bazı insanlarla konuştuğunuzda, hayatlarında dini pratiklere yönelik pek bir şeyin bulunmadığı, ancak Allah'ı çok sevdiklerini ifade ettikleri görülür. Şüphesiz kulun Rabbini gönülden sevmesi çok önemlidir. Ancak bazen bu anlayış insanın kendini kandırmasına sebep olabilmektedir.
Sevginin göstergesi nedir? Yalnız söylem mi? Peki ya eylem?
Allah'ı gerçekten çok sevdiğinin hiç mi belirtisi olmaz insanın hayatında? Şüphesiz kimsenin iman ya da ibadet dünyasının boyutunu bilemeyiz, zaten bunun derdinde de değiliz. Kimseyi yargılamak da değil amacımız, ama söz konusu anlayışa sahip insanların kendi beyanları da hayatlarında dini unsurların bulunmadığı yönünde olabilmektedir. Yani pek çok insan bunu itiraf etmektedir. "Ben Allah'ı çok severim ama dini bilmem, yaşamam" itirafında bulunur kimi zaman insanlar. Oysa kişi bilmelidir ki Allah'ı gerçek manada sevmek olabildiğince buyruklarına hassas olmakla mümkün olabilir. Allah'ı çok severken emir ve yasaklarını dikkate almamak mümkün müdür?
Genellikle tasavvufa eğilimli kişilerde yaygın bir inançtır, her şeyi sevgi ve hoşgörüye indirgeme. ilgilerinin sebebi de esasen tasavvufun, buz dağının görünen kısmı kadar biliniyor olmasından kaynaklanır. Dinin içi ancak tüm gerekleri ile doldurulabilir. Ne ibadetler, ne sevgi, ne de hoşgörü tek başına yeterlidir. Din bir bütündür ve kişi Allah'ın dinini kendi anlayışına göre şekillendiremez. Arzu ettiği kalıplara sokamaz. Dinde sevgi de vardır, hoşgörü de vardır, Allah'ın Kur'an ayetleri ile belirlemiş olduğu emir ve yasaklar da vardır. "Ben sadece Allah'ı severim, bu da bana yeter" anlayışında olmak
Kur'an'da tarif edilen inanan profiline uygun değildir. Hiç şüphesiz inananlar Allah'a sevgide çok taşkındırlar:
"insanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah dışında bazılarını Allah'a eş tutarlar da onları Allah'ı sevmiş gibi severler. iman sahipleri ise Allah'a sevgide çok kararlı ve taşkındır" (bakara/165)
Ancak Allah'ı çok seven ve O'na gönülden teslim olan insan, inancının gereklerini yerine getirmesi gerektiğini de bilmeli, şeytanın insanları ibadetten uzaklaştırmak için kurduğu tuzaklara düşmemelidir. Kendisini kendinden kötü durumdaki örnekler ile karşılaştırmak da kişinin yine kendini kandırmasından başka bir şey değildir.
Birini gerçekten çok seviyor olsanız, bir düşünün bunu ifade ve ispat etmek için neler yaparsınız? Sevginizi sadece kuru sözlerden ibaret mi kılarsınız? Sevdiğinize ilgisiz kalabilir misiniz? Bilirsiniz ki bu sizi de, sevdiğinizi de tatmin etmez. Sevginizi göstermek için türlü jestler yapar, özel günlerinizi hatırlar ve bu günlerinize özel hediyeler alarak sevdiğinizi sevindirmek istersiniz. Bazen onu üzmemek için kendinizden geçer, bazen de kırgınlık anında gecelerinizi uykusuz geçirirsiniz. Kısacası emek ve vakit harcarsınız sevdiğiniz için.
Peki, sevdiği biri için yapmayacağı şey kalmayan insan neden gerçek manada sevilmeye layık tek varlık olan Rabbi ile arasına bu kadar mesafe koyar? Örneğin; neden vakit ayırmaz O'na olan sevgisini ifade etmek adına ya da neden bir gece olsun uykusuz kalmaz O'nun için. Nasıl bir sevgidir ki bu her şey sadece karşı taraftan beklenir? Allahı gerçekten sevmek, O'nun sevgi ve yüceliğine layık bir kul olmakla, O'nun için nefes almak, O'nun için yaşamak ve yalnız Ona teslim olmakla mümkün olabilir.
"inananlar ancak, Allah anıldığı zaman kalpleri titreyen, kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir." (enfal/2)
"Onlar öyle insanlardır ki, Allah anıldığında kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namazı gözetirler. Ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler" (hac/35)
Ayetlerden de görüldüğü gibi inanan insanların Allah'ın ayetlerine de Allah'a olan kulluk vazifelerine de duyarsız kalmaları söz konusu değildir. Gerçek sevgi, gerçek bir teslimiyet yani teslimiyetin gönülden ve samimi bir şekilde ifade edilmesiyle mümkün olabilir.
tanrıya şunu söylemektedir; tanrım ben senin gerçekten var olduğuna inansam vallahi de billahi de emirlerine uyarım ancak ve lakin objektif olarak yorumladığımda yolladığın kitapta yazanların hiç biri mantıklı gelmiyor. mesela şeytanı yaratıyorsun bize secde etmeyince sidik yarışına giriyorsun ve ahiret gününe kadar git insanların akıllarını çel. Eğer bunu başarırsan da seni ve bu insanları öbür dünya yakıcam diyorsun. bir allah olarak şeytanla sidik yarışına girmene ne gerek vardı. hadi diyelim böyle bir yarışa girdin ve bir süre verdin, öyleyse neden vakti gelmeden bazı toplulukları helak ettin? oyun bozanlık değil mi bu? dolayısıyla aslında sana mantık olarak inanmıyorum çünkü çelişkilerle dolu yolladığın kitap. Lakin bana doğduğum günden bugüne kadar çok büyük bir kalabalık bunun doğru olduğunu söyleyip beni bebeklikten şekillendirdiniz. zihnim basma kalıp gibi oldu. şimdi ben kalkıp deniz neden mavi sorusunu soramıyorsam yani aklıma bile gelmiyor böyle bir soru çünkü deniz mavi olur tabi diye kendimi durduruyorum. halbuki mantıklı açıklaması güneşten gelen ışığın denizde kırılması ve mavi rengin kırılma indisi en düşük olduğu için su da en son kırılan renk yani mavinin rengini alıyor. Dolayısıyla aynı durum bana şeytanla verdiğim örnekte oluyor. yani aklıma gerçekten de neden böyle saçma bir sidik yarışına girdiğini sormak aklıma gelmiyor. dahası buna benzer bir çok soruyu soramıyorum ve aklıma bile gelmiyor. gelenleri sorduğumda aldığım yanıtlarda hep bir "kör nokta bırakılıyor" (örn: biz onun adeletini bilemeyiz, bizim algılarımız o konuda yeterli değil, bizim kalp gözümüz vs...). dolayısıyla sana içten içten inanmıyorum lakin bunu kabulde edemiyorum. öyleyse ne mi yapıyorum. emerlerine uymuyorum ancak seni sevdiğimi herkese söylüyorum.