en beğenilen şiirler

entry102 galeri0
    1.
  1. al sana tanımı: kişiye hoş gelen okumaktan zevk alacağı şiirlerdir. evet şiirdir bunlar yanlış anlaşılmasın

    BU YOL NEREYE GiDER

    bir kuğunun boynuna dokunurken

    yol bir yere gitmez
    içerde
    düz saçlara uğrar
    ayak üstü bir akşamüstü
    her plansız ürperişin sonu
    hüsran
    ve hüsran
    çok sanat müziği bir kelimedir

    yol bir yere gitmez
    o bir durma biçimidir
    yol yoluyla gidebilir yare
    yoldan çıkabilir apansız
    ve ömür bitebilir yoldan önce
    ama yol bir yere gitmez
    o bir durma biçimidir
    yaşamak
    hızlı bir ölme biçimidir
    düşünce ışıktan yavaşsa
    erken gidilmelidir
    gerdan sözcüğüne
    bir kuyumcuda da rastlayabilirsin
    bir kasapta da
    kalbin sızlamaz
    bir kuzu yüreğini vitrinde görünce
    o bir beslenme biçimidir
    ama korkarsın
    kurdun sevdiği havadan
    ayakkabı yaparsın yılandan

    yol bir yere gitmez
    o bir durma biçimidir
    her garantiyi istersin hayattan
    oysa ölümle yaşam arası
    uzun malum ince bir yol
    bir yere gitmez
    o bir ölme biçimidir

    iyi yolculuklar denmez bir gidene
    yapılamaz çünkü
    çok yolculuk bir seferde
    yolcu denmez her gidene
    herkes o yolun taraftarı olmayabilir
    hiç bir sürgün
    gittiği yolu sevmez mesela

    yol bir yere gitmez
    o bir susma biçimidir
    soğuk bir taşıtın uğultusunda

    Yılmaz Erdoğan
    2 ...
  2. 2.
  3. Adını özlem koydun bu sonsuz sevginin,
    Özlemin tek sığınağı oldu bu acı dolu yüreğin,
    Bu bitmeyen özlem kaçınılmazlığıydı sensizliğin,
    Bitmez bu özlem sevgili, bitmeyecek bensizliğin...

    Ayrıldık ve her geçen gün büyüdü bu özlem,
    Her iç çekişte bir gözyaşı, her göz yaşında bir sitem,
    Bitmedi bu hasret, ne yapsam nereye gitsem,
    Özlemin gösterdi, kime baksam hep sen...

    Yıllarım seni beklemekle geçti umutla,
    Gelişin seni vazgeçilmez kıldı bir anda,
    Sensizliğin içimi, yüreğimi yaktığı anlarda,
    Özlemin hep vardı, bırakıp gittiğin zamanlarda...

    Adı hep özlem kalacak bu karşılıksız sevginin,
    Özlemek tek çaresi olacak sensizliğin,
    Bitmez bu tutku, bitmeyecek bensizliğin,
    Yaşadıkça vazgeçilmez olacak ismin,

    Kaçınılmaz olacak özlemin,
    Özlemim...
    [link]
    Hatice Mine Bahadır.[/link]
    http://www.antoloji.com/s...air=25405&siir=292876
    1 ...
  4. 3.
  5. 4.
  6. Gafil, hangi üç asır, hangi asır,
    Tuna ezelden Türk diyarıdır.
    Bilinen tarih söylememiş bunu,
    Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
    Dinleyin sesini doğan tarihin,
    Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak.
    Yaşanan tarihi gömüp doğru tarihe gidin.
    Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,
    Avrupa'nın Alpler' inde Oğuz torunları,
    Doğudan çıkan biz, batıda yine biz;
    Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
    Hep insanlar kendini bilseler,
    Bilinir o zaman ki hep biriz.
    Türk sadece bir milletin adı değil
    Türk bütün adamların birliğidir.
    Ey birbirine diş bileyen yığınlar!
    Ey yığın yığın insan gafletleri!
    Yırtılsın gökteki gafletten perde,
    Hakikat nerede?
    Mustafa Kemal ATATÜRK
    1 ...
  7. 5.
  8. 6.
  9. Yeni Bir Sayfada Sana Bakmak


    her şey yapılabilir
    bir beyaz kağıtla
    uçak örneğin uçurtma mesela
    altına konulabilir
    bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
    sallanan bir masanın
    veya şiir yazılabilir
    süresi ötekilerden kısa
    bir ömür üzerine.

    bir beyaz kağıda
    her şey yazılabilir
    senin dışında
    güzelliğine benzetme bulmak zor
    sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
    her şeyden
    bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
    belki tabiattadır çaresi
    senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
    ve benim
    bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
    anlarım bitkiden filan
    ama anlatamam
    toprağın güneşle konuşmasını
    sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

    sen bana ışık ver yeter
    bende filiz çok
    köklerim içimde gizlidir
    gelen giden açan soran bere budak yok
    bir şiir istersin
    içinde benzetmeler olan;
    kusura bakma sevgilim
    heybemde sana benzeyecek kadar
    güzel bir şey yok

    uzun bir yoldan gelen
    tedariksiz katıksız bir yolcuyum
    yaralı yarasız sevdalardan geçtim
    koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
    her şeyi anlattım
    olan olmayan acıtan sancıtan
    bilsem ki sana varmak içindi
    bütün mola sancıları
    bütün stabilize arkadaşlıklar
    daha hızlı koşardım
    severadım gelirdim
    gözlerinin mercan maviliğine

    sana bakmak
    suya bakmaktır
    sana bakmak
    bir mucizeyi anlamaktır

    sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
    aşk sorgusunda şahanem
    yalnız kelepçeler sanıktır
    ne yazsam olmuyor
    çünkü bilenler hatırlar
    hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
    bahçıvanlar değil tüccarlardır
    sen öyle göz
    sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
    sen teninde cennet kayganlığı iken
    sana şiir yazmak ahmaklıktır

    bir tek söz kalır
    dişlerimin arasından
    ben sana gülüm derim
    gülün ömrü uzamaya başlar

    verdiğim bütün sözler
    sende kalsın isterim
    ben sana gülüm derim
    gül sana benzediği için ölümsüz
    yazdığım bütün şiirler
    sana başlayan bir kitap için önsöz

    sana bakmak
    bir beyaz kağıda bakmaktır
    her şey olmaya hazır
    sana bakmak
    suya bakmaktır
    gördüğün suretten utanmak
    sana bakmak
    bütün rastlantıları reddedip
    bir mucizeyi anlamaktır
    sana bakmak
    allah'a inanmaktır.

    Yılmaz Erdoğan
    5 ...
  10. 7.
  11. Sakarya Türküsü

    insan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
    Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
    Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
    Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
    Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir
    Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.
    Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
    Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
    Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
    Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
    Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
    Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
    Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
    Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.
    Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
    Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!..

    Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
    Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

    insandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
    Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.
    Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
    Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan;
    Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
    Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
    Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
    Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
    Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
    Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
    Mermerlerin nabzında halâ çarpar mı tekbir?
    Bulur mu deli rüzgar o sedayı: Allah bir!
    Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
    Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

    Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
    Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

    insan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
    Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
    Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
    Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
    Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
    Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
    Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu'nun,
    Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
    Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
    Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
    Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
    Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
    Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
    Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!

    Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
    Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..

    necip fazıl kısakürek.
    4 ...
  12. 8.
  13. Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir şey Var

    Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
    Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
    Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
    Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

    insan saatlerce bakabilir gökyüzüne
    Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
    Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
    Kopmaz kökler salmaktır oraya

    Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
    Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
    Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
    Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

    insan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
    Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

    insan balıklama dalmalı içine hayatın
    Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

    Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
    Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
    Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
    Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

    Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
    Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
    Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
    Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

    Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
    Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
    Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
    Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

    ataol behramoğlu.
    6 ...
  14. 9.
  15. Bende hiç tükenmez bir hayat vardı
    Kırlara yayılan ilkbahar gibi
    Kalbim her dakika hızla çarpardı
    Göğsümün içinde ateş var gibi

    Bazı nur içinde bazı sisteydim
    Bazı beni seven bir göğüsteydim
    Kah el üstündeyim kah hapisteydim
    Her yere sokulan bir rüzgar gibi

    Aşkım iki günlük iptilalardı
    Hayatım tükenmez maceralardı
    içimde binlerce istekler vardı
    Bir şair yahut bir hükümdar gibi

    Hissedince sana vurulduğumu
    Anladım ne kadar yorulduğumu
    Sakinleştiğimi durulduğumu
    Denize dökülen bir pınar gibi

    Şimdi şiir bence senin yüzündür
    Şimdi benim tahtım senin dizindir
    Sevgilim saadet ikimizindir
    Göklerden gelen bir yadigar gibi

    Sözün şiirlerin mükemmelidir
    Senden başkasını seven delidir
    Yüzün çiçeklerin en güzelidir
    Gözlerin bilinmez bir diyar gibi

    Başını göğsüme yasla sevgilim
    Güzel saçlarına dolaşsın elim
    Bir gün ağlayalım bir gün gülelim
    Sevişen yaramaz çocuklar gibi...

    Sabahattin Ali
    3 ...
  16. 10.
  17. GEYiKLi GECE

    Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
    Herşey naylondandı o kadar
    Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı
    Ama geyikli geceyi bulmadan önce
    Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.

    Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
    Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
    Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
    Hepimizi vakitten kurtaracak

    Bir yandan toprağı sürdük
    Bir yandan kaybolduk
    Gladyatörlerden ve dişlilerden
    Ve büyük şehirlerden
    Gizleyerek yahut dövüşerek
    Geyikli geceyi kurtardık

    Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
    Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
    Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
    Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
    Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
    Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
    Bilir bilmez geyikli gece yüzünden

    'Geyikli gecenin arkası ağaç
    Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
    Çatal boynuzlarında soğuk ay ışığı'
    ister istemez aşkları hatırlatır
    Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
    Şimdi de var biliyorum
    Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
    Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli...

    Hiçbir şey umurumda değil diyorum
    Aşktan ve umuttan başka
    Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
    Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.

    Biliyorum gemiler götüremez
    Neonlar teoriler ışıtamaz yanını yöresini
    Örneğin manastırda oturur içerdik iki kişi
    Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
    Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
    Koltuk altlarımız gitgide tatlı gelirdi
    Geyikli gecenin karanlığında..

    Aldatıldığımız önemli değildi yoksa
    Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
    Gümüş semaverleri ve eski şeyleri
    Salt yadsımak için sevmiyorduk
    Kötüydük de ondan mı diyeceksiniz
    Ne iyiydik ne kötüydük
    Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
    Başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı...

    Ama ne varsa geyikli gecede idi
    Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
    Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
    Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
    Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
    Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
    Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
    Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
    Yahut bir adam bıçaklasak
    Yahut sokaklara tükürsek
    Ama en iyisi çeker giderdik
    Gider geyikli gecede uyurduk

    'Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
    imdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
    Sultan hançerleri gibi ay ışığında
    Bir yanında üstüste üstüste kayalar
    Öbür yanında ben
    Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
    Domino taşları ve soğuk ikindiler
    Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
    Gölgemiz tortop ayak ucumuzda
    Sevinsek de sonunu biliyoruz
    Borçları kefilleri bonoları unutuyorum
    ikramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
    Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
    Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
    iyice kurulamıyorum saçlarını
    Bir bardak şarabı kendim için içiyorum
    'Halbuki geyikli gece ormanda
    Keskin mavi ve hışırtılı
    Geyikli geceye geçiyorum'

    Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.

    (bkz: Turgut Uyar)
    1 ...
  18. 11.
  19. Ne ararsin Tanri ile aramda
    Sen kimsin ki orucumu sorarsin?
    Hakikaten gözün yoksa haramda
    Basi açiga neden türban sorarsin?

    Raki, sarap içiyorsam sana ne
    Yoksa sana bir zarari, içerim
    Ikimiz de gelsek kildan köprüye
    Ben dürüstsem sarhosken de geçerim.

    Esir iken mümkün müdür ibadet
    Yatip kalkip Atatürk'e dua et...
    Senin gibi dürzülerin yüzünden
    Dininden de soguyacak bu millet.

    Isgaldeki hali sakin unutma
    Atatürk'e dil uzatma sebepsiz
    Sen anandan yine çikardin amma
    Baban kimdi bilemezdin serefsiz.

    (bkz: neyzen tevfik)

    bu sözlerin üstüne daha hala ne denebilir ki?
    7 ...
  20. 12.
  21. BENCE SEN DE ŞiMDi HERKES GiBiSiN

    Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
    Onlardan kalbime sevda geçmiyor
    Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
    Çünkü bence şimdi herkes gibisin

    Yolunu beklerken daha dün gece
    Kaçıyorum bugün senden gizlice
    Kalbime baktım da işte iyice
    Anladım ki sen de herkes gibisin

    Büsbütün unuttum seni eminim
    Maziye karıştı şimdi yeminim
    Kalbimde senin için yok bile kinim
    Bence sen de şimdi herkes gibisin

    Gönlümle baş başa düşündüm demin;
    Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
    Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
    Akisleri sönen bir ses gibisin.

    Mâziye karışıp sevda yeminim,
    Bir anda unuttum seni, eminim
    Kalbimde kalbine yok bile kinim
    Bence artık sen de herkes gibisin.

    NAZIM HiKMET
    5 ...
  22. 13.
  23. ruhum ölümsüz fail
    suretim gökte yıldız
    yoksa arada hail
    gönül çalan bir hırsız.

    baksan görürsün beni
    ama mutlak sükutta
    dikkat keskin buutta
    pırıltım tanır seni

    sen orada ben burada
    ruhumuzda bir surda
    hayale dalıp durda
    resmedeyim çehreni

    *
    1 ...
  24. 14.
  25. attila ilhan'in her siiri.
    nazim hikmet'in karima mektup ve mavi gozlu dev siirleri.
    2 ...
  26. 15.
  27. mehmat akif in çanakkale şehitlerine şiiri.
    0 ...
  28. 16.
  29. herkesin bildiği ama yazılmamış, sadece 2 dörtlük ama çok şey anlatan bi şiir.

    Ne Hasta Bekler Sabahı
    Ne Taze Ölüyü Bir Mezar
    Ne De Şeytan Bir Günahı
    Seni Beklediğim Kadar....

    Geçti istemem Gelmeni
    Yokluğunda Buldum Seni
    Bırak Vehmimde Gölgeni
    Gelme Artık Neye Yarar...

    NECiP FAZIL KISAKÜREK
    3 ...
  30. 17.
  31. Yerin seni çektiği kadar ağırsın
    Kanatların çırpındığı kadar hafif
    Kalbinin attığı kadar canlısın
    Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
    Sevdiklerin kadar iyisin
    Nefret ettiklerin kadar kötü
    Ne renk olursa olsun kaşın gözün
    Karşındakinin gördüğüdür rengin
    Yaşadıklarını kar sayma
    Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
    Ne kadar yaşarsan yaşa,
    Sevdiğin kadardır ömrün
    Gülebildiğin kadar mutlusun
    Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
    Sakın bitti sanma her şeyi
    Sevdiğin kadar sevileceksin
    Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
    Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
    Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
    Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın
    Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
    Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
    Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
    Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak
    Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
    Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü
    Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin
    işte budur hayat!
    işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
    Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
    Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
    Çiçek sulandığı kadar güzeldir
    Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
    Bebek ağladığı kadar bebektir
    Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
    Sevdiğin kadar sevilirsin...
    1 ...
  32. 18.
  33. Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam;
    Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam...

    (bkz: necip fazıl kısakürek)
    1 ...
  34. 19.
  35. Yort Savul

    1. atlasları getirin! tarih atlaslarını!
    en geniş zamanlı bir şiir yazacağız

    2. harbi karşılık verecek ama herkes
    göğünde kuş uçurtmayan şu üç soruya:

    3. bir, yeryüzüne nasıl dağılmıştır
    tarihi düzünden okumaya ayaklanan çocuklar?

    4. iki, daha yavuz bir belge var mıdır ha
    gerçeği ararken parçalanmayı göze almış yüzlerden?

    5. üç, Boğaziçi bir istanbul ırmağıdır
    nice akar huruç alessultanlarda bayraksız, davulsuz?

    6. nerede kalmıştık? tarihe ağarken üç ağr yıldız
    sürünerek geçiyor bir hükümet kuşu kanatları yoluk

    7. çocuklar! ile bile muhbirler! ve bütün ahali!
    hep birlikte, üç kez, bağırarak, yazınız

    8. kurşunkalemle de olabilir
    yort savul!

    ece ayhan
    1 ...
  36. 20.
  37. Hikaye

    Senin dudakların pembe
    Ellerin beyaz,
    Al tut ellerimi bebek
    Tut biraz!

    Benim doğduğum köylerde
    Ceviz ağaçları yoktu,
    Ben bu yüzden serinliğe hasretim
    Okşa biraz!

    Benim doğduğum köylerde
    Buğday tarlaları yoktu,
    Dağıt saçlarını bebek
    Savur biraz!

    Benim doğduğum köyleri
    Akşamları eşkiyalar basardı.
    Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
    Konuş biraz!

    Benim doğduğum köylerde
    Şimal rüzgarları eserdi,
    Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
    Öp biraz!

    Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
    Benim doğduğum köyler de güzeldi,
    Sen de anlat doğduğun yerleri,
    Anlat biraz!

    Cahit Külebi
    2 ...
  38. 21.
  39. ben iceri düstügümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.
    ona sorarsanız : "lafı bile edilmez, mikroskobik bir zaman."
    bana sorarsanız : "on senesi ömrümün."
    bir kur$un kalemim vardı ben içeri düştügüm sene.
    bir haftada yaza yaza tükeniverdi.
    ona sorarsanız: "bütün bir hayat."
    bana sorarsanız : "adam sen de, bir iki hafta."

    katillikten yatan osman,
    ben içeri düştügümden beri,
    yedi buçuğu doldurup çıktı,
    dolaştı dışarlarda bir vakit,
    sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri,
    altı ayı doldurup çıktı tekrar,
    dün mektup geldi, evlenmiş,
    bir çocuğu doğacakmı$ baharda.

    şimdi on yaşına bastı,
    ben içeri düştüğüm sene, ana rahmine düşen çocuklar.
    ve o yılın titrek, ince, uzun bacaklı tayları,
    rahat , geniş sağrılı birer kısrak oldular çoktan.

    fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.

    yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde ben içeri düştüğümden beri.
    ve bizim hane halkı bilmediğim bir sokakta görmediğim bir evde oturuyor.

    pamuk gibiydi, bembeyazdı ekmek
    ben içeri düştüğüm sene.
    sonra vesikaya bindi,
    bizim burda, içerde, birbirini vurdu millet
    yumruk kadar, simsiyah bir tayın için.
    şimdi serbestledi yine,
    fakat esmer ve tatsız.

    ben içeri düştüğüm sene ikincisi başlamamıştı henüz.
    daşav kampında fırınlar yakılmamış,
    atom bombası atılmamı$tı hiro$ima'ya.
    bogazlanan bir cocugun kanı gibi aktı zaman.
    sonra kapandı resmen o fasıl,
    şimdi üçüncüden bahsediyor amerikan doları.

    fakat gün ı$ıdı her $eye rağmen ben içeri düştüğümden beri.
    ve "karanlığın kenarından onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular" yarı yarıya...

    ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.
    ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine,
    ben içeri düştügüm sene onlar için yazdığımı :
    "onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada ku$ kadar çokturlar,
    korkak, cesur, cahil, hâkim ve çocukturlar,

    ve kahreden yaratan ki onlardır, şarkılarımda yalnız onların maceraları vardır."

    ve gayrısı, mesela benim on sene yatmam, lâfü güzaf

    nazım hikmet ran
    4 ...
  40. 22.
  41. şiirimin adı. kendiside burda;

    hep tebessumdu adın gelınce kulagıma
    yuzume gelen
    gıderken goturdugunde o olsun
    kusuruma bakma vede saflığıma
    uff oldu kalbıme sanada o olsun

    ayrılmayı basardık
    ayrılamıcaz sandıklarımıza
    keder ve kadere
    sımdı tanıdıklarımıza
    acıklamakta mesele
    severken dusunseydık
    canım buda lafmı yanı
    0 ...
  42. 23.
  43. 24.
  44. niçin küçülüyor eşya uzakta
    gözsüz görüyorum rüyada nasıl?
    zamanın raksı ne bir yuvarlakta
    sonum varmış onu öğrensem asıl

    nacip fazıl kısakürek

    vee

    Çay bardağında
    Bırakılan dudak payı
    Kadar bile
    Uzak kalamam
    Gözlerine

    Yakın olsun isterim
    Ellerime ellerin
    Yanındaki beton binaya
    Yaslanması gibi
    Köhne bir evin

    Seni bir çivi
    Gibi çaktım
    Çünkü beynime
    Ve toplayıp
    Bütün kerpetenleri
    Attım denize

    sunay akın
    2 ...
  45. 25.
  46. zulmü alkışlayamam
    Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
    Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
    Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!..
    - Boğamazsın ki!
    - Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
    Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
    Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
    Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
    Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
    Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
    Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
    Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
    Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
    Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
    Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
    Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
    irticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?
    mehmet akif'in mükemmel şiirlerinden biri.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük