yaptıgınız (bkz: yaglama) nın hamurunun tam kıvamında olmaması durumunda bu şekilde yemeniz gayet normaldir. tırnaklarınızın arasına dolan kıyma, yogurt da cabası. ***
elle yemek yemenin ağızda daha çok tat bıraktığı söylenir**. zira yiyeceğimiz şeye önce dokunuyoruz, hissediyoruz ve bu beyne sinyaller yolluyor, bu da hemen o yemeğin tadını aklımıza getiriyor ve ağızımızın suyu akıveriyor. bu sayede afiyetle götürüyoruz.
araplarda özellikle de bedevilerde sıklıkla görülen olaydır.
saim orhanaynanın bir bölümünde çöl araplarına misafir olmuştu. adamlar deve sütü eşliğinde susam küspesinden mamul yağlı ballı bir yemek yiyorlardı. saim orhan'a da ikram ettiler. sunucunun resmen suratı ekşidi. oturduğum yerde ben iğrendim şerefsizim.
Cogunlugunu hintli ve arap iscilerin olusturdugu bir santiyenin yemekhanesinde, azinlik durumunda olan zavalli turk iscilerimizin ucer beser kasikla sofraya oturup, masadaki hintli ya da araplara ellerindeki fazla kasiklari ikram etmelerine yol acan durumdur. Aslinda tam olarak elle de yemez hintli ve araplar yemeklerini. Hintlilerin chapati dedikleri bizdeki lavasa benzeyen ekmegi bir parca koparip gorulmeye deger bir maharet ile eli bilekten tuhaf bir sekilde kivirarak yemegi ekmegin icine alir oyle yerler, arada parmaklari da yemege bulanirsa itinayla o parmaklari yalayarak seriyi tamamlarlar. Durumu daha igrenc hale getiren sey ise corbayi pilavin ustune sos olarak almalaridir. *
elle makarna yerken italyanlar, pizzayı öküz gibi ağız şapırdatarak zıkkımlanan amerikalılar benim elle yeme zevkimi en güzel anlayacak olan insanlardır. bizim, köylünün yüzüne "efendi" diyen sonra da "leş gibi kokuyor pezevenk burnumun direği yontuldu" olarak "demeye" devam eden insanlarımızdan bu konuda hiç bir bok beklemiyorum. sizler medeni olun, sıçarkende kibar sıçın, ıkınıp sıkınmayın, osurmazsınızda zaten, e ben pis bir insanım o zaman.
rahat olalım arkadaşlar, el ile yemek normal birşeydir, o medeni insanlar ana karnından alafranga servisle 9 çeşit alet eşliğinde çıktılar. bazı insanlar görgüsüzdür, avrupa ülkelerinde seyahatlerindeyken nasıl da belli ederler kendilerini, bilmez ki oranın insanı değil, herkes doğasıyla yaşar, yazık.
doymam eğer ekmeğin en çıtır, es sıcak tarafını koparıp onu bir kaşık edasıyla büktükten sonra önce sulu yerlerine banıp, sonra zayıf bir noktasından dalarak tavaya yapışanlarını dahil süpürüp ağzıma götürmezsem o menemeni ben. kahvaltıda yumurtayı elime alıp döndüre döndüre tuzlamazsam mutlu olmam, annemin o müthiş patates yemeğinin o yoğun kıvamlı suyuna ekmeği bir sünger edasıyla önce sıkıştırıp sonra suyun içinde açılarak derinliklerine de o lettiz yemek suyundan çektirmezsem bu hayattan zevk almam ki ben, ölürüm.
şimdi sen kim oluyorsun da kendi evimde benden pizza yiyebilmek için çatal bıçak getirmemi istiyorsun!''
diye söylemek istedim o misafire bugün. böyle gözlerim hafif kısık ama bakışlarım onun gözbebeklerine bi şahin gibi kitli biraz küstah bi ses tonuyla belki, belki biraz da umursamaz. ama demedim. ona diyemediklerimi de gelip hemen yazdım. şimdi burda yazamayacaklarımı da bizde kalmaya karar veren diğer misafire bol küfürle anlatıcam. Oh mis.
bi de o it oğlu it bi daha gelirse; çay kaşığı yerine şekeri sol yüzük parmağınla karışıtırtmadan çenemi kapatmayacam.
salaş bir balıkçıda, hafiften esen bir rüzgar eşliğinde karşında sevdiğin adam.. o an en doğal halinle yersin ki o balığı, parmaklarını bandıra bandıra. oh mis.