Kimsesizliğin odanın duvarlarını sardığı bir günün gecesi. Sessizlik o kadar yakışıyor ki bu odaya. Asılan her bir resmin ayrı bir hikayesi usulca konuşmuyor mu ki?Hepsinin ayrı bir hikayesi hepsinin ayrı bir sevdası;onların sevdası en büyük olanıydı yekti. Mezardaki ölü nasıl bir başınaysa onun sevdası da farksızdı.Bir bütündü yüreğinde. Beyninde bir türlü anlam veremediği fakat yüreğinin tek ihtiyacı olan sevdasını kendi bile anlamış değildi.Ya nasıl anlatacaktı onu? Kime haykıracaktı? Söylediklerini anlayacak birileri var mıydı bu topraklarda?
Neden olmasın dı?Kim bilir bu odada asılı olan resimlerin hepsi yaşamıştı onun yüreğindeki fırtınayı, hasreti.Hasreti büyümüştü , evet.Özlemler çoğaldıkça yüreği iyice büyüyor bedeninden taşacak gibi oluyordu.Bu küçük beden nasıl taşıyacaktı seni? Daha ne kadar kanatacaksın beni diyordu belki de?Hadi diyordu onu al içine uyut orda sıcacık ben bakarım ona senin yüreğinde ki sevgi özlem hasret aşk onun her şeyini karşılar diyordu. Yaşatamadığı aşkı yaşat hadi ona diyordu. Herşeyin yüreğinde ne duruyorsun diyordu. Yüreği doluyordu, taşıyordu.
En güzel aşk hikayesi onun ki olmalıydı.Bu beden bunu hak etmiyor muydu? Ediyordu.Kollarında geziniyordu sıcaklığı parmaklarından çıkıp patlayacak gibi oluyordu da yüreği yine de dayanıyor.Sus uyandırma onu pamukların arasında uyuyor diyordu.