kuzeyden indim bu güney daglarinin memleketine ikindiüzeri.
yanimda genç, ak bir kadin vardi,
yüzüne mavi bir tanyeri gibi çekilmis olan gözleri,
dümdüz saman sarisi saçlariyla...
kuzeyden indim bu güney daglarinin memleketine ikindiüzeri.
bu daglar,
insanlarin, ineklerin kamyonlarin arasinda yasiyorlardi,
sögütler, elmalar, meseler ve çam agaçlariyla
ve artik
yanimdaki ak kadinin saman sarisi saçlariyla,
kaplanlar ve alabaliklarla beraber.
bu daglar,
karliydilar,günesliydiler,kirmizi ve koyu yesildiler.
bu daglar
okul defterlerinin arasinda yasiyorlardi,
sanatoryumlarin ve devlet magazalarinin içinde,
kivrim kivrim asfalt yollarla tahta köprülerin arasinda.
bu daglar,
vurulmus yaban keçilerinin yarasinda,
ve göllerin dibinde yasiyorlardi
ve artik
bir kadin vardi,
yüzüne mavi bir tanyeri gibi çekilmis gözleriyle ak bir kadin
ve artik
biliyorum
yalniz bu mavi tanyeri kalacak aklinda bu güney daglarinin.
"Bütün pencerelerde bekleyen benim,
ve
ve
o çalmayan bütün telefonlarda
aylardır konuşan da.
Kabul.
Bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım.
Adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
sesini duysam, susacağım.
Yel esiyor ama
değirmen dönmüyor.
Kuraklık bu,
adın ekmeğe dönüşmüyor."
gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım
ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım
bir deniz çıkmazını büyüyorum dişi
binlerce doğumu yaşayarak
bir ucunda kebele
bir ucunda artemisin kırk dokuz memesi
iki yanım balkan
toprağı bilinçliyor tenim
ellerim memelerinde
tepeleri ülkemin
menderes altımda
kıvrım kıvrım
bir o yana bir bu yana
akıyorum koyağı
kendimi
asma yaprağında yeşil dokunuyor beş damar
sağ sağdan
sol soldan
yayıyor yeşili mavi üstüne
geriliyor bir elin parmakları
tepelerde bütün
yüzler bize dönük
binlerce binlerce binlerce
güller doğuyor.
Siz ne zaman sevdiyseniz çaresizlik vardı
Bir karanlıktı basan içinizi aşkla beraber
Sevince her yeriniz bir humma ateşiyle yanardı
Sonra gözlerinizde yaş, alnınızda ter
Onu severdiniz bilirim ama gidemezdiniz ki
Sizin gibi niceleri sevip gidemediler
işte ümitsiz aşkınızın şahidi
Dişlediğiniz yastıklar, kırdığınız kadehler
Ve sizi o keder güzelleştirdi o keder
O isyan etmeler Tanrı'ya, o içinizdeki kırıklık
O sabahlara dek ağladığınız geceler
Bütün kadınlığınızla aşkın üstündesiniz artık
O içinizdeki fırtınalar da gelir geçer
Siz de bir gün dersiniz - sevmek yalanmış meğer.
en güzel Şiir olmasa da tarafımca çok beğenilip, telefona not edilmiştir. Behcet necatigil'den sevgilerde şiiri.
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı. Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı. Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi. Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.