"ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm."
herşeyi unutsak, hiçbir şey düşünmesek.
sarılsak o sadece bizimmiş gibi olan zamana; belki tanrının bile farkında olmadığı.
sarılsak; sanki ömrümüz yalnızca o andan ibaretmiş gibi; öleceğini bildiğin hatta emin olduğun bir anda yaşamın sana uzattığı el gibi.
sarılsak ve hiç ayrılmasak; zamanı bizim için dondurup yok olsak; bir fotoğraf gibi.
sarılsak; henüz doğmamış olduğumuzu farketsek; yeniden doğsak sanki hiç ölmeyecekmiş gibi...