Porsuk nehrinin geçtiği kadınlar
Hepsine yüzer kere rastladım en azdan
Umustsuz sevdalara tutulmak onlarda
Bozkıra doğru seyrele seyrele yaşamak onlarda
Verdi mi adama her şeylerini verirler
Ben gördüm ne gördümse kadınlarda
Porsuk nehrinin geçtiği
Kızılırmak parça parça olasın
Bir parça ekmek siyah, on kuruşluk kına kırmızı
Taş toprak arasında türküler arasında
Karanlıkta bir yanları örtük bir yanları üryan
Kocaman gözleriyle oy anam bu kadar dokunaklı
Kimler ürkütmüş acaba bu kadar kadını
Dicle kıyılarına tiren varınca
Büyük bir gökyüzü git allahım git
Genel olarak önce kaşları görünür
Sonra bütünsüz uykuları kaşla göz arasında
Yanaklarında çıban izi taşıyan kadınlar
Gül kurusu
Bir gün sizin de yolunuz düşer memlekete
Siz de görürsünüz bunları kadınlarda
Ödevleri yenilmek olan hep
Bıçakla kemik arasında
Susmakla ağlamak arasında
Yenilmek
Kadınlar
sevdiğim ikinci kadınsın sen,
ilkini sevmeye mecburdum.
çok iyiliği oldu bana,
ve hayatımda hiçbir mecburiyeti onun kadar sevmedim,
sevdiğim ikinci kadınsın sen!
ilkinin yerini alman mümkün değil,
o öğretti bana sevmeyi,
o öğretmese sevemezdim seni bile,
inan o tuttuğu için ellerimden,
yürümeyi öğrendim, koşabildim sana.
onun gözlerine benzediği için gözlerin,
alamadım gözlerimi senden,
sana aşığım, seni seviyorum.
sevdiğim ikinci kadınsın sen!
hayatım boyunca omuzumda taşıyorum onu,
ve sen her sabahımdasın,
kıskanma
alfabede bile senin adının baş harfi ondan sonra gelir,
kalbim şimdi senin,
onun kadar sev beni kafi
o doğurdu, sen öldürme!
biraz değiştim,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar
değiştim,
unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
ben benimle savaşıyorum,
seninle değil!
sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın
ne kazanabileni ne de kaybedeniyim,
sorun değil!
elbet alışırım,
biraz alıştım,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
alıştım,
varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma,
ve çokluğunu da yokluğunu da istemediğim bu iki arada bir derede duyguya alışıyorum,
bir yanım bırak diyor bir yanım bırakma,
kesin değil!
henüz tanıştım,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
duvarlara anlatırken öğrendiklerimi kendi hakkımda,
ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda
bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha,
samimi değil!
bir hayli kırıldım,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
canıma batan her sözün felç gibi indi bedenime,
gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!
aslında ne sana, ne olanlara
kendime kırgınım
maziye hiç değil, ana kırgınım.
anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,
beni anlamadığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşlarına
bir hayli kırgınım
beni ben kırdım oysa,
iyi değil!
galiba yoruldum,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
kendime kalbimi kanıtlamaktan,
ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
ve dahası kocaman bir sahada tek başıma koşmaktan yoruldum..
sen benim sarhoşluğumsun.
ne ayıldım,
ne ayılabilirim.
ne ayılmak isterim..
başım ağır
dizlerim parçalanmış,
üstüm başım çamur içinde,
yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim.
"
Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna
Tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte
Su ve ateş bir de gülünç yalnızlığım var sana
Getirebildiğim, kokularını yitirmişti çünkü güller
Suyu dinle ateşi yak özledim demek bu
Parasız yatılı hüzünlerden ne kalır geriye
Biraz Tamil biraz Türküz ayıptır söylemesi
intiharsa günahtır külliyen yasak bilirsin
Pısırık bir ihtilal gibi getirdim sana bunları
Bir de belleğim, başıma bela hazin ve komik üstelik
Hatırla eskiyen meydan saatini, çocukluğundur
Tayyare pulları getirdim sana evden kaçışlarımı
istersen yok say bunları tespih de yapabilirsin
Beni vur saatin altında seni seviyorumdur bu
Şiir yazan bir adamın fotoğrafı var yanımda
Kendini ölümlü sanıyor onu getirdim ganimettir
Büyüdü büyülenerek, taşlayarak kovdu kabilesi onu
Suyun öte yakasında yaşadı, Sisyphos dediler adına
Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna
Ayna pusluydu bunca yıl nice sır taşımaktan
Kırılmanın sesini duydum ve onu getirdim sana
Unutulmaya geldim işte onarılmaya değil
sana bakmak
her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine.
bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
içinde benzetmeler olan
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok
uzun bir yoldan gelen
tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine
sana bakmak
suya bakmaktır
sana bakmak
bir mucizeyi anlamaktır
sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
aşk sorgusunda şahanem
yalnız kelepçeler sanıktır
ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz
sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır
bir tek söz kalır
dişlerimin arasından
ben sana gülüm derim
gülün ömrü uzamaya başlar
verdiğim bütün sözler
sende kalsın isterim
ben sana gülüm derim
gül sana benzediği için ölümsüz
yazdığım bütün şiirler
sana başlayan bir kitap için önsöz
sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
allah'a inanmaktır
Yaşam boyu bir çok beklentim oldu,
Sabırla beklerken gözlerim yaşla doldu,
Gözlerimin yaşını gören hiç kimse yoktu.
Bekletenlerin de yüreğinde hiç insaf yoktu...
Sonsuza kadar beklemekte olsa bekleyeceğim,
Sabitleştim bu noktaya, bir yere gitmeyeceğim.
Neden beni bekletiyorsun hiç demeyeceğim
Bekleyeceğim, bekleyeceğim, BEKLEYECEĞiiiiM.
Bir dost buldum uzun yaşamın sonun'da
Terketmeyecek, unutmayacak hep kolum'da
Gitsemde sonsuzluğa doğru kendi yolum'da
O terketmeyecek güzel dost hep kolum'da
Sevgi dolu dostlar, dostlarını hep kollar,
Önün 'de olsada uzuun, bitmeyen yollar,
Sevgi dolu yürekle engelleri hep zorlar.
Sarılır dostuna her zaman sevgi dolu kol'lar...
bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna
rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun.
giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve
yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme
yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.
hani ağzınla kuş tutsan "bu kuşun kanadı neden beyaz değil?"
diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.
iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman.
bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur.
iyi halin cezanda indirim sağlamaz.
sen,"ama senin için şunu yaptım" derken o,"şunu yapmadın" diye cevap
verecektir. ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka
bir iddiayla karşılaşacaksındır.
üzülme,sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.
özledin,içtin,ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
"peki o ne yaptı" deme.herkes kendinden sorumludur aşkta.
sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller
koyuyorsa bu onun sorunu.
bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için
uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
hayatı ıskalama lüksün yok senin. onun varsa, bırak o lüksü
sonuna kadar yaşasın.
her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "acılara tutunarak"
yaşamayı öğreneli çok oldu.
hem ne olmuş yani,yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.
sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki....
epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.
kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu?
kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da
keyif verecek sana.yine içeceksin rakını balığın
yanında. üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.
yürek sesi ne bilmeyenler,ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma;
yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte.
sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.
elbet bitecek güneşe hasret günler. ve o zaman kutuplarda yetişen
cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
biraz değiştim,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar
değiştim,
unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
ben benimle savaşıyorum,
seninle değil!
sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın
ne kazanabileni ne de kaybedeniyim,
sorun değil!
elbet alışırım,
biraz alıştım,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
alıştım,
varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma,
ve çokluğunu da yokluğunu da istemediğim bu iki arada bir derede duyguya alışıyorum,
bir yanım bırak diyor bir yanım ma,
kesin değil!
henüz tanıştım,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda,
ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda
bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha,
samimi değil!
bir hayli kırıldım,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
canıma batan her halin felç gibi indi bedenime,
gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!
aslında ne sana, ne olanlara
kendime kırgınım
maziye hiç değil, ana kırgınım.
anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,
beni anlamadığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşlarına
bir hayli kırgınım
beni ben kırdım oysa,
iyi değil!
galiba yoruldum,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
kendime kalbimi kanıtlamaktan,
ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum..
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin
Yaşadıklarını Kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir Gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin
işte budur hayat!
işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin
HERŞEY SENDE GiZLi - CAN YÜCEL
Ben seni sevdiğimde geceydi.
Kokusu vardı burnumda aşkın.
Henüz süslenmiştim karşına çıkmak için,
itiraf edecektim duygularımı gözlerine.
hoş fark etmemiş miydin sanki, ellerine dokunduğumda titrediğimi?
Ben seni sevdiğimde geceydi.
Ilık bir rüzgar vardı yüzüme vuran.
Henüz taramıştım saçlarımı senin için.
aşkı anlatacaktım dudaklarına.
bilmiyor muydun sanki, yanındayken...
sana yakınken hissettiklerimizdi işte. ne fazlası ne eksiği.
ben seni sevdiğimde karanlıktı her yer, geceydi.
şimdi her gece olduğunda ...
Bir eşi olmalı insanın
Rüzgar onun kokusunu getirmeli,
Yağmur O'nun sesini.
Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği,
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken,
Cennetten köşe almışçasına
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı...
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın!!!
Ben seni ölene dek seveceğim boş laf!!!
Aldanacaksan sevgilerinde, saf sevgilerinde
insanların yalancı gurularına..
Kalacaksan parlak sözlerin etkisinde,
Kelimelerinle onlara kapılacaksan,
Yaşama!
Oyun yapıp oynarlar seni
Geceleri aralarında.
Şarkı yapıp söylerler dostlarına,
Roman gibi okurlar boş zamanlarında.
Aldanacaksan gecelerinde, kara gecelerinde
Aydınlık dünyaların sen insanlarına.
Yanılıp içini açacaksan,
Derdini gizlemeden durmayacaksan,
Yaşama!
Saklarlar dinlediklerini
En zayıf zamanında vurular seni.
Uyduramazsan fikirlerine
Başıboş hareketlerini
Defe koyup çalarlar seni.
ÖZDEMiR ASAF
Monna Rosa, siyah güller, ak güller;
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!
*
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa.
Monna Rosa, bugün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.
Zeytin ağacının karanlığıdır
Elindeki elma ile başlayan...
Bir yakut yüzükte aydınlanan sır,
Sıcak ve minnacık yüzündeki kan,
Zeytin ağacının karanlığıdır.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi..
Ellerinden belli olur bir kadın.
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların.
Açma pencereni, perdeleri çek:
Monna Rosa, seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek;
Anla Monna Rosa, ben öteliyim...
Açma pencereni, perdeleri çek.
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna;
Saat on ikidir, söndü lambalar.
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna.
*
Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine;
Kiminin rengi ak, kiminin sarı.
Ah, beni vursalar bir kuş yerine!
Akşamları gelir incir kuşları...
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni
incir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar... Su kenarında
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa:
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler...
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak:
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.
Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı,
Artık inan bana muhacir kızı.
Altın bilezikler, o korkulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,
Bir tüy ki, kapalı geceye, güne;
Altın bilezikler, o korkulu ten!
*
Monna Rosa, siyah güller, ak güller,
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!
ben şu kısa boylu hayatta
uzun boylu kederlerle acırım.
yorar beni şu telaş, şu karmaşa.
bir sığınak aranırken şu uğultuda,
bir aşk gelir, bir yara.
bir yara;
bir yara daha!
eski bir aşk,
yeni bir ayrılıktır her zaman.
bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır.
kimse bilmez be canım,
bir yara bir ömrü nasıl kanatır;
ben seni hep ayrılıkla anmışım
titreyen ellerimle günlerin buğusuna adını;
hep adını yazmışım.
bir aşk gelmiş bir yara.
bir yara; bir yara daha!
eski bir aşk,
yeni bir ayrılıktır her zaman.
bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır;
kimse bilmez be canım
bir yara bir ömrü nasıl kanatır;