şüphesiz ki az önce pazarda denk gelinen enteresan olay. artık pazara düştü diye malum yerde smoothie ikram etmezler. resmen sıradan meyve olmuş. saticiya "bunun tadi neye benziyor" diye sordum. "bi boka benzemiyor" dedi. almadim. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1906785/+
diyelim peru'ya giderseniz... papayayı yol kenarında toplarsınız...muz sudan ucuzdur...ama portakal kavun karpuza eliniz gitmez pahalı diye.
aynısı asyada geçerlidir... bu tür meyveler ucuzdur... erik vs ekşi meyveler pahalıdır yoktur yetişmez.
benim paraya yıkıp ama fiyatını da takip edip aldığım... bir meyve var o da avokado. ama onun içindeki nutrişınlar cidden başka şeyde yok... faydasını düşününce önemsemiyorum.
ama 1 avokado parasına gidip 1 ejder meyvesi almam.
ha kilosu yarın bir gün başka alışageldik bir meyvenin fiyatına yakın olur amenna.
henüz erken.
üreticisi şu sıra senede 80 bin falan kazanıyor deniyor. herkes bir yüklensin... o ağaçlar meyve versin sonra.
bana kivi denilen meyvenin ilk defa marketlerin meyve-sebze reyonuna düştüğü zamanı hatırlatan olay.
yıl 1995 veya 1996 idi, tansu çiller'in başbakan olduğunu hatırlıyorum o zaman. okul ile ev arasına da "grupp grossmarket" diye bir süpermarket açılmıştı ama o dönem ilk defa böyle reyonlu, kasalarda ürünlerin barkod okutularak geçirildiği, market arabalarını olduğu filan bir market görüyorduk. o zamanlar alışveriş için bakkala, sebze meyve için de manava gidiyorduk. ama o süpermarket açıldığı zaman resmen hipnoz olmuştuk, artık bakkal ibrahim amca, manav osman abi, kasap hayri filan yalan olmuştu. her alışverişte tak süpermarket...
neyse, bu süpermarketin manav reyonu da dışarıda duruyordu. bir gün bir baktık, kahverengi, uzaktan patatese benzeyen ama yakına gidince tüylü müylü olduğu görülen ve etiketinde "kivi" yazan o meyveyi gördük reyonda. oldukça pahalıydı, atıyorum portakalın kilosunun 5 lira olduğunu düşünün, kivinin tanesi 5 lira filandı o zaman. uzun süre bir gizem olarak, uzaktan izledik kiviyi. "ben yedim olum" diye anlatan kolpacı çocuklar bile türemişti, her biri farklı tarif ediyordu tadını.
ve sonunda sınıf arkadaşlarımdan biri okula getirdi kivi, beslenme saatinde, bir kutuda halka halka dilimlenmiş yeşil renkli, orta kısmına doğru siyah noktacıklar olan garip bir şey. yemin ediyorum, sınıfça başına toplandık, lavuk da sanki ab-ı hayatı sunuyor bize, "işte kivi bu arkadaşlar, o kahverengi kısım kabuk aslında, o kısmı soyuluyor, içi de böyle, dilim dilim. tadı ekşi." ama kimseye ikram etmeden, saldırır da elinden alırız diye tık tık dilimleri yaladı yuttu pezevenk. çükümüz düştü yani meraktan. bir de yerken suratını ekşitip, ağzını şapırdatıyor lavuk...
sınıfta bir kaç arkadaş hemen harçlıklarımızı saydık, kafaya koymuştuk, kivi alacaktık. ama 1 lira anca çıktı, sonra soymak, dilimlemek için bıçak lazım, ilkokul bebeleriyiz. vazgeçtik ama eve gider gitmez anne kivi alalım kivi alalım, zar zor ikna ettim ve marketten 3 tane kivi aldık. annem söyleniyor "eşşoğlu eşşek o paraya 5 kilo mandalina gelirdi" filan diye.
hacı eve geldik, annem patates gibi soydu, dilimledi. daha odaya getirmeden yolda bir iki dilim kaptım. ağzıma attım... peeeh. beğenmedim aq. ağzımda bıraktığı kekremsi tadı da sevmedim. bu muymuş la kivi dedim. tüm merak ve gizem bitti.
bakıyorum şimdi de yıllar geçse de bu tür nostaljik duygular yaşamaya devam edebiliyor insanımız. ne güzel. ejder meyvesini merak ediyor muyum peki? etmiyorum. çocuk olsaydım ederdim ama.