türk filminde geçmesi muhtemeldir,bi araba çarpınca düzelmesi kuvvetle muhtemeldir.
ayrıca yaşanmış bir örnektir.askerde bi arkadaşın gözünde arpacık çıktı ve revire gitti,döndüğünde gördük ki terlik istirahati almış.düşün düşün anlam verememiştik.türk doktorları çok yaşayın.
ilimin, bilimin, alternatif tıbbın, parapsikolojinin, hipnozun, telkinin ve dahi diğer tüm analitik olguların çözümlenmesini sağlayan, hayat koşullarını iyileştiren çalışmaların hiçbirinin cevap bulamadığı ve kuşaktan kuşağa, gen aktarımı ile ruhumu ele geçiren melun bir hastalık.
ilk olarak, büyük büyük büyük büyük büyük dedem girayhan'da zuhur etmiş ve bugüne kadar 5 kuşağa aktarılmış bu ruh çalkalanışı, zırh giymiş bir kalple yaşamanın buhranıyla, yapışıp kaldı yazgıma. ''kendi öttüğü için güneşin doğduğunu sanan horoz müzminliği' adı verildi buna.
bu benlik putu, içimde çoğu zaman taşlaşıp, tüm algılarımı, duyularımı ele geçiriyor o içimde kaskatı kesildiğinde, gök kubbenin benim varlığıma alkış tuttuğunu duyuyorum, toprağa bassam, toprak gebe kalır güller doğurur, birinin hayatındaki varlığım, şükür dualarına vesile olur.
perdeli gözlerim, bunları seyrederken, 1.derece akrabalarım hariç, yaşam haritamda var olan ve var olacak diğer insanların; kötü, zalim, zavallı, bedbaht, rüsva benlikleri ile etrafımda dolandığını ve dolacağını düşünürüm. bu duygu; sürekli savaşmaya, savunmaya ve kontrol etmeye yöneltiyor beni. normal bir insanda var olması gereken, duygusal alışverişi kopyalayan tüm ayna nöronlarım, aynasız, kaçak yani.
bu büyüklük budalası ruhun pik yaptığı dönemde, bir az olsun susturup, kendimi dinleyebilmek için, ölülerimizi taklit eder, onlardan kalma bir rituel ile ruhumu tokatlarım.
bu arınma hali şöyledir; karanlık bir odada, sönmüş kireci, kalbimin (kalp bu rituelde iyiliği ve kötülüğü saklayan kutu olarak betimlenebilir) etrafına sürer, yanma etkisi ile oluşan acının döktürdüğü gözyaşımla kireci kalbimin üzerinde harmanlarım,(kurtlanmış böceklenmiş, hasta bir ağacın iyileştirilmeye çalışılması gibi bir şey.)
tan ağarana kadar geçen sürede şunları tekrarlarım; 'sen sende oldukça ve sen kendine taptıkça, senden sana yol vermezler. senin varlığın ve kendini bir şey sanman sende bulundukça, huzuru bulurum zannetme. çünkü sen hala benlik putuna tapmaktasın'
bu ritueli yaptığım gecenin sabahında, içimdeki benlik putunu çatlatır, o çatlaklardan dışarı büyüklük duygusunu sızdırırım. o gecenin sabahı daha pozitif ve insancıl olurum.
şimdi nöronlarınızı meşgul eden bir soru var zihninizde muhtemelen.
diğer 5 kuşak ömürlerinin sonuna kadar bu hastalıkla mı yaşadı?
-hayır.
bu putu kıracak tek bir şey var;
tarihime şahitlik edenlerden birinin, can incisinin(ruhunun), arınmışlığına inanmam gerekiyor, bu ruhun sahibi, hayatın dibini görmüş, insanlara sert kabuğunu göstererek hayatını idame ettirmiş, batak, leş, pis bir insan olarak bilinse de, onun sahip olduğu ruh incisinin kıymetliliğine beni inandırması gerekiyor