efendiler ve saptırmaları

entry1 galeri0
    1.
  1. tüm eşref-i mahlukat'ın hesap vereceği, hesap gününde, allah'ın huzurunda olanlar şöyle diyeceklermiş;

    Ve derler ki: “Rabbimiz biz efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de, böylece onlar bizi yoldan saptırdılar.”
    (Ahzab/67)

    Geleneksel dinin uygulayıcıları, atalarından miras kalan mezheplerine hiçbir akılsal kritere dayanmadan uyarlar. Mezhebin bu tabileri, mezhep büyüklerinin ne kadar zeki, ne kadar üstün ahlaklı olduklarına dair "hikayeler" anlatarak bağlılıklarını meşrulaştırmaya çalışırlar. Bu şahıslara göre büyükleri (mezhep imamları) her şeyi düşünmüştür. Onlara uymak yeterlidir; onların karar verdiği bir konuda düşünmek, tartışmak, sorgulamak edepsizliktir. Geleneksel yaklaşımı benimseyenlerin dini doğrudan öğrendiği bir kaynaksa tarikattaki şeyhleridir. Tarikattaki bu şeyhlere de çoğu zaman "efendi" ve "efendi hazretleri" gibi ünvanlar yakıştırılır. Vefat etmiş mezhep imamlarına karşın bu efendiler yaşayan dini kaynaklardır. Bu "büyükler"e ve "efendiler"e uymaktaki temel mantık aynıdır; düşünmeden tabi olmak, sorgulamamak, aklı çalıştırmadan onların aklına güvenmek. Oysa Kuran’ın alıntıladığımız ayetinde görüldüğü üzere, birçok insanın doğru yoldan sapmasının sebebi "büyükleri"ne, "efendileri"ne körü körüne bağlanmalarıdır. Aklı çalıştırmanın yerine taklidi ön plana çıkartmanın, atalara uyarak ya da çoğunluğun tercihine bakarak ve efendilere, büyüklere teslim olarak yol bulmanın hiçbirini Kuran kabul etmemektedir. Kuran dinin kaynağı olarak kendisinden başka ne bir efendiyi, ne bir mezhebi, ne bir hadisi, ne de herhangi bir tarikatı gündeme getirmemiştir. Kuran’a göre doğruya ulaşma, aklı dışlamayla değil; aklı kullanma ve düşünme faaliyetiyle gerçekleşir:

    "Kuran’ı okuyup düşünmüyorlar mı?"
    (Nisa/82)

    "Ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır."
    (Sad/29)

    "Size ayetlerimizi açıkladık, belki akıl erdirirsiniz."
    (Ali imran/118)

    Diğer önemli bir sorun, tarikatların birçoğunun tasavvuf düşüncesini benimsemeleri; bu düşünce adına ortaya konan birçok güzel şeyle beraber, islam’ın ruhuyla hiç bağdaşmayacak izahları da, bu düşüncenin ünlü isimlerinin hatırına, kabul etmeleridir. Tasavvuf düşüncesinin en ünlü ve en etkili olmuş kişisi Muhyiddin ibn Arabi’dir.

    Bakın ibn Arabi şöyle diyor: “Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de Ona. Bir halde ben Onu ikrar ederim, eşyadaki çokluk ve değişikliği görünce de inkar ederim” (Fususul Hikem). ibn Arabi, buna benzer ifadelerinin olduğu kitabının kendisine Peygamberimiz tarafından verildiğini ifade etmiştir. Birçok tarikat bağlısı, kendi anlayışları dışındakileri kolayca “kâfir” ilan eder; islami anlayış açısından asla kabul edilemeyecek ibn Arabi’nin ve diğer tarikat ile tasavvuf önde gelenlerinin alıntıladığımıza benzer sözlerini ise yorumlayarak kurtarmaya çalışırlar ve bu sözleri eleştirenleri “anlayışı kıt” olmakla ve bu şahısların derinliğini kavrayamamakla eleştirirler. Ne yazık ki tarikat ve tasavvuf bağlılığı, anlayışları bu kadar köreltmiştir. Kuran adına bahsedilene benzer sözleri eleştirmesi gerekenler, bu şahısların hatırına, bu sözleri islami anlayışın bir parçası gibi göstererek; Kuran’ın sunduğu berrak islam’ı bulandırılmış bir şekilde algılamakta ve başkalarına da algılattırmaktadırlar.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük