bir hatim duasında duymuştum şu ibare çok hoşuma gitmişti;
allah'ım biz dua etmesini şükretmesini bilmiyoruz, hz. muhammed (sav) efendimiz senden neler istediyse onları istiyoruz, sana nelerden sığındıysa onlardan sana sığınıyoruz. kolaycılığa kaçmak gibi duruyor belki ama bana çok samimi geldi.
Estağfirullah min külli ma kerihallah, Estağfirullah elazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh.
Razı olmadığın şeylerden yaptıklarımı affet ve yapmadıklarımı yapmaktan koru. Kendisinden başka ilah bulunmayan hay, kayyum ve azim olan Allah'a istiğfar eder ve günahlarıma pişman olup O'na sığınırım.
Ey Rabbimiz! Hatalarımızı kar ve dolu suyu ile yıka. Kalblerimizi günahlardan beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi temizle ve bizimle günahlarımızın arasını doğu ile batının arasını ayırdığın gibi ayır.
Ey Rabbimiz! Habibin Muhammed Mustafa(sav) yüzü suyu hürmetine; müslümanların kalplerindeki her türlü ayrılık tohumlarını gider. Bizi ashab-ı kiram gibi birbirine dost ve birbiri için yaşayan insanlar eyle.(amin)
bir kaç yıl önce izlediğim polis filminde denk gelmiştim. camideki hoca kuran okuyordu türkçesi altyazı geçiyordu. 'allah dilemedikçe, biz dileyemeyiz' şeklindeydi yanlış hatırlamıyorsam. gerçekten çok etkilenmiştim.
o zamandan beri hep " allahım sen dilemedikçe biz dileyemeyiz. lütfen hakkımızda hayırlı olanı yaşamımızı dile" diye dua ederim.
Bizi evine kabul et. Dünyada sıkışmış kalbimizi merhametinle genişlet ve nefesimize nefes kat.
Ne gidecek yerimiz var, ne de yardım isteyecek birileri. Kimsesizliğimizle, yoksulluğumuzla, çaresizliğimizle evinin önünde bekliyoruz.
Karmakarışık bir ruhumuz var, plastik duyarlılıklar arasında yolunu kaybetmiş. Ruhumuzdaki düğümleri çözebilmek için, yüreğimizdeki derin kırışıklıkları açabilmek için, bir namaz ferahlığı bulabilmek için evinin önündeyiz işte.
Arkamızdalar ve önümüzde uzayıp giden denizi aşmaktan başka çaremiz yok. Bize denizde yol aç. Yakalayacaklar yoksa. Çocuklarımızı ve kadınlarımızı ve yaşlılarımızı yakalayacaklar. Bizi topraklarımızdan sürecekler. Çocukluğumuzdan, ilk gençliğimizden, ilk aşklarımızdan, ilk kavgalarımızdan, ilk oruçlarımızdan, ilk günahlarımızdan sürecekler.
Denizde yol aç bize.
Kalbimizi sürelim, gözyaşlarımızı sürelim, şehadet parmaklarımızı sürelim, Musa'nın duasını sürelim denizin sularına ve uçsuz bucaksız bu denizde bize de yol aç.
Rabbimiz!
Hergün yönümüzü döndüğümüz şehrine, bu kez yüzümüzü sürmek için geliyoruz.
Işıklar arasında gizlenmiş kibirlerden, gözleri görmeyen şehvetlerden, içimize vesvese veren fısıldamalardan, düğümlere üfleyenlerden sana sığınıyoruz.
Her yanımızda bir pişmanlık izi var.
Her yanımızda bir utanç izi var.
Pişmanlıklarımızı ve utançlarımızı kimselere göstermeden ve kimselere fark ettirmeden ayıplarımızı, senin evine geliyoruz.
Bize şehrin kapılarını aç. Bize mübarek evinin kapılarını aç.
Rabbimiz!
Ellerimizi öyle çok kaptırdık ki makinelere. Sokaklarda çok kızımız yolunu yitirdi. Küçücük çocuklarımızı kurban veriyoruz kapitalizmin kirli silahlarına.
Tam da varlığımızın bir buz kesiği gibi yandığı bu vakitlerde, tam da makineler ruhumuzu çekip almak için tırnaklarını geçirmişken gözbebeklerimize, tam da kapkara bir duman evlerimize sızıp kitaplarımıza bulaşacakken evine döndük yüzlerimizi.
Varlığımızı, onurumuzu, geleceğimizi, umutlarımızı yeniden dirilt.
Ellerimizi tut.
Ellerimizde derman kalmadı. Biz bıraksak da sen tut.
Bizi kendimize bile bırakma Rabbimiz!