**
kendilerinin yazılarnı okumadığım için yorum yapmaktan çekinmekteyim. Ama ortalıklarda gördüğüm kadarıyla ergen gençlerin gözdesi durumunda şuanda. Kısa süreli bir imparatorluk yaşıyacağını düşünmekteyim.
şimdiye kadar 4 kitabını okuduğum elif şafak ın fazla abartılmış bir yazar olduğuna kanaat getirdim özellikle bunu anlamak için bit palas ı okumanızı tavsiye ederim, kelimelerin sürekli kendini tekrar etmesi, elif şafağın türkçe kelime haznesinin çok gelişmiş olmadığının kanıtı sanki. ilk aşk kitabını okuduğum zaman hayranlık duymuştum sonraları öyle bir söndü öylesi tespitler yaptım ki hakkında bende üzüldüm, fikirlerim onu da üzdüm, bit palastaki örnekleri uzun tutması kitabın 379 sayfa olması ancak kırpıldığı takdirde ancak 200 sayfa kalması, din büyüklerinin özel hayatlarını konu alması ve genelde provakatif konular seçmesi, bu kadar ünlü olmasını sağlamıştır belki de.
Elif safagin cogu kez verdigi seminerlerde sorulan klasik bir sorudur bu neden ingilizce yaziyorsunuz? ve her seferinde verilen cevap soyle olmustur:
"Diller arasi gecis yapmayi seviyorum, ve kitaplarimin turkceye cevrilmesinde her zaman buyuk katkim oluyor, osmanlica kelimeleri severek kullaniyorum, bu acidan tdk'ya da biraz karsiyim, omurleri bizden cok olan kelimeleri dilden silemeyiz". ve bunun uzerine bu soruya karsilik kendisi her zaman gocebe bir hayat yasadigini da uzerine basarak belirtmistir.
son kitabında, 'camiideki seyirciler' gibi garip birşey kullanmış olan hanımefendi. burada 'seyirciler' yerine kullanabileceği bir'cemaat' kelimesinin varlığından habersiz sanırım türkçede. kimin yetersiz olduğu da belli oluyor tabi böyle olunca.
anadolu gibi bir çok kültürü içinde barındırmış coğrafyaya hakim dili, ingilizce karşısında yetersiz bulması bunun ispatıdır.
batının üstünlüğünü kabul etmek ve o seviyeyi hedeflemek başka şeydir, batı yalakalığı adına kendi kültürünü hiç etmek başka. "kısa yoldan köşeyi dönme" mantığı bu toplumun edebiyatına dahi hakim olmuştur. kimdir elif şafak; bir dostoyevski, bir gorki, bir steinbeck, bir goethe, bir umberto, bir hayyam' la aynı kefeye koyulabilir mi? veya dikkat edin, bu saydığım isimler eserlerini kendi dillerinde mi yazmıştır, yoksa ingilizce mi? sanırım bu sorunun cevabı elif şafak' a pembe kapak niteliğindedir.
çağrılı olduğu bir toplantıda kendisine neden ingilizce yazdığıyla ilgili sorulan soruya, türkçenin yetersiz bir dil olduğu şeklinde verdiği acınası yanıtla kanıtlanmış acı bir gerçektir. eğer türkçe yetersiz bir dilse dünya edebiyatının baş yapıtlarının o kadar mükemmel türkçe çevirileri nasıl yapılıyor diye sorulması gerekirdi kendisine. sadece nevzat erkmen'in ulysess çevirisi bile türkçenin nasıl zengin bir dil olduğunu kanıtlamaya yeterlidir, eğer o kitabı okuyacak kapasitesi varsa tabii. elif şafak'ın türkçeyi kullanamıyor olması türkçenin yetersizliğini değil kendisinin zavallılığını ortaya koyar. liberal yalaka tayfaya yazılıp üç ayda bir çıkardığı berbat romanlarını gözümüze sokup duran bu hanıma artık meydanın boş olmadığını, türk okurunun önüne her uzatılanı okuyan embesil hatunlardan oluşmadığını anımsatmanın da zamanıdır. 301 den yargılanmak için yırtın sonra da nobeli kap formülü bir kullanımlıktı elif hanım kusura bakmayın, hem nobel almak için biraz da yazar olmak lazım maalesef, o da sizde yok bilindiği gibi.