Oysa sadece bir iz bırakmak için yaşamıştım O'nda... Varlığımı ispat edip gidecektim o izle...
Ve sanki o iz olmasa, onla bir yolum olmayacaktı. Ama düşünememiştim; her iz, masum bir dokunuş bırakıp geçmiyormuş...
"iz" beraber yaşadığımız bir karmanın odağı gibi dikildi karşımıza ve hiç bitmedi... O hiç farkında olmadan hayatına devam etti. Oysa "iz", dalga dalga tesirini yaymaya devam edecekti, ömür yettiğince...
"Geçmiş"in tesir ettiği her yerim, bugünümü bulanıklaştırarak beni yarına hazırlamaya devam ediyordu, o hep susuyordu ve susacaktı... Konuşma dili gelişmemişti henüz, bayağı bir dil kullanabiliyordu sadece...
Beni onun 'Yarın' ına katacak tek şey, elimizdeki kan dövmeleriydi. Ne yapsak silemiyorduk onu ve üzerine yeni bir dövme işlenmiyordu.
O andan uzaklaştıkça yenildiğim zaman, yalnızlığımın gölgesine düşüyordu ve gölgelerle uğraşmaya devam ediyordum, ellerim hâlâ yanıyordu...
Birgün sıcak, sımsıcak bir günde sahipsiz bir Deniz' den su avuçlayıp o dövmeleri silmek istiyorum ve avuçladığım her su damlası gibi saf olmayı da...
Sahipli bir günahın yarattığı, pişmanlık gibi keskin duyguları aklımdan süzdüğümde, içime yansımalarını elimden geldiğince söndürebildiğimde, bu boyutu aşabileceğimi düşünüyorum...
Dersini aldıktan sonra, acı veren o yaşam deneyimini güzelce paketleyip, ait olduğu an' a iade etmek en büyük amacım...
Artık onun olmalı bu ders ve onun avuçlarını süslemeli, çünkü benim ellerim bunları taşıyamayacak kadar narin...