el sallayan kasaba

    1.
  1. karşı kıyı yok bu hikayede bu yüzden denize iner güneş ve çocuklar dışında kimse duymaz denize değen güneşin çıkardığı sesi. kırmızı olur kasabanın rengi, kan değil gül rengi! sobalar yakılır ayaz vurunca, odalar mandalina kokar, çöp kutularında kestane kabukları...
    dışarıya asılan hiçbir çamaşır beyaz kalmaz, is kül rengi yapar herşeyi. sisli günlerde kasaba kış kokar, solgun lambalarını yakar esnaflar dar sokaklar aydınlanır. yağmur bulutları göründü mü koşturur okuldan çıkan çocuklar. çorapları çamur, pantolonları çamur... suç onların değil çukurların.
    bu kasabanın insanları yorgun yüzlü, bezgin, bıkkın... babaların beli bükük çalışmaktan, çatlar elleri anaların, dudakları kurur genç kızların, delikanlılarsa öpüşme derdinde.
    hep aynı yüzler aynı sohbetler... bir tek yaz olunca renklenir kasaba tadı kalır damaklarında. otobüs dolar otogar, limana yanaşır büyük gemiler... gelenler arasında eş, dost, akraba da vardır tabi maksat tatil onlara. senede bir yüz görümlüğü.
    yaz bitince kasabada el sallayanlar çoktur gidenin arkasından işte bu yüzden bilekleri hep ağrır kasaba halkının, dinmez ne kol ne yürek sızısı.
    gecenin en iyi dostu rakıdır,yaştır, yastır. zifiri karanlıkları bekler delikanlılar. sokaklarda köpeklerle düet yapar, isyanlarını paylaşırlar. terk eden sevgiliye küfürler, giden dostlara sitemler... içlerinde kopar fırtınalar, ama erkeklik var serde tutulur yüzlere yalancı aynalar....

    ay ışığı limanın durgun sularında salına salına ilerlerlerken ufka, yüksek dağları arkasına alıp, çayını yudumlayan yaşlıların içi buruk. kapı zillerini çalmaz torunlar, bir tek komşudur hal hatır soran. baston tutan ellerini öpen çocukları gelmez artık, başını koyduğu yastığın diğer sahibi tutar kolundan. işte bir ömürden geriye tek kalan.

    şehirler arası yolun kenarında, solgun ışıklı evin küçük penceresinde, gelen geçene bakan siyah gözlü kızlar... en çok onlar sallar gidenin ardından el. kasaba onların üzerine zimmetli gibidir, asla bırakamazlar. yaştan sırılsıklam olur yastıkları, yorgan altına saklanan bedenleri değil umutları. anne karnına geri dönmeyi ister gibi çekerler bacaklarını yukarıya, kıvrılırlar yataklarında çünkü hayat anne karnındaki kordon kadar doyurmaz onları. hep eksik yanlar, hep yarım aşklar, hikayeler...

    hayat insan ayrımadan biner tepesine adamın. üzüntü zayıf bir kadının payına düşer, zaaf iri gövdeli adamın belası olur. zıtlıkları barındıran hayat sormaz sana "ne getireyim gelirken" diye. hayatın verdiğine el açmaktır yaşamak. ve el sallamaktır gidenin ardından kalp ritmi bozulmasın diye bir sağa bir sola...
    *
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük