tam olarak ısınmak denemez aslında, kısmen ısınmakır. vücudun sobaya bakan kısımlarının sıcak ve ateşli, arkada kalan kısımların ise soğuk ve donmuş olmasıdır.
öğrenci evinde ilk sene kullandığımız kömür sobasının türlü zorlukları nedeniyle geçici bir çözüm olarak bulmuştuk elektrikli sobayı. ardından 3 yıl boyunca kaloriferli bir eve taşınma planları yaptık o sobanın başında. az buz bilirim ne melem bir şeydir.
mesela dört erkeğin göt göte verip birbirlerine bu kadar sokulduğu ama aralarında -kesinlikle- bir yakınlaşmanın olmadığı başka bir ortam yoktur.
ısıt ulan işte deyip gözüne gözüne soktuğumuz ayaklarımızdaki terliklerin tabanıyla eşofmanların paçaları az yanmamıştır. yine o soba yüzünden ''moruk sarılsana bana'' demek zorunda kalmıştır nice kelli felli adam. koca evin salonunda 1 metrekareden az yerde yerleşimin sebebi de odur, literatüre ''soba önü'' gibi lüks bir kavramı sokan yine o.
ısınmaya çalışmayı öğretmiştir bizlere. çalışmazsan ısınamazsın. ay sonu elekrik faturası geldiğinde babaya nasıl açıklarım diye düşünmektir. sırf o fatura yüzünden part-time çalışmaktır. ısınamasan da cefasını çekersin. yine de bir garip mutluluktur, anlatamazsın.
Elektiriğin gitmemesi için tanrıya yalvarılarak ısınılabilen sobadır, gerçek sobayla farkı vardır şöyle ki elektirikli sobanın üstünde kestane yapılmaz, üstüne tükürülmez, ancak anadolu sobasının üstünde kestane yapılır mis gibide kokar, üstüne tükürülür, tükürük hızla, zıplayarak buharlaşır.
genellikle öğrenci milletinin yararlandığı bir olgudur elektrikli soba ama gelecek elektrik faturası hesaba katılmadan faydalanırlar elektrikli sobanın ısısından, an itibariyle fatura gelir ve o ısınma şeklide tarihin tozlu sayfalarına gömülür. *
doğalgazın olmadığı yerde tek alternetif kömür sobası veya üç kuruşluk mekana on kuruş verip kaloriferli daire yerine öğrencilik te herşey mübahtır deyip üç elektirk sobasıyla ısınmak evde kışın şortla dolaşmak.