eski atina kralı Egeus(Aigeus) tan gelme bir isimdir. Rivayete göre egeus, oğlu Minotor'a karşı kazandığı zaferden dönerken beyaz yelken çekmediği için oğlunun öldüğünü zannedip kendisini ege denizi'ne atmıştır. bu nedenle ege denizi yunancada "aigaio(egeo okunur) pelagos" olarak bilinmektedir.
Dipnot : görüldüğü üzere erkek ismidir.
Ege'nin herhangi bir beyaz çarşaflı sabahından merhaba,
Ben böyle bir şey görmedim kardeşim,
Hani derler ya, şurayı görmeden ölmeyin diye - genelde yurtdışı olur bu- bende katılacağım sanırım bu kervana..
Sabahları bir esinti ki, sanki kış.. Kışın, soba bile yakmıyor burdakiler ama şehir çocuğuyuz biz, nem ile büyümüşüz. Her yanımız yapış yapış olmadan bilmiyoruz sıcağı..
Kahvaltının ardından, keyif çayını yudumlamak küçük bir pansiyonun asma altında ve bir sigara yakmak doyasıya..
Öğlenleri bırakmak kendini Ilıca'nın 'Karayip'vari suyuna, "tuzlanmamak"..
Rüzgarı da hiç kesilmiyor muzurun, farkettirmiyor teninin kavrulduğunu..
Akşamüstleri kıyıya balıkçılar çıkıyor, ellerinde bira şişeleri "haydi rastgele bakalım" diyorlar..
Ege'lilerin birkaç da tuhaf huyu var; simit'e gevrek, çekirdeğe çiğdem, çamaşır suyuna klorak diyorlar..
ve bu bir inat değil, öyle biliyor kendileri..
Neyse,
Akşam olduğunda gençleri tatlı bir telaş alıveriyor..
Kızlar en temiz entarilerini çekiyor, erkeklerin saçları taralı.. Taşrada böyle..
Tabi bu şehirvari kesimlerde biraz daha farklı oluyor. Piyasası, sosyetesi, alımlısı, çalımlısı dökülüyor Alaçatı'nın o uzun ve berrak caddesine;
başlıyorlar turlamaya.. Mini etekli kızlarıyla, saçları jöleli erkekleriyle, mekanlarıyla, havasıyla, tarzıyla, dokusuyla buram buram kalite kokuyor Alaçatı.. insanları seçilmiş, kesim aşırı elit..
Devam ediyorum gözlemlemeye;
Çığırtkanlık yapan seyyar esnafı yok mesela; herkes biliyor alacağını, gideceğini.. Seyyar'a satmaktan başka pek iş düşmüyor..
He bir de, lavantacıları meşhur..
Her yanı lavanta kokuyor Ege'nin, misler gibi..
izmir'e geçiyorum hemen, izmir de Ege'de demeyin, ayrı 'O'..
Kordon'u, , Kadife Kale'si, Alsancak'ı, Konak'ı, Vergi Dairesi bile şık memleketin yahu, izmirliler ne kadar aptal, hiç insan kordonboyuna alışveriş merkezi yapar mı? Ben olsam otel dikerdim dedim kendi kendime, aldım sonra yine cevabımı.. Ben istanbul'da yaşıyordum di mi? Bundandı tüm cari hesaplarım..
Neyse,
Memleket gibi memleket dedim daha bu sabah kendi kendime.. Havası hava, suyu su, insanı insan.. Hele ki karanlık basınca Kordon'dan Karşıyaka'ya bakmak dalıp dalıp.. Bir kadeh rakı doldurmak kadehe, bir sigara yakmak.. Emekliliği bekler oldum sanki.
Bilenler bilirler öte-beri şehir, yer, bucak beğenmem ben.. Veriyorsam bir değer, gidin görün derim. Soluyun, solutun insanlara, anlatın..
istediğim tek bir şey var sizden; gittiğinizde, insanların yüzlerine bakın..
sıcacık insaların var olduğu gelin gayri ne ediyon çacumuz gibi diyolaglarla hafızada yer edinen ve iyiki egeliyim dedirten yedi cografi bölgemizden en güzeli.
nedense;
çok sevilmesine rağmen sevgisi kendisine gösterilmeyen,
birileri tarafından hep dışlanan,
kültürü ile ilgilenilmeyen,
televizyonlarda dizisi olmayan,
gazetelerde köşesi olmayan,
kendisine has hoşgörüsü, mizah anlayışı, insan anlayışı olan
bu ülke için ilk kurşunu atan ve o kurşunun hakkını veren vatan toprakları...
Çok bereketli topraklar düşünün. Dağların arasında denize uzanan geniş ovalar. Ovaların ortasından akan nehirler Bu dağlardan kopup gelen bu nehirleri besleyen sular. Kaplıcalar, dağ gölleri, yaylalar ve deniz. incir, üzüm, zeytin, binbir çeşit otlar ve her taraftan fışkıran tarih ve iklim.
Bütün Anadolu için benzer şeyler söylenebilir aslında. Güzel bir memlekette yaşıyoruz. Sadece bu ülkede doğmuş olmak bile büyük bir şans. insan ne kadar kör ve doyumsuz bir varlık.