bu yolculuk, insanın sonunda ölümü bile 3 gün sonra duyulan bir kişinin ya da gökyüzündeki tek bir yıldızın yanlızlığı kadar büyük bir yanlızlığa iter. çünkü ego, ancak tam bir ümitsizlik noktasına gelince teslim olur.
bu teslimiyet acı vericidir.
çünkü kişi kendini yutacak dipsiz bir uçurum açılmış gibi hisseder. bu, ölüm gibi gelir.
ancak bu bi taraftan ölümdür, diğer taraftan da o bir diriliştir. o dogmak icin ölmektir. yolcu önce bilinçaltının karanlıklarına dalar.
iç dünyamızın bu karanlığı; gerçek benliğimizin, tanrının şekilsizliğinin göz kamaştırdığı bir yerdir. benliğimiz, karanlıkta gizlenmiş bir ışıktır. *
Bir rüyadasın; şayet rüya en üst noktasına gelirse bozulacaktır. Her zaman bu olur; ne zaman bir rüya en üst noktaya gelirse bozulur. Artık rüyayı rüya değil gerçek diye hissedersin. Ve sen sürekli olarak daha yüksek bir zirveye gidersin. Ve rüya neredeyse bir gerçek halini alır. O asla gerçek olmaz; o neredeyse gerçek olur.
O gerçekliğe o kadar yakınlaşır ki artık daha ileri gidemez çünkü bir adım sonrasında rüya gerçek olacaktır. Ve o gerçek olamaz çünkü o bir rüya. O gerçeğe çok yaklaştığında uyku bozulur, rüya parçalanır. Sen tam olarak uyanırsın.
Ego en büyük rüyadır işte. Onun kendi güzelliği, kendi ıstırabı vardır. Onun kendi sonsuz mutluluğu ve kendi acısı vardır. Rüyalar bazen güzeldir ve bazen de kabustur ama her ikisi de rüyadır.
bugun sabah dikimevi durağından ankaray denilen metroya binmek için ego ulaşım kartı alınmaya gişeye doğru gidilir. ankarada okumadığımdan dolayı öğrenci bileti almak için bir kaç taktik belirlenmiştir. gişeye yaklaşılır ve gişedeki göbekli suratsız amcaya 10luk öğrenci alabilirmiyim denir. bu lafın üzerine gişedeki amca paso sorar ve yurt dışında okuduğumu ankaraya konferansa geldiğimi söyler ve 10luk ego parası* verilir, kart alınır. arkadaş ile birlikte peş peşe aynı ego basılır ve ankaraya binilir. kızılayda inilip doğru bilkent otbüsüne binilir ve gene aynı şekilde ego otobüse 2 defa basılır. otobüste egonun arkasındaki yazıya göz takılır ve 230kr ibaresi göze çarpması ile dumurlar yaşanmaya başlanır. kazıklanmanın verdiği duygu ile kazıklandığını kendine yakıştıramama duygusu birbirleri ile bütün olmuş bir halde olanlar sorgulanmaya başlanır. madem ikilik ego nasıl 4 defa binildi madem 45 dk içerisnde aktarma bedava ise 4. biniş nasıl kabul edildi gibi sorular kafalarda dönemeye başlar. egonun bozuk olduğu dahi düşünülür. ancak olayın böyle olmadığı derçeği ile yüzleşilince, ego gişesindeki amcaya bütün sevgiler iletilir. ve ankarada yaşamamama rağmen ankarada oturan ve oy kullanacak her arkadaşa eşe dosta seçimlerde ego'ya hakim olan iktidara oy vermemeleri aşılanır.
bilinenin tersine id ile süperego arasında denge kurmaya çalışmaz. işin, nasıl yapılırsa en iyi olur kısmını halletmeyi kendine götev beller. sokakta işemeniz gerektiğinde görünmeyecek bir köşeye gitmenizi söyleyen egodur. işeme lan hayvan diyen süperegonuz.
i. melih gökçek hazretlerinin bir türlü tatmin edemediği kurum. ***
edit:eksileyen arkadaşlar siz gelin bir hafta ankara da kalın arsenikli suları için , tıkış tıkış, üstelik de geç kalan belediye otobüslerinde canınız allaha emanet yolculuk yapın da o zaman eksiliyo musunuz napıyosanız yapın...
id ve süperego arasında destek malzemesi olarak durup, her ikisini de makul davranmaya davet eden, kişiliğimizin bir tür tampon bölgesi.. id'in bireyi yapmaya ittiği tamamen güdüsel, impulsif, bencil, ve haz odaklı davranışlara "bi duuur" diyip, süperego'nun cici, pek cici, pek normatif, pek sosyal ve uyumlu olma adına bastırıp, ezip durduğu davranışları "aaay sıkıldım" diyerek ortaya çıkaran bir tür içsel moderatör, arabulucu.. üstlendiği görevler itibariyle kişiliğimizin kişiliksiz kısmını oluşturan ego, aslında bir yandan da bizi biz yapan herşeyden olması gerektiği kadar bulunduran bir tür ideal karışımdır.. kendisine halk arasında son derece olumsuz anlamlar yükleyerek haksızlık etmekteyiz, oysa ki "egoist" dediğimiz insanlar, ego'ları id'lerine haddini yeterince bildirememiş insanlardır o kadar.. umarım freud bu süper simplified tanımlama karşısında mezarında dört dönmüyordur..
aklın ve bedenin amaçlarına ulaşmak için kullandığı zavallı aygıt. bütün eziyeti o çeker. beden çikolata ister, akıl yeme şişmanlarsın der, hemen gidip çikolata yenilir. beden zevkten dört köşe olur. akıl, salak yedin çikolatayı, şişmanlayacaksın kesin. akılsız biri gibi davranıyorsun der. akıl, suçluluk duygusunu ortadan kaldıracak bir şey bulmak için gerçekliği çarpıtır: azıcık yedim, birşey olmaz der.
izmir'deki eshot gibi bir şey ankara 2-3 gün önce ilk defa gittim haliyle otobüs kullanıyorsunuz, elektrik ve gaz hakkında bir şey diyemeyeceğim ama otobüsler izmir'e göre çok pahalı indirimli 110 kuruş iken tam 120 kuruş artık ne fark varsa, oysa ki izmir'de en uzun hatta öğrenci 60 tam 120 kuruş ayrıca ankara'dan daha küçük bir şehir olmasına rağmen 45 dakikada değil 90 dakikaya kadar ikinci basış bedava, bundan başka o kağıttan yapılmış kartlar çok gereksiz kullanan işi bitince yere atıyor hem çevre kirleniyor hem de gereksiz kağıt ve manyetik şerit israfı, halbuki kentkart ya da akbil gibi para yüklenen bir şey yapsalar hiç sorun olmazdı, ne yazık ki daha bitmedi gitmişler 2007 model, 2008 model klimalı otobüsler almışlar ama klimasını çalıştırmıyorlar, öğle saatinde 517 ye bindim 1 saat 20 dk sonra indiğimde servise hazırdım, yani kullanılmayacak şeyleri niye alırlar anlamıyorum.