anlamıyla çok çelişkili bir vaziyete gelmiş bir yapıdır. lakin bir ürünün ucuzluğunu "çok ekonomik" gibi söylemlerle betimleriz. şu anda ise ekonomi hayat pahalılığıyla eş değer haldedir.
yunanca 'oikos' (ev) ve 'nemein' (idare, yönetim, yasa) sözcüklerin türetilmiş sözcük. sözcük o zamanlar henüz tarihi yolculuğunun başında olduğu için etimolojisi de sıkıntılı süreçler geçirmiş belli ki günümüzdeki manası göz önüne alınarak. tabii o zamanlar adam smith yok, marx yok, max weber yok, kenan evren yok , tayyip erdoğan yok. haliyle ev, çiftlik, at, eşek, tavuk idaresi ilgili dar bir kurallar bütünü olarak tanımlanmış. buradan hareketle idarenin akıbetini, ev sahibinin temenni edilen muazzam düzen fikrine emanet etmişler. milli piyango misali yani; ya tutar ya tutmaz.
Dünyada bildiğini iddia edip de bilmeden en fazla konuşanı olan bilim dalıdır. Televizyonlara ekonomist diye çıkarılan insanların neden bahsettiğini çoğu zaman ekonomi profesörleri dahi anlamazlar.
dünya üzerindeki kıt kaynakları en verimli şekilde kullanma yollarıdır, iktisat. farklı yöntemler vardır, örneğin; serbest piyasanın yararını savunmak liberalizm, devlet denetimindeki bir piyasayı savunmak sosyalizmdir. yani bu yöntemler üretim araçlarına kimin sahip olacağı ve artık değerin nasıl paylaşılacağına karar vermek üzerine kuruludur. açıklayayım:
diyelim ki bir işçi günde 4 saat çalışma ile ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir. eğer işçiler sahip oldukları fabrikalarda sadece 4 saat çalışıyorlarsa komünizmi seçmişlerdir. fakat patronun fabrikasında 8 saat çalışıp +4 saatte ürettiğini yine patrona veriyorlarsa kapitalizmi seçmişlerdir.
şu anki türkiye'deki ekonomi tanımı: az sayıdaki gelir düzeyi en yüksek kesimlerin sınırsız ihtiyaçları nedeniyle kıt olan kaynakların yağmalanmasına izin verilerek, çok sayıdaki alt gelir grubuna sınırlı ihtiyaçları için bu yağmadan arta kalan kısmının paylaştırılmasırıdır. (not:hırsızların gelir düzeyi en yüksek gelir düzeyi olan kesimlerin içinde büyük yer tuttuğunu söylememe gerek yok)
Türkiye ekonomisi, Erdoğan'ın başbakanlığında yıllık ortalama yüzde 5 büyüme gösterdi. Ekonomik krizin yaşandığı 2001 yılında yüzde 5,7 daralan Türkiye, Erdoğan'ın başbakanlık koltuğuna ilk oturduğu 2003'te yüzde 5,3, 2004'te yüzde 9,4, 2005'te yüzde 8,4, 2006'da yüzde 6,9, 2007'de yüzde 4,7 büyüdü.
Şimdi bunları muhalefete söylesek yine bir kulp-kılıf bulacak. Rakamlar ortada büyüme ortada...