uykularından ,
Bir parçacık olsun , hadi , hiç yoksa , kımıldan .
Ensendekiler " leş " diye çiğner seni sonra ;
Ba's*in de kalır ta gelecek nefha-i Sura !*
Çiğner ya , tabi , ne düşünsün de bıraksın ?
Bir parça kımıldan diyorum , mahvolacaksın !
Dünya koşuyorken yolun üstünde yatılmaz ;
Davranmayacak kimse bu meydana atılmaz .
Müstakbeli bul , sen de koşanlarla bir ol da ;
Maziyi , fakat , yıkmaya kalkışma bu yolda .
Ahlafa döner , korkarım , eslafa hücumu :
Mazisi yıkık milletin atisi olur mu ?
Ey yolcu uyan ! Yoksa çıkarsın ki sabaha :
Bir kupkuru çöl var , ne ışık var , ne de vaha !
Yorulduğun zaman söyle,
Susalım, hiç konuşmayalım istersen.
Sussak da, hiç konuşmasak da, sözlerin senin
Açık denizler gibidir zaten elimde,
Her zaman ama her zaman bir kıyıyı sezdiren.
Hatırlıyorum da kelimelerini bir bir:
Şairlerin flaşları kalpleridir,
Dışarıya da parlamalı biraz.
Kaldı ki ben içimde gezinmekten yoruldum.
Sensin, iyi anlarsın beni,
Gözlerine başka türlü bakıyorum.
The video could not be loaded, either because the server or network failed or because the format is not supported.
Sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım...
Böyle başlardı bütün bildiğimiz mektuplar,
Biliyor musun? Bu ikimizin hikayesi,
Şu anda nerdesin, ne yapmaktasın;
Bildiğim yerlerde misin yoksa hiç görmediğim bir evin penceresinde mi,
Sevdiklerin özlemi sardı mı nicedir kalbini,
Pişman mısın başlamadıkların için, iç çekiyorsundur şimdi
Düşünüpte yazmadığın yazıpta yollamadığın mektupları saklıyor musun hala,
Kafanda hep aynı cümle biliyorum ne olacak halim,
Ah, biriktirdiğimiz bütün hevesler nasılda hızla tükendiler.
En çok kimi özledin, en çok neyi bekledin?
Şimdi düşlediklerimin neresindesin...
Dedim ya.
Bu ikimizin hikayesi...
ıslandığımız bütün yağmurları, dudak kanatan kalpli sızı aşklarımızı,
Bizi buluşturan kaldırımları,
işte bütün bunları bütün bunları yazıyorum.
Ben unutmadım diye
Hatırlıyor musun sonunu değiştirmediğimiz filmleri
Hayatın gerçeğidir sandığımız kabullenilmiş yenikliği
Bir ağızdan söylediğimiz en kahraman cenkliği,
Büyürken vazgeçtiklerimizi yada vazgeçirttirdikleri şeyleri,
Ne Olacak Halim...
Çabuk mu büyüdük dersin
Biliyorum..
NE Olacak Halim...
Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir.
Neleri bırakmış olacağım birde,
Ne aşkları
Ne başlangıçları
Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi.
Biliyor musun...
Tek sorum var kendimle şimdi
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları
Ki ben Mona Roza bulurum seni
incir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne
Altın bilezikler o kokulu ten
Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller...
(bkz: sezai karakoç)