eskiden renk renk ve çeşitli modelleriyle kız çeyizlerinin olmazsa olmaz parçalarından biri olan çok amaçlı bez.
el silinir, masa silinir hatta abartıp ağız bile silinir, tabii hepsi aynı beze değil.
nekadar orjinal günlerdi...
şimdi düşündükçe daha iyi anlıyorum...
hatırlayın o elbezili günleri...
eve annemin müsafirleri gelmiş. kısırlar, kekler, poaçalar...
ben daha ilkokul-ortaokul çocuğuyum. okuldan eve gelirim. tam annemin gününün yemek kısmına. hep sevinmişimdir aslında o günlerde. ayrı bir tatlı, ayrı bir heyecan. sanki akşam şehirmizde sadece 1 adet olan o küçücük alışveriş merkezine gidecekmişiz gibi bir tat...çünkü evde aynı anda bir çok pasta börek vb. yiyecek olur.
malum eskiden bukadar yaygın değildi pasta börek. enazından bizde değildi. şimdi kimse dönüp bakmasada ozaman bir tadı vardı. annem bir yandan bak fadime teyzenlerde var gel bizimle ye çocoğum derken benim isyanımı görmezden gelerek el bezlerini o melamin tabaklara koyardı...itirazlarım çözüm olmaz pastaların hatrına o müsafir kokan odaya, o kalçaları 3 insan büyüklüğünde olup otobüste 2 koltuk kaplayan teyzelerin arasına oturmak zorunda kalırdım...yemek yerken burnundan nefes alan obur teyzelerin korkunçluğu hala rüyalarıma giriyor sözlük...
en nihayetinde pastalar, börekler yenir çaylar içilir. okadar üşengeçtirki bu kadın topluluğu (gerçi bunların akşam oturmasına giden aileler versiyonuda vardır) kalkıp 2 adım lavobaya gitmekten üşenirler. ve işte o anda el bezi girer devreye. daha kaç kat olduğuna ulaşılamayan el bezi. öyle pratik öyle sağlıklı kullanımı vardır ki bu el bezinin...
ıslak, sabunlu olanı al elini ağzını sil koy melamin tabağa, kuru olanı al sil koy tabağa... elbezi kullanıyorum elim yüzüm kuru kalıyo
en kötü yanı ise o el bezi kullanıldıktan 5-10 saniye sonra ağır, keskin, elem bir koku kaplar ortalığı.el bezi kokusudur işte o... herşey gitse o koku kalır akılda silinmez hafızalardan. düşünün yağlı hamuriçiler, kısırlar, bazen tatlı ve meyveler hepsinin kokusunun üzerine o 0,1 tonluk teyzelerin ter kokusu... ve bunların hepsinin üzerine sizi o kacaman göğüslerine bastıra bastıra sevmeye çalışan teyzelerle ölüm kalım savaşı verme... yapma şunu zaten kokudan ölücem birde göğsüne bastırım sevme beni... anlıyorum şimdi ülkede neden duygusallık yok, romantizm yok.
nerede olsun söylermisin
bütün hamuriçi ve meyve kokularını bulunduran elbezi ile silinmiş dudaklarda mı?
yoksa o kacaman insanı oldürecek derecede kokan göğüslerde mi?
ne diyorum lan ben. el bezinden ülkenin romantizmine geldim.
neyse kötü koksada iğrensemde orjinal günlerdi...
şimdi bir peçetenin orjinalliği nekadar olabilir?
Şimdi bir hanım yazar inşaatta seviştim diyor.
Başka bir hanım yazar da bu kişiye 'edep ya hu' diyerek laf sokuyor.
Sonra bu yazar yırtık dondan çıkar gibi çıkıp, o laf sokan ablaya 'seni bu memlekette inşaat inşaat gezdiririm' diyor.
Şunu ben yapsam sol frame 12 gün 'meriç' diye yıkılırdı Amk.
Gel gelelim; adam 8 senedir görmediğim türden kitap gibi bir yazıyla meriçliğin yargısını dağıttı, kimseden çıt Yok.
2 gündür inşaat aşağı inşaat yukarı diye ağlayan kezbanın birini tokatlamış yazar. Bir dersin iki dersin tamam da tüm gün inşaat dersen merakın mı var derler adama o da bunu demiş tebrik ettim. Evet.
geçen bi entrysine denk geldim tanımam etmem, yok sandalyeye oturturmuş ayakları yere değermiş falan filan
40 yaşındaymış, ulan kafanda 40 tane akıl yok senin ama kabahat sende değil ailende, babanda
"oğlan babadan görür at oynatmasını, kız anadan görür sofra kurmasını.
Mide bulandıran hayatı, aklınıza gelen tüm pisliği yaşayan bir zavallı olması değil mesele. 40 yaşında olup sadece klavye başında havlayabilen birisi olması komedi. Mercimek boyutundaki beyniyle ciddiye alınacak birisi değil.
Bununla konuşan hemcinslerimi yıllardır uyarmaktan bıktım. Kendisini biraz tanısanız tiksinirsiniz.