biliyorum sen yine parmak uçlarında üşüyorsun.
aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat,ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını
ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta
ve çırılçıplak bi ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda
apansız pencerende gülümsüyor güneş
ne güzel bütün parmakların tıkır tıkır işliyor
iştahla biliyorsun, yaşamaktır aşk
geceyle gündüzün sessizce geçişi midir
bi uyku boyunda delice bi yangin parmaklarinin buzulunda ah şahrud
her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli..
Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın,
Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak.
Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan,
işte öyle imkansız birşey seni unutmak.
yanılmış bir kapıyım simsiyah
kendi üstüme kapanıyorum.
seni pariste kaybettim
yanlış bir yerde arıyorum.
bozduğum her saat
içimi büsbütün daraltıyor.
hiçbir mutluluğum kalmadı,
ne bıraktıysan harcadım,
resimlerine bakamıyorum.
(bkz: atilla ilhan)
uzun bir yoldan gelen
tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine...
bugünün siyasi ortamını resmeden ziya paşa'nın ünlü beytini fehmi koru'ya hatırlatalım:
''hiç ummadığın keşfeder esrar-ı derunun
sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?''