emperyalizmi anlamak

entry5 galeri0
    ?.
  1. Devrimciliğe yeni adım atmış bir devrimcinin ilk okuduğu kitaplar, ilk aldığı seminerler çoğunlukla diyalektik üzerine, devlet, faşizm, emperyalizm üzerinedir.

    Diyalektiğin "5 maddesi", devletin tanımı, emperyalizmin 3 temel karakteristik özelliği gibi bilgiler, bu ilk sürecin en fazla tekrarlanan tanım ve formülasyonları arasındadır. Böyle olması da doğaldır; çünkü bu sözü edilenler, Marksizm-Leninizm'in "abece"sini oluştururlar.

    Ne yazık ki, solun önemli bir kesiminde bunlar unutulmuş durumdadır. Alfabe unutulur mu diyeceksiniz? Doğru, zaten çarpıklık da burada. Okumayı öğrenmişler, Marksizm-Leninizm'i hatmetmişler, teori yapmayı öğrenmişler, ama bu arada alfabeyi unutmuşlar!

    Keşke bu ezberleri unutmasaydı kimse. "Ezberleri bozacağız" diye diye, işin en temelindeki kuralları, teorileri, ilkeleri iğdiş etmeye girişmeselerdi. O zaman ortalıkta devlete, emperyalizme ilişkin bu kadar çarpık teoriler, düşünceler ve politikalar olmazdı kuşkusuz!

    Devrimci teorinin iğdiş edilmesinin bugün özellikle güncel olanı, bilindiği gibi, emperyalizme dair çarpıklıklar ve çarpıtmalardır. Çarpıklık, Amerika'nın Ortadoğu'ya müdahaleleriyle birlikte açığa çıkmıştır. Sol adına, yurtseverlik adına, hatta sosyalistlik adına öyle politikalar savunuldu ki, bu noktada "emperyalizm nedir, temel karakteristik özellikleri hangileridir, neyi amaçlar, amaçlarına nasıl ulaşır..." gibi soruları tartışmak, yani işin alfabesini tartışmak, kaçınılmaz hale geldi.

    Emperyalizmi anlamamak, bugün sol adına politika yapan bir gücün başına gelebilecek en vahim durumdur dersek hiç de abartmış olmayız. Çünkü emperyalizmi anlamayanların, veya onun temel niteliklerini unutanların siyasi olarak doğru bir yerde bulunmaları, doğru politikalar geliştirmeleri imkansızdır. Bakın, "zordur" demiyoruz, zordan da öte imkansızdır.

    Çünkü, bugün ilerici, devrimci, demokrat, sosyalist herkesin yeri, en başta emperyalizm karşısındaki tutumuyla belirlenir.

    Emperyalizmi Anlamamak; Kullanayım Derken, Kullanılmaktır!

    Barzani ve dostları, müttefikleri ve onları "anlayışla karşılamak gerektiği" teorisyenleri, emperyalizmin Irak'a özgürlük getirdiği teorisini yapıyorlar.

    Bu "özgürlük" içinde de Kürtler "devletleşme yolunda" ilerleyebiliyorlar! Yani, Kürtler, bu işbirliğinden "fayda" sağlıyorlar.

    Belki de kilit kelimelerden biri de bu: Fayda.

    Doğrudur, Kuzey Irak'taki Kürtler açısından bir fayda görünüyor. Fakat;

    Görünen bir başka gerçek; bu fayda, başka halkların zararınadır. Bu fayda, başka halkların katledilmesi pahasınadır.

    Böyle bir faydacılık savunulabilir mi? Böyle bir anlayış, yurtseverlik, ilericilik olabilir mi? Böyle bir faydacılık Ulusların Kendi Kaderi diye meşrulaştırılabilir mi?

    Emperyalizmi doğru anlamak gerekir. Anlamayanlar, emperyalizmden faydalanmak adına, emperyalizme yedeklenen bir çizgiye savrulurlar. Bunun tarihte birçok örneği olduğu gibi, Barzaniler, Talabaniler de aynı noktadadırlar.

    Sağladıkları "fayda" karşılığında, boğazlarına kadar işbirlikçilik batağına, onunla birlikte emperyalizmin suç bataklığına gömülmüş durumdalar.

    Emperyalizmi anlamamak işte budur. işbirlikçiliğin UKKTH olmayıp, sadece onları dünya halklarına karşı suç işleyen bir mekanizmanın dişlileri haline getirdiğini ne yazık ki, kendine sosyalist diyenler de görmemekte, veya pragmatik hesapları nedeniyle görmezlikten gelmektedirler. Ama gerçek durum budur.

    Emperyalizme fırsatçı bakılamaz. Mevcut güç dengeleri içinde kimilerinin fırsat saydığı, emperyalizme hizmete dönüşür. Daha açık bir deyişle, emperyalizmi kullanayım diyenler, bir bakmışlar ki kullanılma konumuna savrulmuşlardır. Emperyalizmle işbirlikçiler arasındaki ilişkide kuralları belirleyen, çerçeveyi çizen emperyalizmdir. Başka türlü olması da zaten emperyalizmin doğasına uygun değildir. Dolayısıyla, emperyalizmi kullanamazsın, o seni kullanır.

    işbirlikçiliğin teorisi yapılırken deniyor ki; emperyalizm özgürlük ve demokrasi getirecek. Hayır getiremez. Emperyalizmin getireceği tek şey sömürgeciliktir, yeni işgallerdir. Irak ortadadır.

    işbirlikçi Eleştiremez; O Kendi Kendini Tavırsızlığa Mahkum Etmiştir!

    Barzani'nin Kuzey Irak'a, PKK'ye yönelik son saldırılar karşısındaki tutumu da son derece öğreticidir. Türkiye'yi ve ABD'yi eleştiriyor. Nesini eleştiriyor? Ve daha doğru bir soruyla nasıl eleştirebilir?

    Barzani, bombalanan bölgeye yaptığı ziyarette, Türkiye'nin saldırısı için "Saddam dönemi" benzetmesi yaparak, o zaman da böyleydi dedi.

    Barzani, saldırıdaki sorumluluğunu örtbas etmek için yaptığı bu ziyarette, "Türkiye'yle bir anlaşma yapmadıklarını" vurguluyordu özellikle. Barzani'nin Türkiye'yle bir anlaşma yapıp yapmamasının ne önemi ve belirleyiciliği olabilir ki? Çünkü Türkiye, zaten Amerika'yla, yani Barzani'nin hamisiyle anlaşma yapmıştır; artık orada Barzaniler'e -işbirlikçi konumunda olduğu sürece- bir söz düşmez.

    Dün Amerikan emperyalizminin bölgeye müdahale etmesine, Irak'ı işgal etmesine karşı olmayanlar, bugün de ABD'nin tüm politika ve uygulamalarını sineye çekmek durumundadırlar.

    Barzani'nin, Talabani'nin durumuna bakalım; ne diyebilirler ABD'ye?.. Diyemezler, çünkü bütün varlık şartlarını ABD'ye bağlamışlardır. ABD "Irak'tan çekilme" konusunu gündemine aldığında, "aman gitme" diye ilk açıklama onlar tarafından yapılıyor. Bu durumdaki bir güç, nasıl ve hangi güçle karşı çıkacak?

    Sorunun temeli, emperyalizmin niteliklerini görmezden gelmektedir. Günümüzde, emperyalizme tavır almayan bir milliyetçiliğin, milliyetçilik olarak kalması bile mümkün değildir. Bu defalarca görüldü. Milliyetçi anlayışlar, Barzani, Talabani örneğinde, UÇK örneğinde görüldüğü gibi, başka halkların katledilmesinden, başka ülkelerin işgal edilmesinden kendisi için "fayda uman" bir işbirlikçiliğe dönüşmüştür. Milliyetçilik penceresinden veya pragmatizm penceresinden bakanlar orada belki "UKKTH"yi veya bir "zorunluluğu" gördüklerini söyleseler de açıkça görünen budur.

    Ne emperyalizm değişmiştir, ne de işbirlikçilik. işbirlikçiysen, kuralına uyacaksın. işbirlikçilik, işbirliği yaptığın egemen gücün politikalarına boyun eğmektir, destek vermektir, en azından görmezden gelmektir.

    Emperyalist, gerektiğinde katliam da yapacak; nitekim geçtiğimiz günlerde Kandil Dağları'nda yaptığı gibi. Ve işbirlikçi yine hiçbir şey diyemeyecek. Hem fiili olarak, hem siyasal açıdan deme hakkı da yoktur. Çünkü işbirlikçiliği kabul etmek, ona karşı "eleştiri hakkı"ndan da vazgeçmektir. Onun politikalarına baştan onay vermiş olmaktır.

    Herkesin Emperyalizmi Kendine Göre mi?

    "ABD ve müttefiklerinin müdahalesi ile 24 yıllık Saddam diktatörlüğü sona erdi. Saddamperestlerin başı sağ olsun. Kürdistanlıların da gözleri aydınlıkta olsun. Sömürgeci sistemin saç ayaklarından biri yıkıldı. Darısı sömürgeci sistemin diğer saçayaklarının başına!"

    Kimin yazdığının değil, ne yazdığının önemli olduğu bu satırlar sömürgeci sistem konusunda ya tam bir cehaleti veya tam bir körlüğü yansıtıyor. Sömürgeci sistemi bilmiyor, emperyalizmi tanımıyor bu satırların yazarı. Çünkü bilse ve tanısa, yeryüzünde emperyalizmin tamamen dışında bir sömürgecilik sistemi olmadığını, olamayacağını da görecek.

    O halde biraz Marksist-Leninist teorinin tarihinde dolaşalım.

    Marksizm-Leninizm, ezilen halkların kurtuluş mücadelesinin bilimsel teorisidir. Bu teori içinde artı-değer teorisi, devlet ve devrim teorisi, ve de emperyalizm teorisi, önemli ve temel bir yere sahiptir. Emperyalizmi, yani tekelci kapitalizmi tüm yönleriyle inceleyip teorileştiren, temel özelliklerini ortaya koyan ise Lenin olmuştur.

    Lenin, emperyalizm teorisini, "Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması" adlı kitabında kapsamlı bir şekilde ortaya koydu. Bu kitap, 1916'da yazıldı. Yani yaklaşık 90 yıl önce.

    Lenin, emperyalizmi, "kapitalizmin son aşaması" ve "proletaryanın sosyal devriminin arifesi" olarak tanımladı. Ve yine Lenin gösterir ki, emperyalizm, aynı zamanda asalak ve can çekişen kapitalizm'dir.

    Bütün bunlar ne anlama gelir?
    1 ...
  2. ?.
  3. Bunlar, kapitalizmin tekelci aşamasıyla bunalımların, süreklileştiğini, dünyanın yeniden paylaşılması için savaşların kaçınılmazlığını, kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası hükmünce emperyalistler arası çelişkilerin süreceğini göstermiştir.

    Lenin'in emperyalizme ilişkin bu tespitleri, aradan bu kadar uzun bir zaman geçmesine karşın, temel anlamda geçerliliğini korumuştur.

    Emperyalizmi anlamayanlar, çeşitli siyasal hesaplarla gerçeklere gözlerini kapayıp anlamak istemeyenler, hep oldu.

    Emperyalizm üzerine yanlış teorilerin "kaynaklarını" sıralamak gerekirse, hiç tereddütsüz şunları sıralayabiliriz: 2. Enternasyonal'in çeşitli karar ve teorileri, SBKP'nin 20. Kongre Kararları, Avrupa komünizmi, sosyalist ülkelerdeki karşı-devrimler üzerine geliştirilen teoriler. Bugün milliyetçi, reformist çevrelerde emperyalizme ilişkin yapılan tespitlere bakın, köklerinin ta Kautskyler'e, Bernteinlar'a kadar uzandığını görürsünüz.

    II. Enternasyonal'in 1908'de gerçekleştirdiği, Stutgart Kongresi'nde emperyalizm üzerine iki teori çarpışmıştı; bunlardan biri Lenin'in emperyalizm teorisi, diğeri ise, emperyalizmi "uygarlık taşıyıcı"sı olarak niteleyenlerin teorisiydi. Bakın, emperyalizmin demokrasi, özgürlük getirdiği savı hiç de yeni değil. Ve bu sav, emperyalizmi anlamamanın aslında en belirgin kanıtlarından da biridir.

    O zaman, Kautsky'nin "bir paylaşım savaşının çıkmayacağını" ilan eden yazısı yayınlandıktan sadece bir hafta sonra, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı başladı. Emperyalizm üzerine bugünkü reformist teoriler de işte en çok olsa olsa Kautsky'nin bu teorisi kadar isabetli olabilir.

    Lenin, Kautsky'nin emperyalizm teorisini emperyalizmin politikasını ekonomisinden ayırmakla eleştirir. Kautsky, emperyalist ekonominin "fetih politikası gütmeyebilen bir politika tarzıyla bağdaşabileceği"ni de savunmaktaydı.

    Emperyalizmin dünyanın çeşitli ülkelerine artık emperyalist amaçlar için değil, insan hakları, demokrasi için müdahale ettiğini söyleyen teoriler de meğer, Kautsky'den çalınmış anlaşılan. Ama Lenin daha o zamandan bunun da mümkün olmayacağını söyler. 90 yıldır da emperyalizm Lenin'i kanıtlar.

    Öyle herkes emperyalizmi kendine göre, kafasına göre, pragmatik hesaplarına göre tanımlayamaz. Teoride isterse binbir çeşit emperyalizm olsun, tarihsel ve siyasal olarak tek bir emperyalizm vardır. Bin bir çeşidin bini üzerine teori yapanlar, hayaletler üzerine politika geliştirmektedirler.

    Emperyalizm açısından sömürgecilik vazgeçilebilecek bir tercih değil, bir zorunluluktur. Fetihler, ilhaklar, açık ve gizli işgaller, sermaye ihracı veya yeni-sömürgecilik yöntemleri, tüm bunlar dönemsel olarak değişebilir, fakat özü değişmez. Sömürgeci olmayan bir emperyalizm düşünülemez.

    "Bana Dokunmayan Emperyalizm..." Diyenler Kurtulur mu?

    Milliyetçilik, ortaya çıkan bu "fırsat"ların, bu politikaların hep böyle sürüp gideceğini sanır. Bunun böyle olmadığı, olmayacağı defalarca görülmüştür, ama yine de emperyalizme yaslanma çizgisi devam edegelmiştir. Çünkü, milliyetçilik, emperyalizme karşı bağımsızlık bayrağını kaldırmadığı sürece, kendini bu açmaza hapsetmiştir zaten.

    Amerika'nın Irak'ı işgalinin Kürtler'i özgürleştirdiğini, UKKTH'yi olanaklı kıldığını, bölgede demokratik gelişmenin önünü açtığını söylüyor çeşitli kesimler. Bu söylemler, açıkça Amerika'nın imparatorluk politikalarını onaylamaktır. Bunun başka bir anlamı yoktur.

    Bu düşüncelerin mantıksal sonucu ve devamı da Amerika'yı desteklemektir. Amerika'nın demokrasi, özgürlük getirdiğini söylüyorsanız, bu normaldir.

    Evet; işgal iyidir; çünkü ülkeyi demokratikleştiriyor, esir halkları özgürleştiriyor. işgal iyiyse, o halde, işgalci de iyidir. Ki o durumda, işgalciyle işbirliği yapmanın da iyi ve doğru olacağına kuşku yok... Emperyalizmi anlamamanın, doğru çözümlememenin sonucu işte budur. Emperyalizmi anlamamak, bakın kendine sosyalist, komünist, Marksist-Leninist diyenleri nasıl bir açmaza sürüklüyor.

    işte bu yüzden, Marksist-Leninistler açısından anti-emperyalist olmak bir ilkedir. Bu bizim tercihimiz olup olmaması açısından değil; emperyalizmin varlığından dolayı böyledir.

    Ya ona karşısındır, ya onun yanında. "Biz onun çıkarına karşı değiliz" demek, emperyalizme tabi olmaktır. Bugün Amerika'nın çıkarları, Kuzey Irak dağlarının bombalanmasından geçiyor. Bu durumda "ABD'nin Irak'ı işgalini" onaylayanlar, "ABD'nin bölgeyi demokratikleştirdiğini" söyleyenler, "ABD politikalarına bir itirazları olmadığını" beyan edenler, ne diyecekler? Amerika'nın bölgedeki planlarına bir diyeceği olmayanların buna da bir diyeceği olamaz.

    Değilse, bu politika "başka halkları katledebilirsin, başka örgütleri yok edebilirsin, başka şehirleri bombalayabilirsin, ama bana dokunma" anlamına gelir. Barzaniler'in bugünkü itirazı da işte bu noktadadır. Barzani, Talabani, başka halkların bombalanmasına ses çıkarmamaktan suçlu, ama kendi halkının bombalanmasına da ses çıkaramayacak kadar aciz ve zavallıdırlar; bu acz ise emperyalizmle işbirlikçiliğin sonucudur. Tarihsel olarak Kuzey Irak'ta Kürt halkının emperyalizm tarafından defalarca satılmış, yüzüstü bırakılmış olmasına rağmen hala emperyalizmi anlamamakta ısrar etmenin trajik sonucu!

    * Carpıklık da burada:
    Okumayı öğrenmişler, Marksizm-Leninizmi hatmetmişler, teori yapmayı öğrenmişler, ama bu arada alfabeyi unutmuşlar!

    * Çünkü, bugün ilerici, devrimci, demokrat, sosyalist herkesin yeri, en başta emperyalizm karşısındaki tutumuyla belirlenir.

    * Kautsky ve Barzani, Bernstein ve Talabani, hiç kuşkusuz birbirlerinden hem zamansal, hem siyasal olarak oldukça uzaklar. Fakat bakın işte emperyalizm konusunda ne kadar da benzer şeyler söylüyor, dahası pratikte, emperyalizm karşısındaki tavrı ölçü aldığımızda, birbirleriyle ne kadar aynı tavrı geliştiriyorlar. Eskileri "sosyalizme geçişin koşullarını hazırlayacağı" faydacılığıyla, yenileri, Kürt devletine imkan sağlayacağı faydacılığıyla, emperyalistle yanyana saf tutuyorlar.

    * Marksist-Leninistler açısından anti-emperyalist olmak bir ilkedir. Bu bizim tercihimiz olup olmaması açısından değil; emperyalizmin varlığından dolayı böyledir.

    http://www.yuruyus.com/www/yur2/
    1 ...
  4. ?.
  5. Emperyalizmi anlamayanları ikiye ayırabiliriz. Biri dünyayı, dönemi yanlış tahlil ettiği için anlayamamaktadır; diğeri her şeyi bir şekilde görmesine rağmen pragmatizmi ve çeşitli hesapları nedeniyle "anlamazlıktan" gelmektedir. Emperyalizmi anlamamanın iki biçimi varken, emperyalizmi doğru anlamanın tek bir yolu vardır: O da dünyaya sınıf mücadelesi bakış açısıyla bakmaktır.

    Emperyalizme ilişkin çarpıklıklarda üç kaynağa işaret etmiştik: II. Enternasyonal oportünizmi, SBKP revizyonizmi, Avrupa komünizmi.

    Bugün çeşitli kesimler ki bu kesimler reformizmden Kürt milliyetçilerine, Barzaniciler'den kendini sosyalist olarak tanımlayanlara kadar uzanan bir çeşitliliğe sahiptir tarafından yapılan emperyalizm tahlillerinin hala bu kaynaklardan beslendiğini, başka bir deyişle de bu küflü teorileri tekrar ettiğini somutlamaya devam edelim.

    Dünün "iyi", "barışçıl"
    emperyalizminden bugünün
    "demokratik emperyalizm"ine!

    Kautsky, zora, ilhakçı, sömürgeci yöntemlere başvurmadan da emperyalizmin sömürüsünü sürdürebileceğini ve bu noktada da emperyalizmin emperyalizm olmaktan çıkacağını söylüyordu.

    O, "siyasette tekelci olmayan, şiddete başvurmayan, ilhakçı olmayan tekeller" şeklinde çizdiği emperyalizm tablosuyla, "insanileştirilmiş" bir emperyalizm olabileceği iddiasındaydı. Bu siyasi fantazi, ne o zaman, ne de ondan sonra hiç gerçek olmadı.

    Emperyalist askeri işgaller, emperyalist sömürünün elbette "olmazsa olmaz"ı değildi. Nitekim emperyalizm, 3. Bunalım döneminde esas olarak askeri işgallere başvurmadan sürdürdü sömürüsünü. Ama bu, emperyalizmi emperyalizm olmaktan çıkarmadı. Bu, emperyalizmin temel niteliklerini, sömürgeci ve asalak karakterini değiştirmedi.

    Aslında bugün bize emperyalizmin ülkelere müdahalelerinin insan hakları, demokrasi temelinde, diktatörlükleri yıkmak amacını taşıdığını söyleyenler, Kautsky'nin bu hiçbir zaman doğrulanmamış ucube teorilerini tekrarlamış olmaktan başka bir şey yapmıyorlar.

    Kautsky, bilindiği gibi, emperyalist savaşta, "kendi ülke burjuvazisi"nin yanında saf tutmuştu. Bugünkü Kautskyci emperyalizm teorilerinin sahipleri de ABD'yle birlikte saf tutuyorlar. Lenin "Barış getirici emperyalizm" teorisinin sahibi Kautsky'yi, bu tavrından dolayı "dönek" olarak adlandırmıştı. Peki biz "barış getiren ABD"nin yanında saf tutanları nasıl adlandıracağız?

    Nasıl? Emperyalizmi bu kadar açık verilere rağmen anlamamanın adını hangi sıfatla koyacağız?
    *
    Kruşçev revizyonizmi önderliğindeki SBKP 20. Kongresi (1956'da yapılmıştır), Marksist-Leninist birçok teorinin reddedildiği tarihsel bir kongredir. Reddedilen teorilerden biri de Lenin'in emperyalizm teorisiydi.

    SBKP revizyonistleri, "Nükleer silahların ortaya çıkmasının her şeyi, bu arada sınıf mücadelesinin yasalarını da değiştirdiği"ni ileri sürdüler. Buna bağlı olarak da "Üç Barış" ilkesi adını verdikleri bir politika belirlediler: 1) "Emperyalizmle barış içinde birarada yarış", 2) "Emperyalizmle barış içinde birarada bulunma", 3) "Barışçıl yoldan sosyalizme geçiş".

    Bu politika da emperyalizmin en temel niteliklerinin inkarı üzerine şekilleniyordu. Bu nedenle bu politikanın da, hiçbir zaman pratikte gerçek bir karşılığı olmadı. Çünkü, Lenin de zamanında çok net söylemişti: "Kapitalizm ile sosyalizm yan yan varoldukça barış içinde yaşamazlar; biri ya da öteki kesin zafer kazanacak, ya sovyet cumhuriyeti ya dünya kapitalizmi için cenaze töreni yapılacaktır." (Barış içinde birarada yaşama, Syf. 9)

    SBKP revizyonistlerinin politikası, emperyalizmin de "barışçı" olabileceği varsayımına dayanıyordu. Kruşçev şöyle diyordu mesela: "Biz (ABD ve SSCB) dünyanın en güçlü devletleriyiz ve barış uğruna birleştiğimizde hiçbir savaş olmaz. Buna rağmen bir çılgın, savaş isterse, onu susturmak için parmağımızla tehdit etmemiz yeterli olacaktır."

    Bu anlayış, 60'lı- 70'li yıllarda dünyanın çeşitli bölgelerinde gelişen silahlı mücadele temelindeki halk savaşlarını "istikrarı bozan", "barış içinde bir arada yaşama politikasına zarar veren" mücadeleler olarak mahkum etti ve desteklemek bir yana, engel olmaya çalıştı.

    Bugün Amerikan işbirlikçilerinin, kendini sol gören kimilerinin Irak'taki direnişe karşı olmaları, halkların haklı ve meşru direnişini "istikrar bozucu" bir unsur olarak değerlendirmeleri, yukarıdaki yaklaşımla oldukça paraleldir. Her ikisinde de görülen, emperyalizmi anlamamış olmaktır; sonuçta her ikisi de, ABD'nin çıkarları temelinde bir yaklaşım savunmuş olmaktadır.

    Emperyalizmle barış içinde bir arada yaşama revizyonist teorisi, tüm güçlerin ABD'ye boyun eğdiği, bu anlamda da ABD'ye karşı tek bir kurşunun sıkılmadığı bir barıştır. Böyle bir barışı ise bir emperyalistler, bir de emperyalizmi anlayamayanlar savunur.

    Avrupa komünizminin nüfuzsuz' emperyalizmi,
    AB'cilerin emperyalizm sayılmayan Avrupası

    Emperyalizme yönelik yanlış tespitlerin bir başka önemli kaynağı Avrupa komünizmiydi. italyan Komünist Partisi önderlerinden Togliatti şöyle diyordu: "Sömürge sistemi hemen hemen tümden çökmüştür... Ve artık dünyada emperyalizme ayrılmış nüfuz bölgeleri kalmamıştır."

    Avrupa komünizmi savunucuları, sömürgeciliğin ortadan kalktığını, 2. Paylaşım Savaşı'ndan sonra kurulan ilişkilerin "bağımsızlık" anlamına geldiği teorisini geliştirdiler. Yeni-sömürgecilik döneminde, Avrupa komünizmine göre hem emperyalizme karşı bağımsızlık mücadeleleri gündemden kalkıyor, hem de emperyalizmin diğer ülkelerle ilişkileri "barışçı", "uygarlaştırıcı", "geliştirici" bir zemine oturuyordu.

    1990'lardaki söylemlere geçelim hemen buradan. Hatırlayalım; "Global dünya"da, teknoloji ve kültür aktarımlarının serbestleşmesiyle, geri kalmışlık, baskı rejimleri ortadan kalkacaktı. Sınırların, ulusal bağımsızlığın, bağımsızlık savaşlarının, artık bir önemi ve gereği kalmamıştı. Emperyalizm aşılmıştı ve bağımlılık yerini "karşılıklı bağımlılık" dönemine bırakmıştı, vs. vs.

    "Emperyalizm değişti" teorileri de bu temel üzerine oturtuldu. Ama bu teorilerin çökmesi için çok beklemek gerekmeyecekti. Çünkü temel çürüktü.

    Belirttiğimiz gibi, ne yazık ki bugün emperyalizme dair ortaya atılan kimi teorilerin bir özgünlüğü yok. Tamamen taklit veya çalıntı. işte bir profesör, teoriden tarihten haberi olmadığını varsaydığı öğrencileri karşısında bilgiçlik taslıyor. Ama bilgiçlik taslarken söylediği yukarıdakilerden alıntı. Sözünü ettiğimiz Profesör, Baskın Oran'dı ve şöyle diyor:

    "Emperyalizm bir Batı yayılması türüdür ama, her Batı yayılması emperyalizm değildir.

    "Emperyalizmin dört klasik ihtiyaçtan oluştuğunu biliriz: Hammadde ihracı, pazar arayışı, sermaye ihracı, nüfus ihracı. Ama, bunları ancak askerî işgal yoluyla çözmeye kalkışırsanız emperyalizm oluşur.
    0 ...
  6. ?.
  7. AB'yi emperyalist sayarsanız, çıkmazlara saplanırsınız."

    Askeri işgal yoksa, emperyalizm de yok; kaba, yüzeysel ve bir o kadar da, Kautsky kadar da eski bir teori.

    Avrupa emperyalizminin emperyalizm olmadığını kanıtlayan(!) Oran, orada kalmayıp, bir de "emperyalist olmayan, uygarlık taşıyıcısı Avrupa"nın, ABD tekellerine karşı "denge unsuru" olduğu iddiasında bulunuyor.

    ABD'yi "dengeleyecek" olan o Avrupa'nın, 1991'de Irak'ın üzerine bombalar yağdırılırken ABD'yle yanyana olduğunu bir kalem darbesiyle siliyor Oran.

    AB'nin bir parçası olan ingiltere'nin, Almanya'nın, Fransa'nın ve diğer AB üyelerinin çoğunun Irak'ın ve Afganistan'ın işgalinde başında veya ileriki aşamalarında ortak olduğunu da görmezden geliyor.

    Nesnel gerçekleri görmezden gelenler, tarih boyunca geçerli olacak düşüncelerin, teorilerin ve politikaların sahibi olamazlar. Nitekim, yüzyıldır, emperyalizmi anlamaktan uzak tüm teoriler çöpe atıldı. Oran'ın savunduğu teorinin yeri de orada hazır olmalı.

    Emperyalizmi nasıl tahlil etmeli?

    Ne çok şey söylenmiş değil mi emperyalizm için, ki burada aktardıklarımız teori denizinde bir avuç bile değildir.. Ama bu kadarı bile, kafa karıştırmaya da, aydınlatmaya da yeter. Gerçeklere nasıl baktığınıza, kavganın neresinde durduğunuza bağlı..

    Irak'ın işgali 1990'da başlamış bir süreçti ve bu işgalin başından itibaren emperyalist Avrupa da bir emperyalist gibi davranmıştı. AB'ciler unutsa da tarih unutmadı. Emperyalistin bir emperyalist olduğunu unutanların başında ise o zaman bizzat Irak'taki Kürt ve Şii muhalif güçler geliyordu.

    Bu "unutkanlığı" iyi değerlendiren emperyalistler, 1990-91'de Irak'ta "rejimi değiştirme" planını uygulamaya koydukları Körfez Savaşı'nda, Kürt milliyetçi hareketlerini kullandılar. Saddam yönetimi haftalarca süren bombalamalarla büyük ölçüde zayıflatılmıştı. Fırsat bu fırsat diyordu Barzani ve Talabani. Bu düşünceyle de 1991'de ayaklandılar. Aslında "ayaklandırıldılar" demek daha uygun.

    Ayaklandırılan yalnız onlar değildi. Kuzeyde Kürtler ayaklandırılırken, Güney'de de Şiiler ayaklandırılmıştı. Saddam yönetimi hem Kürt, hem Şii halkın üzerine acımasızca gitti, ayaklanmaları katliamlarla bastırdı. Amerika ve beraberindeki diğer emperyalistler, bu katliamları izlediler. Kısa bir süre sonra da yüzbinlercesi mülteci durumuna düşen Kürt halkına "insani yardım" adına Kuzey Irak'ı fiilen işgal ettiler. Bölgeye emperyalist Çekiç Güç yerleştirildi.

    Burada emperyalizmin ayaklanma aşamasında "Kürt ulusal haklarını savunma" veya ayaklanmanın bastırılmasından sonra "Kürt halkını himaye etme" diye bir kaygısının olmadığı açıktır.

    O halde olan biten nedir?

    Emperyalizm, tüm Ortadoğu'yu denetim altına alma planının en temel adımlarından biri olan Irak yönetimini devirmek için Kürt milliyetçi hareketleri Saddam'a karşı "koz" olarak kullanmıştı. Bu koz kullanılırken, emperyalizmi anlamamanın faturasını hep olduğu gibi, yine Kürt halkı ağır bir şekilde ödedi.

    işte burada emperyalizmi, özel olarak da ABD emperyalizmini nasıl tahlil etmeli sorusu önem kazanıyor. işte bir tahlil:

    "ABD..., çıkarları için onbinlerce insanın ölümüne sebep olabiliyor, istediği ülkelerde darbe yaptırabiliyor, kontra örgütler yaratabiliyor, sorunlu olduğu ülkeleri savaşa sokabiliyor, müttefiği olan ülkelerin iyi çocukları'na işkence, komplo, kontrgerilla vb. konularda eğitim veriyor.

    ABD'nin çıkarları gereği desteklediği darbeci rejimlerin, Asya'da, Latin Amerika'da neler yaptığını tüm dünya biliyor. Hala Afganistan, Irak ve daha birçok ülkede insanlar ABD'nin bombalarıyla can vermeye devam ediyor... Bütün bunların sorumlusu ABD olduğu halde, terörden, katliamdan... bahsedilmesi, ikiyüzlülüktür. Kaldı ki dünya, başındaki en büyük belanın kim olduğunu gayet iyi biliyor." (13 Aralık 2007, Özgür Politika başyazısı)

    Amerika, adeta yeniden keşfedilmiş. Ama hiç keşfedilmemiş gibi yapılmasından iyidir elbette.

    Aktardığımız alıntıda çok isabetli kullanılan bir cümlede dile getirildiği gibi, "ABD'nin neler yaptığını tüm dünya biliyor". Fakat dünyanın bildiğini Kürt milliyetçileri bilmezden geliyordu. Unutmuş gibiydiler. Tüm dünyanın bildiğini ve gördüğünü, bilmezden ve görmezden gelmek, "büyük politika" olsa da, ilerici, demokrat bir politika değildir. ABD gerçeğinin yeniden hatırlanması olumludur. Umarız bir daha unutulmaz.

    Ancak, kısa bir süre sonra aynı sayfalarda yer alan şu tür görüşler, bunu ummak konusunda acele etmemek gerektiğini de gösteriyor.

    "Bush, kendisine hiçbir zaman zarar vermemiş, üstelik savaşla yerleştirmek istediği meşhur Büyük Ortadoğu Projesi'ne ters düşmemiş, hatta bu projenin gerçekleşmesinde en dinamik partner olması gereken, dünyevi, demokratik, antirassist, antifaşist, kadın erkek eşitliğini savunan bir ulusun hareketi PKK'yi; düşman ilan etti.

    ... ABD'nin Irak'a müdahalesini ne kadar sempati ile karşıladımsa, Başkan Bush'un PKK'yi düşman ilan etmesi de o ölçüde hayretimin yükselmesine neden oldu." (Haydar Işık, 28 Aralık 2007, Özgür Politika)

    Burada asıl hayret verici olan elbette, yazarın, Bush'un bir halk örgütünü düşman ilan etmesine hayret etmesidir. Aktardığımız şu satırlar, emperyalizmi anlamamak sözünün tam karşılığı olarak örnek gösterilebilir.

    ABD gerçeğini anlatan satırlar da, ABD gerçeğini hiç anlamamış olan satırlar da aynı yerde, aynı dönemde yayınlandı. Bu da gösteriyor ki, emperyalizmin, Amerika'nın ne olup ne olmadığı konusunda kafa karışıklığı oldukça derindir.

    Başta vurguladığımız gibi, kimi pragmatik hesaplarla emperyalizmi anlamamazlıktan geliyor, kimi ise, gerçekten de dönemi doğru tahlil edemeyip, emperyalizmin yeni taktik ve politikalarını kavrayamadığı için temelsiz teoriler yapıyor.

    AB emperyalist değil, ABD de "demokratik" emperyalist... Bunları doğru kabul edersek, yeryüzünde emperyalist gibi bir emperyalist kalmamış demektir.

    Oysa, emperyalizmi doğru tahlil edebilmek için en başta kavranması gereken şudur: Emperyalizm, emperyalizmdir!

    Lenin, kapitalizmin ulaştığı en üst aşaması olarak tanımladığı emperyalizm için şöyle diyor: "Emperyalizm, kapitalizmin özel bir tarihsel aşamasıdır. Bu özellik üçlüdür: Emperyalizm: 1) tekelci kapitalizmdir; 2) asalak ve çürüyen kapitalizmdir; 3) can çekişen kapitalizmdir."

    Şimdi bazılarının "bu nasıl can çekişme?.. Hala güçleniyor" dediğini duyar gibiyiz.

    Evet, gerçek bir can çekişme.

    Toplumlar, binyıllar içinde değişmiş, birbirine evrilmiştir. Kapitalizmin can çekişmesi başlayalı henüz iki yüzyıl bile tamamlanmamıştır. Sosyalizm ise, henüz dünden bugüne uygulandığı tüm ülkeler açısından söylersek 90 yıllık bir geçmişe sahiptir.

    Emperyalizmin, belli bir süre adeta ara verdikten sonra yeniden açık işgallere yönelmesi, bir anlamda dünya çapında asgari bir denge sağlayan sosyalizmin yıkıldığı koşullarda "dönemsel, taktiksel bir güçlenme" gibidir, fakat aynı zamanda stratejik olarak emperyalizmi daha da güçsüzleştiren bir gelişmedir. Emperyalizm, belki hiçbir dönem bu kadar teşhir olmamıştır. Sadece Irak saldırısı arifesinde dünyanın dört bir yanında meydanlara çıkan milyonları düşünün; ki bu gösteriler de tarihin en büyük gösterileriydi.. Emperyalizmin bütün bu tepkileri, teşhir olmayı göze alması, onun tarihsel olarak nasıl bir zayıflık içinde olduğunu gösterir. Ama bu da bir yana, 2000'li yıllardaki emperyalist pratikte herkesin asıl görmesi gereken, 1990'lı yılların "emperyalizm değişti" teorilerinin çoktan iflas etmiş olduğudur. Denilebilir ki, "emperyalizm değişti" söylemi, emperyalizmi anlamamanın bugünkü söylemidir.
    0 ...
  8. ?.
  9. Emperyalizm, Lenin'in dediği gibi, siyasi gericiliktir. Bu, 20. yüzyılın başından beri böyledir. Ve bugün o gericilik, çok daha açık bir biçimde halkların karşısındadır. Emperyalizm bugün de dünyaya insan hakları, demokrasi veya refah değil, işgaller, şiddet, zorbalık, halkların hegemonya altına alınması, talan ve yağma getirmeye devam etmektedir.

    Emperyalist müdahaleler azalmak şöyle dursun, 1990 öncesiyle kıyaslanamayacak yaygınlıkta ve yoğunluktadır.

    Emperyalizm, halen üretici güçlerin gelişiminde en büyük engeldir.

    Tüm bunlar ortadayken, kim emperyalizmin değiştiğini, hele hele demokratikleştiğini söyleyebilir, hatta bununla da kalmayıp, emperyalizmin emperyalizm olmaktan çıktığını iddia edebilir? Kim?

    Emperyalizmi anlamamak için siyaseten kör olmak lazım artık. Siyasi körlük, halklar adına büyük yanlışların kapısını aralar. "Emperyalizmi anlamamak, bugün sol adına politika yapan bir gücün başına gelebilecek en vahim durumdur!" demiştik bu yazının başında.

    Çünkü emperyalizmi anlamamak, kullanılmaya sürükler.. Bu en hafifidir, daha ötesinde işbirlikçiliğe kadar savurur. Bu savrulma, halklara büyük trajediler yaşatır.

    Emperyalizm, bildiğimiz, dünya halklarının yüzyıldan fazladır bildiği emperyalizmdir. Yeni teoriler yapmaya, Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Emperyalizm ve devrimler çağında karar verilecek şey; Lenin'in dediği gibi, kimin cenazesinin kaldırılacağıdır. Emperyalizmin mi, halkların kurtuluş umudunun mu? Emperyalizmi anlamak, bu soruna halkların cephesinden doğru cevap vermektir.

    http://www.yuruyus.com/www/yur2/
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük