düşük zeka seviyesini gösterir. türk insanın da en büyük problemlerinden biridir. türk insanı empati yoksunu olduğu için olabildiğine kurnazlaşır. kurnazlık da zeka geriliğidir. empati aynı zamanda anlayış demektir. anlayışı kıt birisinden her şey beklenir çünkü insanlar anlayamadığı şeylerden nefret ederler.
bugün hmet hakan coşkun'un bir yazısını okudum ve siyasetçilerin kötü huyunun vatandaşa sirayet etmediğine ilişkin umut belirdi içimde.
---- alıntı ----
ADI: Türkan Yılmaz. istanbul Kartal'da sınıf öğretmeni...Hayatını başörtüsü mücadelesine adamış.Ve bugün okulunda başörtüsüyle ders veriyor.
Türkan Yılmaz, duygu ve düşüncelerini Radikal gazetesinden idris Emen'e anlatmış.Şunları söylüyor:
- Okullarda başörtüsü yasağı kaldırıldı ama kadın öğretmenlerin giyimini sınırlandıran bazı uygulamalar hala devam ediyor.
- Örneğin kadın öğretmenlerin mini, yırtmaçlı etek giymesi hâlâ yasak...
- Bu uygulamalar dayatmacı zihniyetin devam ettiğinin göstergesidir.
- Devlet kesinlikle bireyin giyim kuşamına karışmamalı.
- Kişinin giyim kuşamını sınırlandıran bu uygulamalar derhal kaldırılmalı.
- isteyen şort giyer, isteyen mini etek giyer. Kimin ne giyeceğine devlet değil kişinin kendisi karar vermeli.
Helal olsun sana Türkan öğretmen! Yaptığın bu açıklamalarla hem "Başörtülü öğretmen mi? Aman Tanrım" diyenlere sıkı bir cevap vermiş oldun, hem de başörtülü öğretmenlerin kendine Müslüman olmadıklarını kanıtladın.
en cokta bizim milletde var olan bir durumdur. empati kurmak yerine oturulur dedikodu yapilir ama hic bir zaman ya benim basima gelseydi diye düsünülmez.
yurdum insanında sıklıkla görülendir. yurdum insanı bir makam / mevki sahibi olduğunda bu daha da belirginleşir.
en kötü örnekleri de iktidar partilerinde görülür. iktidarın ortak kabul görmüş inanışı / hayat tarzı ne ise yurdum insanı o çizgiye gelene kadar hayatına müdahele etmeye devam eder.
bundan yıllar önce birileri türbanın gericilik / siyasi simge vs. olduğuna inandığından yurdum kızlarının yaşamları değiştirildi. kızlarımız üniversitelere giremedi, memur olamadı vs.
bunun mağduru olarak gelenler ise kendi inandıkları gibi inanmayanları / yaşamayanları değiştirmek adına proje yürütüyorlar.
içkiye, kadına, basına karşı tavır da bunları hizaya getirme çabası da hep empati yoksunluğundan.
neymiş efendim. aleviler de cami de ibadet etmeliymiş. güzel kardeşim senin pragmatist zekan yüzünden bu insanlar yüzlerce yıllık inanç / gelenek / göreneklerinden vazgeçmeyecekler! sen bu insanlara inandıklarını yaşaması için ortam sağlıyor musun bunu söyle. yurdunda yaşayan hristiyanlara göterdiğin saygı kadar bu insanların inanışlarına saygı gösteriyor musun bunu söyle. müslümanlar için maaşlı imam atarken gayrimüslimların ibadetlerine yardımcı olacak din adamları için çabalarını söyle. yıllardır adamlar bağırıyorlar heybeliada ruhban okulu diye. aynı şekilde aleviler de "dedelerine" maaş bağlanmasını istiyorlar buna çözümün ne onu söyle. alevilerden topladığın vergilerle diyanete aktarılan paradan alevilerin inançlarına yönelik tahsis yapılmamasını konuş.
bugün kürtlere verdiğin ana dilde okuma hakkını arap vatandaşlarına ya da diğer azınlık unsurlara da verecek misin onu söyle. ya da onlar da inandıkları hakları almak için dağa mı çıksınlar?
son örnek 1 mayıs'tan. olabilir bir çoğunuz bunu fosilleşmiş solcu adeti olarak göebilirsiniz. ama iktidar bunu böyle göremez, görmemelidir.
senin görevin onların inandıkları / kendilerince kutsal olanı engellemeye çalışmak değil. onlara inandıklarının gerekleri yapacakları güvenli imkan sağlamak.
evet taksim meydanında inşaat var ama inşaat olmayan yerler de var. bırak mitingi burada yapsınlar. kendilerince kutlasınlar değil mi? ama yok illa benim eşşeğim önde yürüsün tavrı, bir sidik yarışı...
bazıları cemaatleri / şeyhleri yasaklamaya uğraştığında nasıl bir direnç gösterdiğinizi hatırla. ne oldu başarabildiler mi? hayır! çünkü yasaklamak çözüm değildir.
sen her milli bayramda hastalanıyorsun (!) diye bu halk da hastalanmak zorunda değil. ellerinde türk bayrağı ile anıtkabire yürümek istiyorlarsa bırak yürüsünler. polisi önlerine dikme. polisi yürüyenleri koruma görevi ile görevlendir engelleme görevi ile değil. halk ile güvenlik güçlerini karşı karşıya getirme!
insanların inançlarına / kutsallarına dokunma!
"güçlü olan her zaman haklıdır" yerine "güçlü olan güçsüz olanın da hakkını savunmalıdır" anlayışına geçtiğimizde gerçekten ileri bir toplum olacağız.
"acaba ben olsam, nasıl hissederdim" düşüncesinin eksikliğidir. sebebi kendine dönük yaşamaktır.
en belirgin özelliği de empati kurması gerektiği zamanda "o değil de" diyerek konuyu değiştirmesidir.
tabii ki her durumda, her anda empati beklenemez insanoğlundan. yeri, zamanı, hatta acıma duygusunun yoğunlaştığı anlarda vardır ancak bu.
sağda solda, televizyonda birini görürsünüz, kötü bir durumdadır; empati kurarsınız. elinizden geliyorsa yardım edersiniz; gelmiyorsa önce dua*, sonra da sükredersiniz.*
ama kötülüğe paralel empati kurulmaz; en azından din, dil, ırk, vatan, millet, gelenek, namus açısından.* empati kurmak, sonuçta zıtlığa inanmak ya da hak vermek demektir.
her şey insanlar için, muhakkak. ama insanlar asla ve asla canının yandığı noktada empati kuramaz.
kuranlar nasıl mı kurar? dilde kurar, kalemde kurar; başkasının yanan canı üzerine kurar en şehvetli empatisini. ister inanın, ister inanmayın maksat muhabbettir. ta ki kendi canı yanana ve bir başkası onun üzerinden prim yapana kadar...
insanı basitleştiren bir durumdur. Zavallı, acınası hallere sokar bu yoksunluk. Zenginin fakiri anlayamaması gibi, fakirin de zengini anlayamamasıdır. bazen aşktır, bazen umut. Empati yoksunluğu insanın kaybetmesini sağlayan en asil eksikliktir. inanan, inanmayanları kötüleyip inandığı unsurda iyi ve başarılı olmayı hedefler. inanmayan, inananı kışkırtıp ruhunu hafifletme çabaları içindedir. Binlerce klon sözlükte ve normal hayatta karşılaştığımız durum bundan farklımıdır ? değildir.
Peki hala niye bu çaba bu kadar popüler ?
insanın içinde bulunduğu konumdan dolayı. Nasıl abilerinin devletin polisine taş atmasını izleyerek büyümüş bir ilkokul çocukları varsa aynı şekilde kaybetmeyi çok ufak yaşlardan farkedip vazgeçmiş türk çocuklarda vardır. Burda asıl unsur ırk değil insanın istediğidir. Sevgili peygamberleri kendini düşünerek yazdığı o kadar ayette rağmen ben son peygamberim demeseydi şüpesiz ki bu çocuklarda çıkış yolu olarak var olan unsurları yıkmayı deneyebilirdi. Ne yazık ki öyle bir şansları yok.