aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.
iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
Neden sevdiğimi anlayamasam da şu dizelerdir:
...
ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz
sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır.
...
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan boşlukta iki yalnız yıldız gibi.
Acı çekiyor ve kendimizle gömülüyoruz.
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca.
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız.
Ne kalacak bizden?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim.
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında.
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden?
Bizden diyorum ikimizden ne kalacak?
karşılığında içinde dünler ve yarınlar olan bir hayat
içinde acılar ve şakalar olan duru bir keder
aslına bakarsan her şey biraz ucuza gider
bu tüccar dünyada
o yüzden çok da şaşırmamalıyız.