Lisede hayranıydım. Hem beyefendi hem başarılı hem yakışıklı bir adam. Yalnız kafayı tüm şarkılarda bahsettiği şu evlenen kıza fazlasıyla takmıştır. Hangi kadın kendine bu kadar beste yapan adamı bırakıp evlenir, hadi evlendi nasıl olur da böyle şarkılar üstüne mutlu olur? Saçma sapan.neyse.
Eski şarkıları hala güzel. epeydir dinlemiyordum özlemişim kendisini.
bugün evlenmiş kendisi ama şöyle bi sıkıntı var. ya boşanırlarsa ?
en az 5 albüm 3 single 2 maxi single 1 de şiir kitabı çıkarır milletin ağzına sıçar. o yüzden allah mesut etsin.
muhtemelen, dün geceki makina'ya katıldığına katılacağına bin pişman olmuş şarkıcıdır.
öncelikle, programa çıkarken mahçup bir çocuk edasıyla, tek kelime etmeden, sahneden geçip yerine oturdu. gelir gelmez, okan'ın "merhabalar emre aydın" deyişine, kendisinin bile duymakta zorlandığı ve biz seyircilerin ancak dudaklarının hareket etmesinden anladığımız bir "merhaba" ile cevap verdi. zaten programa çıkışı da, haluk levent'in şarkı söylediği ana denk geldi. öyle sessiz sedasız çıktı programa velhasıl.
emre aydın, sessiz sedasız yerinde otururken, yüzünden okunan ve her hareketinden ** kendisini belli eden heyecanı ve tedirginliği okan bayülgen'in de dikkatinden kaçmadı ve şovmen sürekli onu konuşturmaya çalıştı. ancak, çekingen şarkıcımız, takdir edersiniz ki pek konuşkan değildi. sustu, sustu ve sustu. ta ki, önündeki su bardağını yanlışlıkla eylem şenkal'ın üzerine boca edene kadar. o ana kadar çekingen ve tedirgin tavırlar takınan şarkıcımız, üzerine bir de mahçup duruma düşmüştü. bir anda ayaklandı, durumu kurtarmaya çalıştı ama nafile.
emre'nin bitmek bilmez çilesi bununla sınırlı kaldı mı peki? tabii ki hayır. son dönemin en popüler adamlarından birini programa konuk olarak alan ve ancak onun sesini sadece şarkı söylerken duyabilen okan bayülgen, ısrarla emre aydın'ı konuşturmaya çalışıyordu. işte tam da bu noktada, okan, baktı ki kendisi konuşturamıyor, topu slovakyalı güzelimiz sylvia'ya attı ve emre'nin sylvia ile konuşmasını, diyalog kurmasını istedi. malumunuz, sylvia kızımızın yaptığı tek iş olarak, cüretkar pozlar verdiği bir adet takvim vardı elimizde. okan da bunu kullandı ve emre'den takvimdeki fotoğrafları yorumlamasını, sylvia'ya yorumlarını aktarmasını rica etti. gel gör ki, merhaba derken dahi sesi duyulmayan, heyecandan, tedirginlikten elini ayağını kontrol edemeyen bir adam için, slovak bir afet karşısında konuşmak, hem de bunu kameraların karşısında yapmak, yetmezmiş gibi bir de model kızımızın üstsüz fotoğraflarına bakıp bunlar hakkında konuşmak bir çeşit işkenceden farksızdı. nitekim öyle de oldu. sevgili şarkıcımız emre, konuşamadı, konuşsa da sesi duyulmadı, eylem şenkal kendisine "utandı çocuk" diye hitap ederek sanki bayramda el öpmeye gelen çocuk misali davrandı, sylvia üstsüz fotoğraflarına bakmaması için kendisini uyardı, takvimi masaya kapalı bir şekilde koyduğu için kızdı, kameralar sürekli emre'yi çekti vs. nitekim, bahtsız şarkıcımızın çilesi bir türlü bitmek bilmedi.
en nihayetinde, saatler 4 buçuğa doğru gelirken, okan bütün stüdyoyu boşalttı, konukları, orkestra elemanlarını gönderdi ve salonda sadece okan bayülgen, emre aydın ve kameramanlar kaldı. bayülgen'in bütün gece süren emre aydın'ı konuşturma çabaları bu noktada da devam ettiyse de, şarkıcı yine "az ve az * konuşma" düsturundan ödün vermedi. yine de, program boyunca kurduğu 5-6 cümlenin 3-4 tanesini bu safhada kurmuş olması da yadsınamaz elbet.
uzun lafın kısası, okan bayülgen'in deyimiyle "afili yalnızlığı olan, romantik prens" emre aydın'ımız, canımız, ciğerimiz; bir şov programına, hele ki makina gibi her an ne olacağı belli olmayan bir programa bir daha zor katılacaktır muhtemelen. kimbilir belki de, zaman bizi yanıltacak, emre bir gün cevval bir şov programı konuğu olarak karşımıza çıkabilecektir. tabi bu, bütün salon seyircisiz, kendisinden başka konuk olmadan ve saat 4 buçuk civarında olursa mümkün olur ancak. aksi halde, sonuç ortada. *
not: bu entry, tamamen makara ve geyik amaçlıdır. yoksa, bir şarkıcının kameralar önünde çekingen davranması, tedirgin olması yaptığı işe herhangi bir darbe vurmaz. kaldı ki, bir şarkıcıdan beklenen de, iyi konuşabilmesi, cevval olması değil iyi şarkı söylemesidir. ben peşinen söyleyeyim de.
Şarkılarıyla sevilen bir şarkıcıdır. şarkıları gerçekten çok güzel sanırım şarkılarıyla da anlayacağımız gibi zamanında çok kötü şeyler yaşamıştır tahminim.
Emre Aydın ünlü olmadan önce, üniversitede bir kızla aşk yaşar. Emre Aydın'ın ilk sevdiği kadındır. Fakat her aşkta olduğu gibi, onların ilişkisinde de sorunlar vardır. Bir yandan şarkıcı olma hayali ve bu doğrultuda yaptığı çalışmalar, bir taraftan da aşk ve okul hayatı..Her üniversitelinin hemen hemen yaşadığı şeyler.Amacı üniversiteden sonra sevdiği kadınla evlenip yuva kurmak, sonra hayallerini kovalamak. Ama kadın onu bırakıp başkasıyla evlenir okul biter bitmez. Emre çok üzülür, günlerce üzüntüden dışarı bile çıkamaz. Sonra herkes gibi terkedilmenin acısını hafifletmek için, "zaten pek de mühim değildin benim için" gibisinden şu satırları besteler:
"Git gideceksen bekleme, farklı değilsin sende
Gideceksen bekleme.
Beş para eder mi varlığın?
Ki yokluğun beni acıtsın."
Ama içi içini yer Emre'nin. Her tartışmalarında Emre'ye, adam olmaz senden diyen sevgilisine yine besteyle cevap verir. "Adam olmaz , dedin senden 'Adam nedir?' dedim içimden. Fark etmezdi, değişseydim. Güvenseydim ya da salıverseydim."
Ve devam eder:
"Adam olmadı hala benden
Adam kölen olsun senin, ben olmam".
Aradan biraz zaman geçince ayrılığın ve
yalnızlığın acısı Emre'yi sarmalar. iyice sevdiği kadından umudunu yitirince bu sefer sevdiği kadına bir gün pişman olacağını hatırlatır.
"Belki bir gün özlersin
Başka adamlarla, başka şehirlerde."
Bu da Emre'nin acısını dindirmez. Her besteden sonra başka bir besteyle ona seslenir. içinde büyük bir yangın vardır, başka türlü dindiremiyordur bu yangını. içine düştüğü girdapta boğuldukça boğulur. Onu ne kadar çok
sevdiğini ve ne kadar çok özlediğini yazar bu sefer.
"Kapı çaldı, sen sandım, gördüm boşluğu aynada
Bir şehir düştü, tam içimde özlemişim, anladım.
Biliyor musun,
Evimdin sen benim, ailemdin, nefesim,
karanlıkta ellerimdin.
Mutlusun sen ben yokken, ben senin hiçbir
şeyin.
Düşe kalka tutunurken, artık özlemek
istemiyorum."
Sevdiği kadının evliliğinden 2 yıl sonra Emre bu sefer bunları yazar ona:
"Evlenmişsin, nasıl oldu?
Bulabildin mi sonunda,
Hep anlattığın o meşhur huzuru?"
Haberi yokmuş ve sonradan öğrenmiş gibi bir de bestesinde "mış" ekini kullanır. Burada da gururunu düşünüyor, oysa işin gerçeği tam tersidir. Emre sevdiği kadının evlendiğini ilk başından biliyordur. Ünlü olunca, hayatı değişir. Para, şöhret ve hayatına giren yeni kızlar ona her şeyi unutturur. Emre artık gününü gün ederken, her şeye sahipken, elini sallayıp ellisiyle birlikte olurken, bir gün huzurlu olmadığını fark eder. Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin üniversitede sevdiği o ilk aşkı kadar ona huzur vermediğini anlar. Ve bunu da besteler.
"Hiç kimse olmadı senin gibi, olmayacak
biliyorum."
"Olmaz, olamaz
Aşk karın doyurmaz belki, ama aşksız da huzur
olmaz."