ekmeğin nişasta kaynaklı lezzeti, mayalı olmasından dolayı süngerimsi yapısı, arasına konulan sıcak veya soğuk lezzetleri yeni ve farklı safhalara getiriyor. helva, pastırma, köfte, tantuni, kaşar peyniri, kokoreç, döner, balık, kavurma, kızarmış patates vb. ekmeğe eşlik edecek pek çok katık malzemesi vardır.
hepimizin çocukluğunda vardır bir ekmek arası...
benim ki aşağıdan seslendiğim de anneme sandviçim hazı mı. domates, beyaz soğan, beyaz peynirdi...
aşağılık babam yıllar sonra hatırlamış bir fazlasını siyah zeytin, ne diyeyim tebrikler.
gelelim bukowski babanın olmazsa kendisinin olmaz babasına, bizimkisiyle arasında ki tek ayrılık biri çimler uzun kemer ile kamçı, diğer piç ayakların çamurlu süpürgenin metal hortumu..
iki gavatın biri geberdi, cennet yada cehennnem diğer pezevenk ne bok yer bilmem..
herkese renkli günler
Kadınlar kitabındakı gibi her sayfada yarık edebiyatı yapmak yerine her şeyi en başından alıp çocukluğunu ve iç dünyasını anlatan charles bukowski kitabı.
Altını çizdiğim bir kısım.
"Albay sussex de kimdi? Herkes gibi sıçmak zorunda olan biri. Herkes sisteme uyup içine girebileceği bir kalıp bulmak zorundaydı. Doktor, avukat, asker- ne olduğu mühim değildi. Kalıbını bulduktan sonra ileri doğru gitmeye çalışıyordun. Sussex de herhangi biri kadar çaresizdi. Ya bir kalıp bulurdun kendine ya da açlıktan ölürdün."
ekmeğin içerisinde istenilen şeyi koyarak oluşturulan yiyecektir. görüntüsü bizzat ismidir...
küçükken hep ekmek arası peynir yerdim. küçükken dediğim dokuz yaşındayken. hemen büyüyeceğimi zannederdim... daha da uzayacağımı ama çoook büyük boyutta bir insan olacağımı zanneder ve bunu çok isterdim... ve evet bunun ekmek arası peynir ile olacağını düşünürdüm.
küçükken mahallede, okulda akranlarımdan uzundum. on dört yaşımdan beridir bu boydayım ve gerçekten çok hızlı bir şekilde fazla uzadım. sekiz senedir bu boydayım. keşke bedenen değil de vasfen büyüse, yer kaplasaydım bu dünyada. gardımı sadece burada yazarken düşürebiliyorum. birinin omuzlarında ağlamaya ihtiyacım var ama omzuma düşen damlalardan kendi gözlerimi akıtacak takat bulamıyorum. hayır, kimse omuzumda ağlamıyor, bu farklı ama tarifini yapamıyorum. her neyse, bu başlığa bunları yazmak da çok saçma oldu. ama dedim ya, gardımı sadece burada yazarken düşürebiliyorum. ekmek arasının bende tebessüm ettirecek bir hatırı var, o yüzden yazdım...
gariplikden bir ömür yiyende var, üşenip karnım doysun yeter diyip yiyende var. yolcu işidir. lezzet aranmaz. ekmeğede zam geldi, arasıda kalmadı, artık yavan ekmek yeriz. boşuna dememişler garibanın çilesi mezarda biter diye.
muhteşem bir charles bukowski romanı olması haricinde içinde ne olursa olsun süper olacağına inandığım tapılası yemek çeşidi. en güzeli de pratik olmasıdır.
çok acıkmışsam ne buluysam ekmeğin arasına koyarım ve sanki fırında soslu ördek yemiş gibi lezzet alırım. özellikle domates salatalık biber peynir dörtlüsü.
enteresan bir eser. içinde bazı gerçekleri barındırıyor tabiki. güzel kurgulanmış. özellikle çocukluğunda yaşamış olduğu sıkıntıların kitaba yansıması aşikar. libidosunun yüksek olduğunu da açık açık belli ediyor kitabda.
bukowski'nin hayatının en kötü yıllarının anlatıldığı kitap. Kendisinden otobiyografisini yazmalarını istediklerinde çok zorlanmıştır çünkü o kötü yıllara dönmek, babasından dayak yediği, annesinin soğukluğu, beş parasız geçirdiği zamanlar, okulunda arkadaşları tarafından dışlandığı günlere, anılara dönmek onun için çok zor olmuştur. O nedenle bu kitabı yazması çok uzun zamanını aldı. Babasından öğrendiği bir şey varsa o da gerçek acının ne demek olduğuydu hem de nedensiz acının. Çevresindeki kimse hayatla onun gibi sınanmadı. Üniveriste yıllarıyla ilgili şöyle bir yazı geçmektedir;
'Üniversite yaşamı yumuşak ve gerçeklerden uzaktı. Dışarıda, gerçek dünyada seni nelerin beklediğinden söz etmiyorlardı. Beynini teorilerle dolduruyor, kaldırımların ne kadar sert olduğunu söylemiyorlardı. Üniversite tahsili insanı sonsuza dek mahvedebilirdi. Kitaplar yumuşatıyordu insanı. Kitabı bırakıp sokağa çıktığında kitapların sana söz etmedikleri şeyleri bilmek zorundaydın. O dönemden sonra üniversiteden ayrılmaya karar verdim.'
Bukowski nin beni mahvettiği otobiyografik türde yazdığı kitabıdır. cümlelerin akış hali, seçtiği betimlemelerden anlattığı yaşamlarla bütün günümü bu kitabı düşünmekle geçirmeme sebep olmuş yazar kitabıdır.